Uyuyamıyorum lan!!! Kendi rahat yatağımı özledim ben. Çok sıcak burası uyuyamıyorum... Kulağımda kulaklık içinde Nil Karaibrahimgil yatağımda bir sağa bir sola. Bir uyuyamadım. Yaklaşık üç saatin sonunda telefonumun şarjı bitti ve Nil sustu. Telefonun şarj süresini bu kadar kısa süre yapanlara saydırırken dışarıdan Kayamel'in sesini duydum. KAYAMEL!!!
Krem rengi pijamalarımın üzerine lacivert hırkamı geçirip hırsız edasıyla odamdan çıktım. Hep evden kaçmak istemişimdir. Yıllar sonra hayalim gerçek oluyor, tabii hayallerimde Hollywood'a gidiyordum kişneyen bir ata değil. Ama olsun, oyuncu olmaktansa Kayamel'in yanına uykusuzluktan şişmiş gözlerle gidip konuşacağım. Çokta kötü sayılmaz.
Kayamel'e doğru giderken gecenin eşsiz renginde dolaşmak daha cazip gelince birde üşüyünce hırkamın şapkasını başıma geçirip bahçede dolaşmaya başladım. Şuan telefonumun şarjı bitmemiş ve yanımda olmasını şarkı çalmasını çok isterdim ama dengesiz telefonum işte. Sahibi gibi.
Yüzümü okşayan rüzgarla iyice mayışmışken ileride neredeyse yosunlaşmış bir bank gördüm. Bu güzel bir şey, giderim otururum gökyüzünü izlerim falan, çok güzel. Ama üzerinde siyahlar içinde bir adam oturuyor olması pek hoş değil. Korkuyorum. Korku filmlerindeki bir katilin örneğini vereceğim ama korku filmi izleyememki, çok korkarım. Korku filmi bile izleyemeyen birisinin -ki ben oluyorum bu şanslı kişi- gece yarısı siyahlar içinde bir adam görmesinin sebebi heralde Begüm'ün tüm ısrarlarına rağmen korku filmi izlemeyi reddetdiğim zamanlarda Begüm'ün bana ettiği beddualardan biri.
Bir an annemin küçükken anlattığı hikayeler canlandı zihnimde. Belkide şuan katil görüyor olmamın sebebi annemi üzmemdir. Atıma kaçınca karşıma bu çıkıyorsa hayalerimdeki gibi Hollywood'a kaçsam kim bilir ne çıkardı karşıma.
-Armina!!!
Kolumdaki elle çığlığı basıyordum ki kolumdaki el ağzımı kapattı.
-Şşşşş... Sessiz ol, uyandıracaksın herkesi.
Meğer Rüzgarmış. Bir dakika, RÜZGAR KÖTÜ KALPLİ KATİLMİYMİŞ???
-Sende mi uyuyamadın?
Heee... Yok yok değilmiş, sadece oda uyku mağduruymuş.
-Evet, görüyorum ki sende.
-Evet, oturmak ister misin?
Başımı sallayıp az önce katil olduğunu sandığım Rüzgar'ın oturduğu yosunlu banka, telefon ve kulaklığın yanına oturdum. Rüzgar da birkaç saniye sonra telefon ve kulaklığı eline alarak yanıma oturdu.
-Gökyüzü güzel görünüyor değil mi?
Sorusunu hiç önemsemedim.
-Seni kötü katil zannettim, çok korktum? Neden siyahlar içinde olduğunu sorabilir miyim?
Güldü, hafif gülüşüyle gözleri kısıldı ve yanlarında kırışıklıklar oluştu.
-Pembeler içinde olsam daha tuhaf durmaz mıydı?
Rüzgar'ı baştan aşağı pembe, pullu pullu kıyafetlerin içinde düşününce ister istemez yüzümde bir gülümseme oluştu. Sonrada aklıma gelen düşünceyle azıcık tırstım.
-Ama o zaman da kötü kalpli palyaço olurdun. Ve ben karşımda kötü kalpli katil görmeyi tercih ederim, sonuçta katilin içide kötü dışıda. Ama palyaço öyle değil, dışı tatlımı tatlı, renklimi renkli, cıvıl cıvıl kimse. Ama içi kötü. Hih... Dışı çikolata kaplı olan pastanın içinden muz çıkması gibi bir şey.
Düşüncelerim ürpermeme neden oldu ama Rüzgar deli gibi sırıtıyordu.
-Hayal gücüne hayranım. Çok fazla çalışıyor.
-Evet, beynimdeki hayal gücü odasında çalışan ve birbirinden değerli hayaller üreten küçük Arminalar çok çalışıyorlar. Bütün güçlerini kullanıyorlar. Ara bile vermiyorlar biliyor musun? Ben uyurken bile çalışıyorlar, bu yüzden gece rüyamda okulumun asansörünü kullanan yeşil kafalı adamlar görmüştüm.
-Vay canına, gerçekten çok çalışıyorlar. Yeşil kafalı adam üretmek zor olmalı. Peki başka ne çeşit hayaller üretiyorlar, her çeşit hayal var mı?
Düşünmeme bile gerek olmadığı için aklıma gelen en basit hayalleri saymaya başladım.
-Mesela bir tanesinde Orlando Bloom okyanusun ortasında evlenme teklif ediyor, daha basit olanında tesadüf üzeri tanıştığım bir amca son nefesini verirken bana yıllarını adadığı zaman makinesini miras bırakıyor. Ve bende böylece gidip Hitler ile tanışabiliyorum.
Gözlerini büyütüp bana baktı.
-Hitler mi?
-Evet, sonuçta adam bildiğim tek katil. Hiii... İnanmıyorum, benim çevremde hiç katil yok!
-Şaka yapıyorsun.
-Tabiki şaka yapıyorum, o kadarda aptal değilim. Ama gerçekten Hitler ile tanışmak isterdim. Çünkü adamın psikolojisini merak ediyorum. İnsanların psikolojisi her zaman dikkatimi çekmiştir. Özelliklede garip şeyler yapan insanların.
Sözlerimi bitirdikten sonra oturduğum yerde biraz yayılarak kafamı bankın arkasına yasladım böylece yıldızları görebiliyorum.
-Hayallerin ve sen fazlasıyla garipsiniz. Öyle ki eğer babama seni üzmeyeceğime karşı söz vermemiş olsaydım sen uyurken alnına "DELİ" yazabilirdim.
Babasına verdiği söz olayı kafamı karıştırsada fazla önemsemedim.
-Evet, garip hayallerim var. Mesela gecenin bir saati at binmek. Hayır, bu hayal değil istek. Hadi kalk ata binelim.
Onu beklemeden ayağa kalktım. Bir kaç adım uzaklaştıktan sonra hala oturan Rüzgar'a döndüm.
-E hadi. Sabaha kadar bekleyemem majesteleri, gel artık. Yada gidip o fırına benzeyen evde uyu. Çabuk karar ver, vakit nakittir. Vay canına bir atasözü kullandım. Büyüyorum.
Söylenerek yanıma geldi ve beraber atların yanına ilerlemeye başladık. Söylenmesi hiç durmadı. Galiba gece gece atla takılmaktan korkuyor. Hanım evladı.
Kayamel'in sesini duyduğumda hızlı adımlarla hemen yanına gittim ve tek hamlede üzerine atladım. Rüzgar'da fazla gecikmeden adını bilmediğim diğer atın üzerinde yerini aldı ve dışarı çıktık.
-Ama bak, hızlanmak yok. Etrafta Güneş varken istediğini yap ama şimdi olmaz. Eğer başına bir şey gelirse heralde beni okuldan alıp tamirci çırağı yaparlar.
-Tamam ana kuzusu, tamam.
Yavaş yavaş bahçede geziyorduk ama Rüzgar'ın lacivert tulumlar içindeki görüntüsü aklımdan gitmiyordu. Evet, minyon Arminalar iş başında olup Rüzgar'ın tamirci çırağıykenki halini tüm ağaçları keserek kağıt yaptıktan sonra o kağıtlara geçirip kafatasımın herbir köşesine astılar. Zihnimden silemiyorum.
Uzuuuuuuuuuuun bir at yürüyüşünden sonra geri dönmeye başladık. Begüm duysa kesin "Ayy çok romaaaaaaaaantiiiiiiiiiiiiiiik!!!" der. Ama bizim yürüyüşümüz romantik değil ormantik. Kesinlikle ne Rüzgar nede ben tek kelime bile etmedik. Geri dönüpte Kayamel ve o yelloz atı sıcak yuvalarına bıraktıktan sonra içi hamam gibi olan eve ilerlemeye başladık.
Yine tek kelime etmeden merdivenlere doğru yöneldiğimiz sırada ayağım takıldı ve tam düşüyordum kiiiiiiiiiii... Hiç bir şey olmadı, Rüzgar gelip kaslı kollarıyla beni tutup gözgeze romantik anlar falan geçirmedik. Zaten Rüzgar'ın kaslı kolları varmı onuda bilmiyorum. Yani ben bayağı yere kapaklandım ve şu aşk filmlerinin senaryosuna göre olan romantik anları Rüzgar ile değil annemin yeni cilalattığı parkeler ile geçirdim. Rüzgar ise "Daha dikkatli olmalısın!" diyerek saman dolu kafasınıda alıp gitti. Koca popolu...
Ne güzel yazdım yaaa, ne kadar güzel bir bölüm oldu. Neyse arkadaşlar yorumlarınızı bekliyorum... YORUM YAPIN LAAAAAN -_-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa Altı Varlık Armina
HumorSaçlarım, hani Perwolle yıkamadığınızda siyah tişörtünüz ilginç bir renge girer ya sonunda toz bezi olmaya mahkum olurlar, hah işte benim saçlarım o renk. Gözlerim ise kahverengi. Ama nasıl kahverengi; sütlü kahve rengi gibi değil, ceylan gözlü gibi...