Biriciğim, herşeyim Kayamel'in üzerinde hızla ilerlerken rüzgar yüzüme çarpıyordu. Ve bu en sevdiğim duygular arasında birinciliğe doğru hızla ilerliyor.
Kayamel, çocukken hediye edilen atım. Ve maalesef o henüz küçücük bir tay olarak hediye edildiğinde ben -r-leri -y- olarak söylüyordum. Annemlerde karamel demek istediğimi anlamadılar mı yoksa demek istediğimi anlasalarda anlamamazlıktan gelmek mi istediler bilmiyorum. Ama işte çiftlikteki herkes atcığıma "Kayamel" dedikçe benim düzeltmek için tek söylediğim şey "Kayamel değil, Kayamel." oldu. Haliyle buda düzeltmek bir yana dursun daha çok kahkahalara sebep oldu.
Karşıdan Melek gelmeye başladığında Kayamel'i yavaşlatmak zorunda kaldım.
Melek benden üç dört yaş büyük hizmetlilerden biri.
-Misafirleriniz geldi Armina. Annen hemen yanlarına gitmen gereketiğini söyledi. Birde eğer somurtursan annenin koluna çimdik attığını düşünecekmişsin, öyle söyledi.
Hayal etmemle somurtmam bir oldu.
-Tamam Melek, hemen geliyorum. Sağol.
Melek yanımdan uzaklaşınca atımı döndürüp geldiğim yolu geri dönmeye başladım. Daha sonra Kayamel'i yerine bırakıp misafirlerimizin yanına girdim. Girmeden üzerimi düzeltmeyide ihmal etmedim elbet.
Ama bunu beklemiyordum. Yani Rüzgar'ın son derece mütevazi bir şekilde gülümsemesini, elini uzatmasını. Pislik, aklı sıra annemlere, annesine suçlunun ben olduğumu gösterecek. Yok yaaa... Mal.
-Armina tatlım, üstün başın toz içinde. Birazdan yemek yiyeceğiz istersen değiştir.
Annemin sadece benim anlayabildiğim imalı sözleriyle ona döndüm. Tabiki gözleride imalıydı. Bu bakışlar "Sen çimdik lafını duymadın heralde." bakışıydı. Ne yani, düzeltmeye çalıştım. Becerememişim.
-Özürdilerim. Siz geldiğinizde atımla birlikteydim. Geldiğinizi duyuncada telaşla buraya geldim. Üzerimi düzeltmek aklımdan bile geçmedi.(Annem tehdit etti, hemen gel diye) İzninizle.
Tebessüm ederek odama çıktım. Aynanın karşısına geçtiğimde siyah pantolonumun griye dönmeye başladığını görünce utandım bir an. Nasıl çıktım böyle karşılarına. Üstelik Begüm'ün "Kıyafetlerin hep düzgün olsun, oğlan çocuğu gibi çıkma karşılarına" nutuğundan sonra.
Dolabımın karşısına geçtiğimde yine Begüm'ün bir diğer nutuğu yankılandı kulaklarımda: "Bak gerizekalıcığım, şimdi senin stratejini biliyorum, beni sevecek olan olduğum gibi sevsin. Çok güzel strateji, çok seviyorum. Valla bak. Ama o devir kapandı. Şimdi ortada mutfak bezi gibi etekleri giymiş çırpı gibi kızlar var. Onlar varken sen dikkat çekemezsin. Önce dikkat çek sonra seni sen olduğun için sevsin. Öyle erkek gibi giyinip hiç bir şey olmaz. Biliyorum rahatlar ama şık olmak için biraz rahatlıktan vazgeçeceksin."
Sinirle homurdandım. Beynim Begüm'ün sözlerini reddediyor. Bende eskisinden daha şık ama yinede rahat şeylere odaklandım. Mor elbiseyi bir kenara itekleyip -ki Begüm ilk gün bu elbiseyi giymemi, onları öyle karşılamamı istemişti. Ama Kayamel'e binemezdim. Bende klasik kıyafetlerimden giyivermiştim. Ama bu sefer rahat ve şık olduğuna inandığım buz mavisi dar kot pantolon ve kalın askılı bol pembe bir bluz giydim. Üzerinde bisikletler var, çok şeker. Saçlarımıda salaş bir şekilde örünce aşağı indim. Yani altında beyaz convers pek hoş durmuyor olabilir ama buda benim tarzım. Diğer ayakkabılarımı nereye koyduğumu bilmiyorum.
Bahçede öğle yemeği hazırlanmıştı. Mis gibi kokuları takip ederek masaya ulaştığımda annemler çoktan oturmuş yemeğe başlamışlardı. Bende kısaca özürdileyip Rüzgar'ın karşısı Berk'in yanına oturdum. Ve o zaman bu çocukla hiç konuşmadığımızı farkettim. Tabii abisiyle uğraşmaktan ona zaman yok ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa Altı Varlık Armina
MizahSaçlarım, hani Perwolle yıkamadığınızda siyah tişörtünüz ilginç bir renge girer ya sonunda toz bezi olmaya mahkum olurlar, hah işte benim saçlarım o renk. Gözlerim ise kahverengi. Ama nasıl kahverengi; sütlü kahve rengi gibi değil, ceylan gözlü gibi...