Birkaç gün sonra dershanede yaşadığım olayı Makato'ya anlatırken telefonum çaldı.
"Murat Bey, merhaba ben Hakan"
Telefondaki sesi tanıyamamıştım "Pardon çıkaramadım?"
"Siz benim eşimin hayatını kurtarmıştınız..."
"Yok öyle demeyelim sadece zorda olan birine ben yardımcı oldum, benim yerimde kim olsa aynısını yapardı Hakan Bey,
"Bu zamanda mı?" ufaktan bir gülme sesi geldi ve "pazar günü müsaitseniz sizi ve köpeğinizi bize yemeğe davet etmek istiyoruz, bakın eşim de çok istiyor..."arkadan bir kadın sesi "Lütfen Murat bey gelin!" diye bağırıyordu.
Adamın ısrarı üzerine artık bu teklifi reddetmenin kabalık olacağını düşünerek gönülsüz de olsam tamam ,deyip ve telefonu kapadım. Makato, "Ne oldu?" diye sordu. "Sana bahsettiğim olay vardı ya, o kadının kocası pazar günü beni yemeğe çağırıyor." dedim. Makato "Anladım ben şimdi, iyi insan lafın üzerine kondu." dedi ve ben o sıra kahkahayı bastım.
Pazar günleri bir zamanlar evde saklanıp yalnızlığımdan kaçtığım en nefret ettiği gün iken, elimde bir demet çiçek ve yanımda Happy ile bir aile yemeğine davetliydik. Tarif edilen adres bizim evin hemen üst sokağında iki katlı küçük müstakil şirin bir evdi. Bana biraz Karaburun'da annemle yaşadığımız evi hatırlatsa da bizim düzayak tek katlı köy evinin yanında bu evin bir villa gibi durduğunu görmemek için kör olmak gerekirdi. Evin bahçe kapısını sarmalamış yaseminlerin mis kokusu altından içeriye girerken garaj kapısındaki motoru gördüm. Motor sürmek, bir türlü cesaret edemediğim hayallerimden biriydi. Uzaktan sanki motordan anlarcasına aracı süzdükten sonra kapının zilini çaldım ve çekirdek bir aile "Hoş geldin!" diye tüm sıcaklığı ve samimiyetiyle bizi karşıladı. Bahçeye bir ziyafet sofrası kurulmuş, mangallar yakılmıştı. Çocuklar bir bir gelip, beni tek tek öpüp olayı tekrar tekrar bana anlattırırken, Dilek Hanım çocukları beni rahat bırakmaları konusunda uyardı. Hakan Bey ve ben mangal başında muhabbete ederken happy de bahçede çocuklarla oynuyordu. Hakan Bey makine mühendisi eşi Dilek Hanım ise edebiyat öğretmeniydi. İkisi üniversitede okurken tanışmışlar okul biter bitmez evlenmişlerdi. İki tane bir erkek bir kız çocukları vardı. Sımsıcak cana yakın bir aileydiler ve bizi de hemen aralarına almışlardı. Hakan Bey'le mangalın başında bir yandan etleri çevirirken bir yandan da ayaküstü sohbet ediyorduk.
"Aslında komşu sayılırız, ben de aşağı mahallede oturuyorum"
"Hadi ya, ben her sabah o mahalleden geçerim"
"Yoksa tam 7.20 de mi?" deyip güldüm.
" Tam bilmiyorum ama o civarda, doğru" , Ben birden gülmeye hatta kahkaha atmaya başladım. Hakan Bey, Dilek Hanım, çocuklar herkes şaşkın gözlerle bana bakarken, ben gülmeye devam ettim. Biramdan bir yudum aldım, "Abi ben her sabah senin motor sesinle işe geç kalıp kalmadığımı anlıyorum." dedim ama adamın yüzündeki ifadeden benim dediklerimden bir anlam çıkarmadığı ortadaydı. Kendime sesime biraz çeki düzen verip ne demek istediğini adama açıkladım. Tüm aile masanın başına toplanıp birlikte yemeklerimizi yerken aslında kendimi saklandığım yalnızlığımdan daha yalnız olduğumu fark ettim. Dilek Hanım "İyi geceler." dileyerek çocukları yatırmak için izin istedi. Happy de çocukların peşine takılıp onlarla gitti. Biz iki adam bahçede sohbet etmeye başladık. Hakan'ın Ortaköy'de bir motor ve ekipmanları üzerine bir dükkânı vardı ve motor tutkusunun çocukluğundan beri geldiğinden bahsedip neden mühendislik yapmadığını açıklarken ben de ona kendi hayalimi anlatıp ancak hiç cesaret edemediğimden bahsettim. Hakan birasından bir yudum çekti ve birden masasından kalktı ve hadi gel, dedi. Ben de hemen peşinden takip ettim ve garaj kapısına geldik. Hakan, garajın kapısını açtı ve "Bu senin!" dedi. O an adamın söylediğini algılayamadım. Afalladım, ağzım açık halde sadece ona baktım. Hakan gülümseyerek, garajdaki dolaptan bir anahtar alıp bana uzattı ve "Bu motor senin ve ne zaman istersen sana kullanmayı öğretmeye hazırım." dedi. İyice şapşallaştım, önce ne diyeceğimi bilemedim sonra "Hayır abi ben bunu kabul edemem" dedim mahcubiyetle. Hakan, zorla elime anahtarı sıkıştırırken "Dilek ablan heves etmişti, almıştık; ha bugün sürecek ha yarın derken burada tozlanmaktan başka işe yaramıyor" dedi. Hakan zaten iri yarı bir adamdı ona karşı gelebilmek ne mümkündü, elinin altında beni kukla gibi çekiştirerek motora oturttu. Kendi kaskını taktı ve bir adım geri çekilerek "Bu kask sana olmadı, bir ara dükkâna gel sana kask ayarlayalım" dedi. Şoku hâlâ atamamıştım üzerimden , "Abi ben bunu kabul edemem." diye aynı sözleri yineledim. Hakan, "Tamam o zaman, motor sürmeyi öğrenmek istiyordun bu ilk motor için en ideali..." Pür dikkat onu dinliyordum. "Sen öğrenene kadar bunu kullanman için sana ödünç veriyorum, öğrendikten sonra kendi motorunu alırsın" dedi. Hakan'la daha fazla mücadele etmeye gücüm yoktu ve anlaşmayı kabul ettim. Hakan elimi sıktı, "Haftaya derslere başlıyoruz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Profesyonel Hayaller
General FictionTanrı adaletli miydi?Adaletli ise peki nasıl dağıtıyordu?Bu hikayeyi herkes okuduktan sonra eline bir kağıt kalem alıp hayallerini ve hayatlarını baştan yazacak. Hayatın bir matematiği var mıydı? Peki, Tanrı her şeyi hesaplamış mıydı? Hayatın olasıl...