BÖLÜM-2 ZİFİRİ KARANLIĞIMIN AY IŞIĞI

402 159 659
                                    

BÖLÜM-2 ZİFİRİ KARANLIĞIMIN AY IŞIĞI

"Karanlık gecelerin ışığıdır ay parçası."

Hayat, bu kadar acımasızken bana bir şey daha öğretti. Ne zaman kendinizi uçurumun kenarında hissetseniz, size kollarını açan bir umut kapısı oluyor. Bunca yılın isyanından sonra buna şahit oldum.

Bardan çıktığımızda rahatlamam mı gerekti, yoksa korkmam mı gerektiğini kestiremiyordum. Çünkü şu an yanımda bilmediğim, tanımadığım bir adam var. Harun'un adamı olabilirdi. Öyle olmuş olsa, Harun neden onu tehdit etsin ki? Ya Harun'dan daha tehlikeli biriyse? Ya bana daha çok zarar verirse? Asıl hayatımın yönünü değiştiren bu adam olursa? Adam kolumdan çekiştirmeye devam ediyordu.

"Ya bıraksana kolumu!" Sanki beni duymuyormuş gibi, yüzünde hiç bir mimik oynatmadan yürümeye devam ediyordu. Dayanamayarak kendimi geriye çektim.

"Hey! Kime diyorum? Bıraksana beni!" Bu sefer bağırmama kayıtsız kalamayarak durdu ve acı kahve gözlerini, gözlerime sapladı. Bakışları korkunçtu, içimi ürpertecek kadar. Öfkeyle soludu.

"Arabaya binene kadar kapa çeneni!" Beni azarlamıştı. Yıllarca iki erkeğe tutsak yaşamıştım. Onlar tarafından susturulmuş ve ezilmiştim. Bir üçüncüsüne izin veremezdim. Bunu kendime yapamazdım.

"Senin istediklerini yapmak zorunda değilim! Sen kimsin de bana emir veriyorsun?" Durdu ama kolumu sıkmaya devam etti. "Bir erkeğin daha hayatımı kendi istekleri doğrultusunda şekillendirmesine izin vermeyeceğim. Şimdi bırak beni. Gitmek istiyorum." Söylediğim üzerine bakışları dondu. Dümdüz yüzüme baktı ve gözleri, gözlerimin arasında mekik dokudu. Yutkundu ve etrafına bakındı. Az önceki öfkesine nazaran daha sakindi. Hatta şu anda hissiz gibi bakıyordu.

"Ayla sus ve arabaya bin!" Sakindi ama bağırmıştı. Üstelik adımı söylemişti. Tanıyor gibi sanki.

"Kolumu acıtıyorsun." dedim sakin bir ses tonu ile. Kolumu sıkan elini çekti ve arkasını dönerek arabaya doğru ilerledi. Birkaç saniye olduğum yerde durdum. Ardımda bıraktığım bara çevirdim başımı. Sonrasında ise arabanın başında dikilen acı kahve gözlerin sahibi olan adama. Ne yapacaktım. Dönüp arkamı sokak sokak kaçacak mıydım? Kaçamazdım. Yalnız olduğumu öğrendiği an enseme yapışacak ve tekrardan beni buraya getirecekti. İstemediğim, yıllarca olmasından korktuğum o hayata beni mahkûm edecekti ama belki bu adam bir umut olabilirdi. Peşinden gitsem ne kaybederdim ki? Zaten her şeyimi kaybetmemiş miydim?

Koşar adımlarla ona doğru ilerlediğimi gördüğümde kapıyı açarak sürücü koltuğuna yerleşti ve kapıyı hızla çarptı.

"Yuh! Kırsaydın," diye bağırışımı duymamıştı tabii. Arabanın kapısını açmadan evvel son bir kez daha düşündüm. O içindeyken kaçabilirdim ancak bunu yapmak istemiyordum. Parmakları direksiyonda ritim tutmuş, sabırla arabaya binmemi bekleyen adama baktım. Harun ve babamdan daha fazla nasıl zarar verebilirdi ki? Sonuçta beni içeriden çekip alan oydu. Kararımı daha fazla sorgulamaya son vererek arabaya bindim. Kapıyı kapatıp, emniyet kemerini taktığımda arabayı çalıştırarak gaza yüklrndi.

Kısa bir süre içerisinde otobana çıkmıştık. Nereye gittiğimiz hakkında en ufak bir bilgim yoktu. O kimdi? Harun onu nereden tanıyordu? Adımı nereden biliyor ve en önemlisi neden bana yardım ediyordu? Anlaşılan o ki Harun'u tanıyordu. Harun'da onu. 'Bunun bedelini çok ağır ödeyeceksin Yamaç Arslan!' diye bağırmıştı arkasından. Ancak beni oradan çıkartırken, kendisi de dahil adamları buna engel olmamıştı. Yamaç denen bu adam Harun'u tanıyorsa onun neler yapabileceğini bilmesi gerekirdi. Ya da bilmiyordu. Yoksa Harun Karahan'ı kim karşısına almayı göze alabilirdi ki? Eğer o kişi deli değilse tabii.

FERAY (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin