Taehyung, elindeki kitabın otuz yedinci sayfasını belki de beşinci defa okuyordu fakat hâlâ bir şey anlamış değildi. Zihni çok karışıktı ve bir türlü yapmakta olduğu şeye odaklanamıyordu. Derin bir nefes alarak gözlerini kitaptan ayırdığı sırada çalmaya başlayan telefonuyla bu anı bekliyormuş gibi kitabı kenara bıraktı ve çağrıyı yanıtladı.
"Efendim, Yoongi?"
Oturduğu koltuğa biraz yayılarak başını geriye doğru attı.
"Taehyung, senden bir şey isteyebilir miyim?"
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır- yani evet, bir şey oldu diyebiliriz." Derin bir iç çekiş duyuldu. "Jeongguk'un yanına gidebilir misin diyecektim."
Jeongguk'un yanına gitmek mi?
Taehyung mu?
Deltanın kaşları hafifçe çatılmıştı bir anda. Öncelikle, Jeongguk'u görmek istediğini sanmıyordu. O son konuşmadan sonra alfa ile aynı ortamda bulunmaktan pek hazzetmiyordu doğrusu. İkinci olarak ise, neden o? Gidebilecek dört kişi daha varken neden en gitmemesi gereken kişiden isteniyordu ki bu?
"Neden, ne oldu?"
Yoongi, her ne kadar çok anlatmaya hevesli olmasa da hiçbir bilgi vermeden Taehyung'dan bunu istemesinin anlamsız olacağını biliyordu.
"Jeongguk'un böyle bazı zamanları oluyor. Yalnız kalmak istediğini söyleyerek evlerinin yakınlarındaki bir parka gidiyor ama ne zaman gitse çok kötü bir hâlde dönüyor. Yanına biz gidersek kovacak, defalarca gittik çünkü. Şimdi de sen denesen olmaz mı? Kovarsa zorlamazsın, sadece yalnız kalacak olması beni endişelendiriyor."
Taehyung, her ne kadar onu görmek istemese de duygusal olarak kötü olduğu bir dönemde onu tek başına bırakmak istemedi. Üstelik Yoongi'nin sesi gerçekten endişeli geliyordu, onu reddetmek hoş olmazdı. Derin bir nefes aldı ve başını salladı.
"Tamam, giderim. Fakat parkın yerini bilmiyorum."
Koltuktan kalkarak girişteki aynaya doğru ilerledi. Üstünde beyaz bir tişört, altındaysa siyah bir eşofman altı vardı.
"Ben sana adresi atarım, olur mu?"
Kısa bir konuşmanın ardından Yoongi teşekkürlerini sıralamış, ardından çağrıyı sonlandırmıştı. Taehyung ise üzerindekilerin yeterli olduğunu düşünerek kenarda duran ince montu hızlıca üzerine geçirip, kenarda duran cüzdanını cebine attı. Evden seri bir şekilde çıktıktan sonra adımlarını uzun zamandır hiç uğramadığı o sokağa doğru atmaya başladı. Bu yolları öncesinde nasıl gittiğini hatırlıyordu.
İçinden okuduğu binbir türlü lanetin hiçbir önemi yoktu çünkü yine aynıydı. Yine onun yanına, ona iyi gelmek için gidiyordu.
Telefonundan adresi kontrol ede ede ilerliyor, bu esnada esen rüzgâr yüzünden suratına yapışan saçları geriye çekmeye çalışıyordu. O üşümüyordu, fakat hava oldukça serin esiyordu.
Park, görüş açısına girdiği sırada vücudu anlık bir gerginlikle kasıldı. Geri dönmek, sanki Yoongi onu hiç aramamış gibi davranmak istiyordu fakat çok geçti. Çünkü ayakları onu çoktan parkın girişine doğru sürüklemişti. Başını yerden hafifçe kaldırdığı sırada salıncakların birinde oturmuş beden girdi görüş açısına. Başı hafif eğik, sırtı kamburdu. Salıncağı ayağıyla ileri geri sallıyor, zincirlerin o rahatsız edici gıcırtısının duyulmasına sebebiyet veriyordu.
Ağır adımlarla salıncağın önüne doğru yürüdü Taehyung. En sonunda, aralarında bir adım kala durduğunda, Jeongguk aniden irkilerek başını yukarı kaldırdı. Daldığı düşüncelerden onu ayıran, deltanın ağır kokusu olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
james joint ;; taekook
FanfictionDelta Kim Taehyung ve Alfa Jeon Jeongguk'un deli divane âşık olurken birbirlerinin hayatlarını nasıl mahvettiklerinin hikâyesi.