Jeongguk, televizyona boş boş bakarken bugünün ne kadar sıkıcı ve aptal bir gün olduğunu düşünüyordu içten içe. Okuldan eve döneli çoktan iki saat olmuştu ve o üstündekilerden kurtulduğu gibi kendini kanepeye atarak hiçbir faaliyette bulunmadan öylece yatmıştı.
Ah, bir de Taehyung'u düşünmüştü.
Ona gittikçe daha çok kapıldığının farkındaydı. Şimdi bile onu zihninden atamıyor, zamanını deltayı düşünerek harcamayı seçiyordu ama elinde değildi, Taehyung gerçekten onun gördüğü en değişik adamlardan birisiydi. Ona çok fena hayranlık duyuyordu, gerçi, kim duymuyordu ki?
Tanrısal bir görünüşe sahipti Kim Taehyung. Uzun saçlarıyla, hafif yapılı bedeniyle, dudağındaki piercingiyle o kadar âşık olunasıydı ki, karşı koymanın mümkünâtı yoktu. Ah, sonra, sahip olduğu tüm o güce rağmen dünyadaki en nazik insanlardan biriydi. Yüzündeki tatlı gülümseme hep oradaydı ve bu o kadar hoştu ki. Onun yanında güvende hissediyordunuz, oysa bizi korkutmakta kesinlikle zorlanmazdı. Hatta, dürüst olmam gerekirse bunu yapmak onun için dünyanın en kolay işlerinden biri olmalıydı. Zira, baskın feromonlarına karşı koyabilecek çok fazla insan tanımıyordu Jeongguk.
Tüm bunlar varken nasıl olurdu da ondan hoşlanmazdı ki? Hele hele bu kişi de onunla ilgileniyorsa?
Jeongguk, daha fazla dayanamayacağını hissederek eline telefonunu aldı ve yüzünde oluşan sırıtışla beraber rehberden Taehyung'ın ismini aradı. Böyle bir şeye cesaret ediyor olduğu için heyecanlıydı. Yani, birbirlerinin vücutlarına dokunmalarını pas geçersek eğer sonuçta Jeongguk henüz on sekizine girmek üzere olan bir gençti ve bu tarz şeyler onu hâlâ heyecanlandırıyordu.
"Hey, Taehyung."
Kolunu kenarda duran yastığa sıkıca sardı ve alt dudağını dişleyerek esmerin sesini duymayı bekledi.
"Jeongguk, selam."
"Eğer işin yoksa, bana gelmek ister misin?" Jeongguk, olduğu yerde doğruldu ve boş boş etrafa baktı bir iki saniye boyunca. "Çok sıkılıyordum, belki biraz vakit geçirmek iyi olur diye düşünmüştüm."
Taehyung, duyduklarıyla beraber çoktan kalkmış, gülümseyerek odasına doğru adımlamıştı. Doğrusu, Jeongguk'tan böylesine bir adım gelmesini hiç beklemiyordu ve belki de bu yüzden dünyadaki en güzel haberi almış gibi mutlu bir ifadeyle yürüyordu.
"Gelirim, tabii. Bir şeyler almamı ister misin?"
Jeongguk, onayı aldığı gibi ayaklandı ve merdivenlere doğru adımladı. Görünüşünü kontrol etmesi gerekiyordu, eğer rezil bir hâlde ise onu öyle karşılayamazdı.
"Hayır, hayır. Gerek yok, senin gelmen yeterli."
"Tamamdır, hazırlanıp çıkacağım, yarım saate görüşürüz."
Jeongguk, odasına girdiği anda aynaya döndü ve gözlerini bedeninde gezdirdi.
"Görüşürüz, Taehyung."
Çağrıyı sonlandırdıktan sonra telefonunu yatağa fırlattı ve üzerindekilere baktı. Gri bir eşofman altı ve siyah bir tişört giymişti. Yani, kalkıp onun için pantolon falan giyecek hâli yoktu, bu yüzden üzerindekilere dokunmadan kenarda duran tarağını eline alarak, saçlarını biraz düzene sokmaya çalıştı. Bir şeylerle ilgilenirken saçlarıyla çok fazla oynuyordu ve bu yüzden sürekli saçlarını yola sokabilmek için uğraşmak durumunda kalıyordu.
Derin bir nefes aldı ve tarağı kenara bırakarak yatağın ucuna oturdu. Kafası biraz karışıktı fakat her ne kadar kendini düşüncelere boğsa dahi bir türlü çözemiyordu zihnindekileri. Bu yüzden, bugün Taehyung ile doğru düzgün sohbet etmek istiyordu. Birbirlerini dinledikleri ve dürüst oldukları bir sohbet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
james joint ;; taekook
FanfictionDelta Kim Taehyung ve Alfa Jeon Jeongguk'un deli divane âşık olurken birbirlerinin hayatlarını nasıl mahvettiklerinin hikâyesi.