Bölüm 6

11K 1K 1.6K
                                    

Queen
You Take My Breath Away (1976)

      Sonraki beş gün garip bir şekilde çok sıradan ve sakin geçti. Beraber yemek yiyor, müzik dinliyor, sohbet ediyor, kitap okuyorlardı. Draco şarkıları ve kitapları kendi tarzından ödün vermeden yorumluyordu. Muggle hayatını bilmediği için saçma gelen o kadar çok şey buluyordu ki; Harry dakikalarca açıklama yapmak zorunda kalıyordu. Telefonun ne olduğunu anlatmıştı mesela. Arabalardan, uçaklardan, bisikletlerden bahsetmişti. Bilmediği her şeyi öğrenmeye meraklı olan Draco, Muggle dünyasında doktorların şifacılar olduğunu biliyordu artık. Hatta Harry ona kedilerin aslına dokuz canlı olmadığını bile anlatmak zorunda kalmıştı. Çünkü John Lennon, Crippled Inside şarkısına 'kedilerin dokuz canı var' diyordu. Ancak Draco'ya öğretmek zorunda kaldığı en garip şey Hz. İsa olmuştu. Queen'den Jesus dinledikten hemen sonra kim bu İsa diye sormuştu çünkü. Harry basitçe anlatamayacağı için boş vermesini söylediyse de Draco ısrar edince kısa bir açıklama yapmıştı. Kurtarıcı olarak gönderildiğinden, çarmıha gerildiğinden ama aslında ölmediğinden falan bahsettikten sonra Draco gayet ciddi bir ifadeyle Harry'nin tüylerini ürperten ve yüzüne şok ifadesi yerleştiren o yorumu yapmıştı.

      "Yani diyorsun ki Muggle dünyasının Harry Potter'ı gibi bir şey. Anladım."

      Harry bu çıkarımın yanlış ve saçma olduğu konusunda uzun uzun laf anlatmak zorunda kalmıştı. Draco anladıysa bile sırf yüzündeki dehşet ifadesi hoşuna gittiğinden uzun süre inatlaşmaya devam etti. Sonra konu kendiliğinden kapandı. Onun yerine Draco'nun öğrenmek istediği bir sürü şey daha çıkmıştı nasılsa. Özellikle televizyon ve film konusu Draco'yu şoka uğratmıştı. Aralarına ikisine de çok tuhaf hissettiren bir diyalog bile geçti bu konuda.

      "Film denen şeyleri merak ettim," demişti Draco. "Bir ara beni şeye götürmelisin, neydi, senama?"

      "Sinema," diye düzeltti Harry. Ama gitme konusunda bir şey söylememişti.

      "Sinema," diye tekrarladı. "Beni götürmek zorundasın."

      "Belki," diye kaçamak bir cevap verdi sonunda. Daha evden bile çıkmıyorken Draco'yu Muggle dünyasına sokup da sinemada film izlemek falan çok uç düşüncelerdi.

      Müzik dışında kitaplarla da çok zaman geçiriyorlardı. Başlarda ikisi de ayrı kitap alıp ayrı köşelerde okuyorlardı ancak Draco sürekli soru sorduğundan Harry'ye rahat vermiyordu. Bu yüzden bir süre sonra bu düzen değişmişti. Bir kitap seçiyorlardı ve bir bölümü Draco, diğer bölümü Harry sesli okuyordu. Böylece bir kitabı bitirmek çok uzun zaman alsa da üzerine konuşabiliyorlardı. Shakespeare'in kitaplarında ise farklı bir yol izliyorlardı. Tiyatro oyunu oldukları için karakterleri kendi aralarında paylaşıp öyle okuyorlardı. Hatta bazı yerlerde role kaptırıp duyguya girmeye çalıştıkları oluyordu ama o anlar her seferinde kahkahalarla son buluyordu. Bu şekilde okudukları birkaç kitabın ardından Draco, Shakespeare'in konularını saçma bulmaya devam etse de edebi yönünün ve kelimeleri kullanma tarzının kusursuz olduğunu itiraf etti.

      Müzik gibi kitapların da duyguların tercümanı olduğu yerler vardı elbette. Harry'nin ruh halini temsil edecek noktaları fark ettiğinde Draco olaya el koymaya çalışıyordu hemen. Mesela Hamlet'i okurken yaşanmıştı böyle bir şey.

      "Ah bu katı, kaskatı beden bir dağılsa,

      Eriyip gitse bir çiy tanesinde sabahın,

      Ya da Tanrı yasak etmemiş olsa,

      Kendi kendini öldürmesini insanın!"

Master of Death | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin