Bölüm 5

34 2 0
                                    

Herkese merhaba. Yeni bölümle karşınızdayım. Bir önceki bölüme oy verenlere çok teşekkür ediyorum. Oy vermeyenler ise rica ediyorum. Oy verin. Neyse fazla uzatmayacağım haydi bölüme geçelim.

🥀🥀🥀

"Mehmet Yalçınkaya'nın kızı"
Duyduğum cümle ile sinirlenerek gözlerimi kapattım ve telefonu hiddetle fırlatdım. Ayağa kalkıp oda da bir sağa bir sola volta atmaya başladım. Çıldıracaktım neredeyse. Elimi sertçe enseme attım ve ovmaya başladım.
"Demek küçük Yalçınkaya öyle mi? Asel Mirza aslında Asel Yalçınkaya'ymış. Ben onu doğduğuna pişman etmez miyim lan?" Diyerek gürledim ve elime ne geçerse parçalamaya başladım."Ben Ediz Beha, Mehmet Yalçınkaya'nın ailesini bu dünyadan silmeye ant içmiş adam. Şimdi onun kızını kendi ellerim ile gebertmez miyim? Gebertirim ama işkence ede ede öldürürüm onu. Necdet Mirza'ya bak sen. Sanki ben o kızı bulamayacaktım. Kendi aklınca bana oyun oynamak istemiş. Küçük Yalçınkaya'nın soy adını kendi soy adı yapmış ve benim çevreme sokmuş. Demek ki ben o kızı Yalçınkaya'dan doğru tanıyordum. Tabi ya daha önce onun yanındaydı. Nasıl hatırlamam? " Hafızama güvenirdim ve yine beni yanıltmadı. Şimdi sen bittin Küçük Yalçınkaya. Ya da Mirzalar.Daha fazla böyle kalamayacağımı anlayıp hızla odadan çıktım ve Hatice hanıma odamı temizlemesini söyledim. Evden çıkıp arabama binerek çalıştırdım ve gaza yüklendim. Lastiklerin yolda çıkardıkları ses ile yoluma devam ettim. Şimdi ne yapacaktım? Onlara kolay bir ölüm veremezdim değil mi? Acı çeke çeke, yavaş yavaş ölmeleri gerekiyor. Babamın bana emanet ettiği ondan bana kalan tek mekan olan bara doğru ilerledim. Genelde şirketlerim ile tanınan bir adamdım fakat yeraltı dünyasında ki adamlar beni çok iyi tanırlardı. Bara vardığımda orada ki yedek telefonumdan direk Kenan'ı aradım ve yanıma gelmesini söyledim. O gelene kadar da ne yapacağıma karar vermeye başladım.

Asel Mirza'dan
Eve geldiğimde çoktan saat 5.30 olmuştu. Zaman ne kadar hızlı geçiyordu böyle. Edize sinirlenip eve geçmemin üzerinden bir saat geçmişti ve ben hala yatakta öylece oturup boş boş duvara bakıyordum. Aklımda bir soru Ediz neden bu kadar çok tepki vermişti? Tamam sinirlenmesi normal ama hani Mert'e zarar vermeye gidecek kadar ilgilendiriyor muydum ki ben onu? Ona son sözlerimi söylemeseydim belki de Mert'i dövecekti ve Mert'te sinirlenip buraya gelecekti. Bu sayede dedem her şeyi öğrenecekti. Kim bilir? "Tamam sinirlensin. Bağırsın, çağırsın ona  ama neden? Beni neden umursadı ki?" Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimden ayrılmaya çalıştım. Ne düşünüyordum ben Allah aşkına. Adam sadece bir kadının aldatılmasını hoş bulmadı ve sinirlendi. Birde benim düşündüklerime bak ya. Gerçekten kendimden utanmalıyım. Belki de herkese karşı böyle oluyor. Belki daha önce o da aldatıldı ve bu yüzden bu kadar tepki gösterdi. Artık düşünmemem gerekiyordu. Bu yüzden ayaklarımı yataktan sarkıttım ve banyoya doğru ilerledim. Makyajımı temizleyip üzerimdekilerden kurtulunca kendimi duşa attım. Dakikalarca suyun altında öylece dikildim. Artık yorulunca vanilya sütlü duş jelimi aldım ve vücudumu onun ile bir güzel köpürttüm. Suyun altına tekrar geçip köpüklerimden arındım. Elime yeteri kadar şampuan dökerek saçlarımı masaj yaparak köpürtmeye başladım. Saçımdaki köpüklerden de arınınca suyu kapattım ve banyo dolabımdan krem renk bir büyük ve bir küçük havlu aldım. Büyük havluyu bedenime sardım ve küçüğü de saçıma dolayarak aynanın karşısına geçip dişlerimi fırçaladım. İşim bitince odama geçtim siyah dantelli iç çamaşırlarımı giydim. Altıma koyu renk bir kot ve üzerime dar, krem, boğazlı bir triko kazak giydim. Tekrar banyoya geçerek saçlarımı tarayıp kuruttum. Odama geçip telefonumu elime aldım ve Ediz'in beni 5 dakika önce aradığını gördüm. Hiç onunla konuşacak havamda değildim. Bu yüzden onunla konuşmayı erteledim ve dedemin gelmiş olduğunu tahmin ederek aşağı indim.
"Nezaket teyze dedem geldi mi?"
"Geldi kızım. Yukarıda üzerimi değiştiriyor. Sen geç masaya birazdan gelir o da."
"Tamam Nezaket teyze."
Masaya ilerleyip her zaman oturduğum yere oturdum. Dedem de kısa bir süre sonra aşağı indi ve yemeğinize başladık.
"Günün nasıldı dede?"
"İyi. Toplantı nasıl geçti?"
"Iyiydi. Bir sıkıntı çıkmadı."
"Tamam."
Yemeğimizi bitirdikten sonra dedem yorgun olduğunu söyleyerek odasına çekildi. Çok şaşırdım dedemin bu hallerine. Acaba bir şeyimi vardı? Dedem ne kadar yorgun olursa olsun bu saatte asla odasına dinlenmeye gitmezdi. Biraz salonda oyalanınca yapacak iş bulamayarak dedemin nasıl olduğunu sormak için odasına doğru ilerledim. Kapısının oraya yaklaştığım da içeriden seslerin geldiğini duydum. Biraz daha yaklaşınca sesler netleşmeye başladı. Bu dedemin sesiydi. Telefon ile konuşuyordu sanırım. Dinlemek istemedim ama duyduğum cümlelerle mecburen dinlemeye başladım.
"Bak bunlardan Asel'in haberi olmayacak."
.....

Düşman Hediyesi "AŞK"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin