Bölüm 7

31 2 0
                                    

Yeni bölümle karşınızdayım.
Okula başlayanlar okul nasıldı bu hafta? Benim ki berbattı. Zaman gecmek bilmedi.
Neyse size iyi okumalar
🥀🥀🥀

"Teslim olurcasına gözlerimi kapadım ve bildiğim bütün duaları etmeye başladım."
"Hadi ama şeytanın kızı. Sana son isteğini soruyorum cevap vermiyorsun. O zaman benden günah gitti. 3'e kadar sayacağım ve sonra tetiği çekeceğim. Belki son sözlerini söylemek istersin."
Gözlerimi öyle çok sıkı kapattım ki artık ağrımaya başlamışlardı. Gözlerimden yaşlar sicim gibi akıyordu.
"Anne baba ben geliyorum. Özlediniz mi beni? Ben sizi çok özledim. N'olur üzülmeyin. Çünkü ben size kavuşacağım için mutluyum."
İçimden sadece bu sözler geçerken artık kulaklarım uğulduyordu ve onun sesi çok uzaklardan geliyordu.
"3-2-1"
Korkuyla "Yapma" diye söylenmeye başladım, ta ki 3 el silah sesi duyana kadar. Birden kesildi sesim gözlerimi araladım ve ona baktım. Hâlâ öfkeliydi ama cama doğru bakıyordu. Hiçbir yerimde acı hissetmiyordum. Ne yani o silah onun elinde patlamamışmıydı. Peki ya kimdi silahı sıkan kişi? Hızla cama ilerledi ve perdeyi aralayarak dışarı baktı.
"Siktir."
Öfkesi had safhaya çıkmıştı. Alnında ki damar patlayacak kadar şişmişti. Bana doğru geldi.
"Beni dinle. Deden gelmiş."
Söylediği sözlerle dünyalar benim olmuştu. Beni bulmuştu dedem ama bu mutluluğum uzun sürmedi.
"Deden bir sürü adamıyla gelmiş fakat şunu bilmiyor ki aşağıda daha çok adam var. Eğer sen yanlış bir şey söylersen deden buradan sağ çıkamaz. Şimdi söyle bana şeytanın kızı. Dedeni seviyor musun? Yaşasın istiyor musun? Eğer dedenin yaşamasını istiyorsan dediklerimi harfiyyen yapacaksın. Anladın mı lan?"
Gözlerimde ki yaşlar tekrar akmaya başladı. Ne diyor du bu? Dedem benim biricik dedem. Her ne kadar bana kötü davransa da onu çok seviyordum ve başına bir şey gelmesini istemiyordum. Sonuçta o da beni sevmese buralara kadar gelmezdi. Hafifçe başımı salladım ve onu dinlemeye devam ettim.
"Güzel. Şimdi aşağı ineceğiz ve deden sana ne derse desin onunla gitmeyeceksin. Burada kendi isteğin ile kaldığını söyleyeceksin. Eğer dediklerimi yaparsan kimse zarar görmez ama yapmazsan adamlarım önce dedeni ve adamlarını öldürür. Sonra da ben gelip yarım bıraktığım işi temizlerim. Tamam mı?"
"T-tamam."
"Güzel. Şimdi ben dışarı çıkıyorum bir kaç dakika sonra sen de gel. Şu yüzünü de düzelt."
Ne diyeceğimi beklemeden hızla çıktı odadan. Ben de gözlerimi sildim ve banyo da yüzümü yıkadım. Her yerim sızım sızım sızlıyordu. Allah'tan serumu öyle çıkarınca damarım patlamamıştı. Merdivenlere yöneldim ve yavaş yavaş aşağı indim. Hâlâ hiç halim yoktu. Kapıdan gelen seslerle biraz dinledim.
"Sana torunumu ver dedim Ediz."
"Hadi ama Necdet bey. Size torununuzu burada zorla tutmadığımı söylüyorum ama siz hâlâ inanmıyorsunuz. Torununuz gelmek istese gelir değil mi? Neden onu zorla tutayım ki? Yoksa onu zorla burada tutmam için bir sebep mi var?"
"Pekala burada kalmasında ki sebep ne Ediz? Bu söylediğine inanmıyorum. Biliyorum torunumu burada zorla tutuyorsun."
Aralık olan kapıyı açtım ve dışarı çıktım.
"Dedem ne işin var senin burada?"
"Asel. Asıl senin ne işin var burada? İyi misin? Neyin var senin? Çökmüş gibi görünüyorsun.Bu herif sana bir şey yaptı mı?"
"Ağır ol Mirza. Onu burada zorla tutmuyorum kendi isteğiyle burada."
"Evet dedem. Ediz doğru söylüyor. Ben kendim istediğim için buradayım."
"Asel sen ne saçmalıyorsun? Hangi hakla, hangi sıfatla burada olmayı istiyorsun. Haydi kızım yürü gidiyoruz. Bu adamın seni burada zorla tuttuğunu biliyorum."
Dedem bileğimi kavrayıp çekiştirince onu durdurdum.
"Dedem yapma. Ben burada kendi iradem ile kalıyorum. Hem Ediz bana çok iyi davranıyor burada."
"Asel sen hangi sıfatla burada kalacaksın?"
"Sevgilim sıfatıyla bay Mirza."
Ediz'in sözleriyle gözlerim kocaman açıldı ve ona öylece baka kaldım. Artık sınırı geçmişti. Tam bir şey söyleyecektim ki yukarıda ki sözleri aklıma gelince bütün kelimeleri yuttum. Dedem öfkeli bakışlarını bana çevirince istemsizce yutkundum.
"Doğru mu Asel bu? Siz sevgili misiniz?
"Evet dedem öyleyiz. Biz kavga etmiştik. Sonra ben onu dinlemek istemeyince o da beni evine getirdi ama şimdi barıştık ve kendi isteğim ile burada kalıyorum. Biraz rahatsızlandım yüzüm de o yüzden solgundur."
Dedem kafasını anlamak istemsizce salladı ve korkuyla gözlerini kaçırdı. Neydi onu bu kadar korkutan? Çünkü gözlerinde korkuyu görebiliyordum.
"Dedem sen şimdi git. Biz de biraz konuşalım. Zaten Ediz beni sonra kendi getirecek evimize."
Dedem işaret parmağını kaldırdı ve Ediz'e yöneltti.
"Buna inanmadım Ediz Beha. Bu işin peşini bırakmayacağım. Sırf torunum üzülmesin diye susuyorum ama peşindeyim."
Dedem hemen geldiği korumaları geri çekti ve arabalara binerek hızlıca uzaklaştılar. Onların gitmesiyle ayaklarım daha fazla taşımadı beni ve yere düştüm. Artık hıçkırarak ağlıyordum. İlk defa dedeme yalan söylemiştim. Hatta ilk defa birine yalan söyleme gereği duymuştum. Annem bana sürekli yalanın ne kadar kötü bir şey olduğunu söylerdi ve ben de bu zamana kadar hiç yalan söyleme gereği duymamıştım ama anneme ihanet etmiştim işte şimdi. Annemin bana emanet ettiği küçük çocuğa ihanet etmiştim. O masum çocuğu saklayamamıştım. Anne lütfen bana çok kızma. Lütfen. Ediz'in sert sesi ile bir kez daha irkildim.
"Aferin. Güzel oynadın.Şimdi kalk yerden ve içeri geç."
Ona baktığımda tiksinir gibi bana bakıyordu. Neydi onu bu kadar tiksindiren şey. Çok mu çirkindim. Ya da çok mu pis. Hayır ikisi de değildim. Neden benden bu kadar tiksiniyor du? Neden hayatıma girip birden bu denli mahvetmişti? Hiç bir şey anlamıyordum. Dedem beni bulmuşken buradan kurtulabilmek için bana verilen son şansı da kendi ellerim ile yok etmiştim. Gelir miydi dedem bir daha? Dediği gibi bırakmaz dı işin peşini değil mi? Bırakmasın da zaten. Güç bela yerden kalkarak duvardan tutuna tutuna içeri geçtim ve odaya çıkmak için merdivenlere yöneldim. Tam gideceğim sırada bir el bileğime dolandı ve beni kendine çevirdi.
"Yukarı çıkma mutfağa geç ve zıkkımlan."
Yönümü mutfağa çevirdim ama sırf onunla şuan uğraşmak istemediğim içindi. Tabi ki o ye dedi diye yiyecek değildim. Mutfağa geçtim ve orada ki sandalyelerden birine oturdum. Sanki dakikalar geçmiyordu. Ben ne yapacaktım şimdi. Nasıl kurtulacaktım bu pisikopattan. Yapar mıydı gerçekten kaçıp gitsem, ki bunu yapamam etraf koruma dolu. Peki herşeyi dedeme anlatsam. Öldürür müydü ikimizi de? Bu manyaktan herşey beklenir. "Bir sey yapmalıyım. Ben ona boyun eğemem."En uygun fırsatta bu hapishaneden kaçmalıydım ama nasıl? "Hayır yani anlamıyorum ki. Soruyorum insan gibi beni neden kaçırdın, ben sana ne yaptım? Diye ama buna insanlık yaramıyor. Ne yapacağım ben ya?" Bu aralar hiç durmayan gözlerim tekrar akmaya başladı.
"Kiminle konuşuyorsun sen."
Arkamda ki sesle irkildim ve hemen gözyaşlarımı sildim. Allah'tan duymamıştı söylediklerimi. Cevap vermedim.
"Sana diyorum."
Tekrar cevap vermedim.
Kolumdan tuttu ve beni ayağa kaldırdı.
"Lan duymuyor musun beni? Ben bir soru sordum cevap ver."
Sıktığı kolum artık acımaya başlamıştı ama ağlamıyordum. En azından bunu yapabiliyordum artık. O canımı acıttığında ağlamıyordum. Onun karşısında güçlü durmam gerekiyordu çünkü.
"Kimseyle"
"Zıkkımlandın mı?"
"Umrunda mı?"
Söylediğim bir kelime ile çılgına dönmüştü. İşte onu sinirlendirmek bu kadar kolaydı. O bana bir açıklama gereğinde bulunmuyorsa ben de bulunmayacaktım bundan sonra. Ondan deli gibi korksam da onun karşısında güçlü duracaktım. Çene kemikleri sertleşti. Dişlerini sıkıyordu belli ki.
"Bir daha bayılırsan kolumu kıpırdatmam. Ben kurtarmazsam kim kurtarır lan seni?"
"Sanane!"
Daha fazla kendini tutamayarak bağırmaya başladı ve bir anda saçlarıma yapışarak çekmeye başladı.
"Sen bana nasıl bağırırsın lan? Sen kimsin?"
Beni saçlarımdan çeke çeke sürüklemeye başladı.
"Dua et fikrim değişti. Sen dua et seni daha öldürmeyeceğim. Yoksa şuan senin beynini dağıtırdım."
Bu sözleri söylerken hala beni sürükleyerek yukarı çıkıyordu. Merdivenleri sonunda çıktık ve beni kaldığım odaya sokarak yere fırlattı. Saç köklerim sızım sızım sızlıyordu. Düşüşüm ile dizlerim de acıyordu. Gözlerimde ki damlar peş peşe düşüyordu. Ben ne yapmıştım bu adama. Sadece beni öldürmekle kapmayıp beni darp edebileceğini de anlamıştım bu olaydan sonra. Benim kıyamayıp kestirmediğim saçlarımı koparmak istercesine çekmişti. Saç diplerimin sızısı her geçen dakika dayanılamaz bir hal alıyordu. Artık dayanamıyordum ya bunu görmüyor muydu bu adam? Ne istiyordu benden? Öldürecekti vaz geçti. Oyun mu oynuyor benimle Allah aşkına. Öldürecekse öldürsün. Öldürmeyecekse işkence çektirmesin artık bana. Daha onunla tanışalı bir kaç gün olmuşken hayatım resmen zindana dönmüştü bu herif yüzünden. Göz yaşlarımı sildim ve banyoya gittim. Gördüğüm görüntü ile şoka girdim. Evet yanaklarımın sıktığı için moraracağını biliyordum fakat bu aynada ki ben olamazdım. Yanaklarım da morluklar vardı. Göz altlarım morarmış ve çökmüş. Gözlerim ağladığım için kıpkırmızı olmuş. Benim kiraz rengi gibi olan dudaklarım beyazlaşmış. Kuruduğu için yer yer yara olmuş ve kabuk bağlamış. Yanaklarım göçmüş ve sanki bütün kanım çekilmiş gibi yüzüm bembeyaz olmuş. Sanki, sanki bir ölü gibi. Ölüler gibi görünüyordum. Allah'tan aşağısı çok aydınlık olmadığı için dedem yüzümü tam görememişti.Ben bu aynada görünen kişi olamazdım. Bu adam beni nasıl bir insan yapmıştı böyle. Ben ölmüşüm aslında. Beni öldürmüş ama hâlâ öldürmekle tehdit ediyordu. Görmüyor du sanırım halimi. Ruhumu yavaş yavaş öldürdü ama hala seni öldürürüm diyebiliyordu. Saçlarımı bağlamak için dokunduğum an acıyla ellerimi geri çektim ve hemen gözlerim dolmuştu. Ben bu adama nasıl dayanacaktım. Ben o kadar güçlü bir insan değildim ki. Katlanamam ben bu adama. "Annem babam. Görüyor musunuz beni? Lütfen üzülmeyin. Beni görüp lütfen üzülmeyin. İyi olacağım ben. İyileşeceğim ve bu adamdan kurtulacağım. Siz merak etmeyin. Annem senin öğrettiğin gibi kimseye boyun eğmeyeceğim. Hele erkeklere asla. Hep güçlü duracağım onlar karşısında."
Bunu nasıl yapacağımı ben bile bilmiyordum. Aynaya bakmayı kesip musluğu açtım ve elimi yüzümü yıkadım. Çünkü biliyordum ki baktıkça geçmeyecekti bu izler. Baktıkça kaybolmayacaktı. Sadece ben daha fazla yara alacaktım. Daha çok ezberleyecektim. Ben en son bu duruma düştüğümde babamın ardından annem vefat etmişti ama onda bile böyle kötü görünmüyordum. Bu kadar ruhsal çöküntüyü ilk defa yaşıyordum. Banyodan çıkarak odaya geçtim. Yatağa oturdum. Sırtımı yatak başlığına dayadım. Dizlerimi kendime çektim ve kollarımı bacaklarıma sararak başımı dizlerime koydum.
Sadece birkaç dakika sonra kapımın tıklanmasıyla kafamı kaldırdım. Bu Ediz olamazdı. O olsaydı kapıyı tıklamazdı bodoslama girerdi odaya. Pürüzlü sesimle güç bela konuştum.
"Buyrun."
Kapı açıldı ve hemen kısa saçlı zayıf çok güzel bir kız göründü ve elinde tepsi tutuyordu.
"Efendim ben Gökçe. Ediz beyin ev işlerinde yardımcı oluyorum ama sadece Ediz bey çağırınca geliyorum. Ediz bey beni birkaç saat önce çağırdı fakat ben daha yeni gelebildim. Sanırım biraz rahatsızlanmışsınız. Size çorba yaptım evimde. Buraya getirdim ve az önce ısıttım. Sıcak sıcak içersiniz diye."
Ne kadar düşünceli ve iyi bir kızdı böyle. Ediz'e nasıl tahammül ediyordu acaba?
"Tamam. Teşekkür ederim."dedim ve onun tepsiyi getirmesini bekledim. Tepsiyi kucağıma koydum ve çorbanın kokusunu içime çektim. Tavuk suyu çorbası çok severdim ve Gökçe' de bunu yapmıştı. Annem küçükken bana çok yapardı. Onun ki gibi bir daha kimseden içemedim. Kaşığı elime aldım ve bir kaşık çorbayı üfleyerek güç bela içtim. Sanki boğazlarım yırtılıyor gibi olmuştu. Çorbayı içer içmez me kadar çok acıktığımı anladım. Tabi ki acıkırdım. Kaç gündür yemek yemiyordum.
"Ellerine sağlık Gökçte. Çok güzel olmuş."
"Afiyet olsun efendim. Ben çıkayım artık."
"İşin yoksa otursana biraz."
"Ama Ediz bey-"
"Boşver şimdi onu gel otur biraz."
"Peki efendim."
"Asel."
"Anlamadım."
"İsmim Asel. Sende bana Asel diyebilirsin."
"Pekala."
Kız utana sıkıla yanıma oturmayı başardı.
"Asel hanım."
"Asel de lütfen bana."
"Peki Asel. Ben geldiğimde Ediz bey çıkıyordu. Şuan evde değil. Ne zaman geleceğini de söylemedi. Zaten bu eve fazla uğramaz. Beni aradığında bu eve gelmemi isteyince açıkçası biraz şaşırdım."
"Bırak gelmesin zaten." dedim ağzımın içinden ve bir kaşık daha çorba içtim.
"Efendim?"
"Diyorum ki. Onun başka evi de mi var?"
"Evet çoğunlukla o evde olur. Çok nadir gelir buraya."
"Kendini tanıtsana biraz. Kaç yaşındasın? Neler yaparsın?"
Çorba boğazımı sanki yırtıyormuşçasına acıtıyordu ama ben onu bile düşünemeyecek kadar çok acıkmıştım ve çorbayı hızlı hızlı içmeye başladım.
"Ben 23 yaşındayım. Ediz beyin yanında çalışıyorum 2 yıldır."
Acaba sadece bana mı kötü davranıyor. Yoksa herkese mi merak etmiştim.
"Anladım. Bir şey soracağım Ediz sana nasıl davranıyor?"
"Ediz bey mi? O biraz soğuk biri ama özünde çok iyi bir insan olduğunu biliyorum. O olmasaydı ben ne yapardım. Kimse bana iş vermezken o bana iş verdi. Bazen sinirli olduğunda çekilmez bir adam, çok ürkütücü oluyor ama yine de iyi biri. Bak sakın o sinirliyken ona yaklaşma. Öfkelendiğinde ne yaptığını bilmiyor. Öfke kontrolü yaşıyor ama bunu inkar ediyor ve ilaç kullanıp tedavi olmuyor."
Doğru ya daha birkaç gün öncesine kadar bana da iyi davranıyordu. Tekrar sordum kendime. Ben bu adama ne yapmış olabilirim de düşmanıymışım gibi davranıyordu bana? Gerçi gibisi fazlaydı. Adam bildiğin düşmanı olarak görüyor beni ama niye?
"Asel yanlış anlamazsan sana bir şey sormak istiyorum."
"Tabi buyur."
"Bu halin nedir? Çok kötü görünüyorsun. Neyin var?"
Ediz'in ne tepki vereceğini bilmediğim için olanları ona anlatmak istemedim. Ya Ediz'in bir oyunuysa. Birine bir şey anlatıyor muyum diye böyle bir oyun yaptıysa. Hayır ona hiçbir şey anlatamazdım.
"Biraz rahatsızım."
"Peki bu morluklar?"
Yanağımı kastediyordu. Ne diyecektim ki şimdi ben? En iyisi hiçbir şey söylememek.
"Bunu daha sonra konuşsak olur mu? Kendimi pek iyi hissetmiyorum."
Kafasını onaylar şekilde salladı. Çorbamı güç bela bitirdim ve doyduğumu hissettim. Kaç gündür yemek yemememe rağmen çok az yemek yemiştim. Sanırım aylardır olmayan iştahım artık tamamen kapanmıştı. Aman ne güzel?
"Biraz daha içmek ister misin?"
"Hayır, teşekkür ederim. Ellerine sağlık çok güzel olmuş."
Tepsiyi aldı ve konuştu.
"Afiyet olsun. O zaman ben artık çıkayım sen de biraz dinlen. Bir ihtiyacın olursa bana seslen hemen gelirim."
"Tamam. Herşey için çok teşekkür ederim."
Dışarı çıktı ve arkasından kapıyı kapattı. Hâlâ çok uykum vardı ama hiç uyumak istemiyordum. Etrafta biraz göz gezdirdim ve yapacak birşey bulamayınca uyumaya karar verdim. Yatakta biraz kaydım ve üstümü örterek uyumaya çalıştım.Yarım saat kadar bir süre yatakta uyumaya çalıştım ve sonunda kendimi uykuya teslim ettim.
***
Başımın ağrısıyla gözlerimi araladım ama tekrar geri kapatmak zorunda kaldım. Başım çok fena ağrıyordu.Oflayarak yatakta dik pozisyona geldim ve sırtımı yatağın başlığına dayadım. Birkaç dakika öylece oturup uykumun açılmasını bekledim. Uykum iyice kaçmıştı ve canım çok sıkılmıştı. Ayağa kalkarak pencereye doğru ilerledim. Biraz etrafa baktım ve çokça sıkıldığım için aşağıya inme kararı aldım. Ediz gelmemişti nasılsa daha. Gelseydi kapı sesini duyardım. Kapıya doğru ilerledim ve odadan çıkarak aşağıya gittim. Gökçe ortalarda yoktu. Mutfağa giderek kendime bir bardak su doldurdum ve onu hızlıca bitirdim. Bir bardak daha koyarak onu da içtim ve bardağı tezgaha koyarak salona doğru ilerledim. Can sıkıntısından patlamak üzereydim. Televizyonu açmaya karar verdim ama Gökçe'nin uyuma ihtimali olduğunu düşünerek bu fikri eledim. Yapacak hiçbir şey bulamamıştım. Mutfağa ilerledim ve atıştırmalık birşeyler aradım. Daha 1 saat önce yemek yemiştim ama canım çok fena tatlı çekiyordu. Gerçi doğru ya regl olmama az kalmıştı. Her yeri karıştırmama rağmen tek bir tatlı bulamamıştım. Çekmecelerin birinde puding bulmuştum ve çok mutlu olmuştum. Dolabı açtım şişede duran sütü alarak dolabın kapağını tekrar kapattım. Bir tencere aldım içine yeteri kadar süt koyarak ocağa yerleştirdim. Puding tozunuda koyunca kaynayana kadar karıştırmaya başladım. Puding kıvamını alınca dolaptan puding kaseleri çıkardım. Onları yıkayıp kuruladıktan sonra teker teker koymaya başladım. Hepsi bitince dolaba tekrar yöneldim ve kaseleri dolaba yerleştirdim. Yaptığım pisliği de temizledim. Bulaşıkları makineye yerleştirdim. Artık sıkıntıdan kendimi temizliğe vermiştim. Ocağı temizlemeye koyuldum ve o da bitince lavaboda ellerimi yıkadım. Orada ki kağıt havlularla ellerimi kuruladım ve tezgahın üzerinde duran cam şişede ki sütü aldım. Arkama döndüm ve döndüğüm an bir bedenle çarpışarak burun buruna geldik. Korkuyla sıçradım. Çok keskin ve bir o kadar etkileyi bir koku burun deliklerimden girerek ciğerlerimi yaktı. Elimde ki şişe çoktan yeri boylayıp tuz ve buz gibi dağılmıştı. Ben tutulmuş gibi hareket edemiyordum. Sanki gözleri beni etkisi altına almış gibi gözlerimi ondan ayıramıyordum. O da sadece benim gözlerime bakıyordu. Şuan bana saf öfkeyle bakmıyordu. Ya da ilk defa bu kadar yakın olduğumuz için ben onun gözlerinin güzelliklerin yeni farkına varıyordum. Ne saçmalıyordum ben. Kendime gelmeliydim. Hem de hemen! Gözlerimi kırpıştırarak tekrar ona baktım ve o dudaklarını aralayarak konuşmaya başladı.
"Geri bas!"
Onun kelimeleriyle kendime geldim ve bir adım uzaklaştım ondan. Yere baktığım da her yerin süt olduğunu gördüm. Tekrar korkarak Ediz'e baktığımda bana hiçbir şey demiyordu. O da yere baktı ve sonra süt olmuş pantolonuna.
"Aptal kız. Dikkatli olsana."
Ne yani kızmayacak mıydı? Bu kadar mıydı? Ses tonu hiçte öfkeli çıkmamıştı.
"B-ben çok özür dilerim. Hemen temizlerim buraları."
"Gökçe nerede?"
"Bilmiyorum. Herhalde bir odadadır. Ben az önce indim."
"Tamam kes. Çok uzatma. Bırak buraları Gökçe halleder. Sen içeri gel konuşmamız lazım."
Ne konuşacaktık ki biz şimdi? Of Allah'ım of yine neler bekliyor beni? O yavaş ama büyük adımlarla ilerlemeye başladı. Bende onun peşinden yürümeye başladım.
"Sen geç. Ben üzerimi değiştirip geleceğim birazdan. Sayende her yerim süt oldu."
"Şey."
"Yine ne oldu?"
"Ben de süt oldum. Acaba giyecek birşey bulabilir miyim?"
"Onu şişeyi kırmadan önce düşünecektin."
Aptal adam ya sen gel burnumun dibine kadar sessiz sessiz gir. Sonra korkup şişeyi düşürünce ben suçlu olayım. Nerede adalet?
"Neyse gel benimle. Sana birşeyler vereceğim ama sadece bir kerelik. Sonra adamlar sana yeni kıyafet alır."
"Tamam"
O önde ben arkada yukarı çıktık ve benim odamın karşısında ki odaya doğru yürüdük. Benim kaldığım oda koridorun sağında onun ki ise solundaydı. Odanın kapısını açıp içeri girdi. Bende onu takip ettim. Bu odaya daha önce girmiştim. Dedeme haber vermek için birşey ararken ama hiç dikkatli bakmamıştım. Aynı benim kaldığım oda gibi bu da siyahtı. Şaşırdık mı? Hayır. Odaya biraz göz gezdirdiğim de bir şey dikkatimi çekti. Siyah yatağın tepesinde, tavanda kocaman bir ayna vardı. Bu da neyin nesiydi? "Ne kadar değişik fantezileri var bu adamın?" diye içimden geçirmeden edemedim.
Ben bunları düşünürken Ediz dolabın önüne geçti ve kapağını açtı. Kendine siyah eşofman altı ile siyah bir tişört aldı. Bunda hiç şaşırmadım. Sonra bana da siyah,içine benden iki tane girecek kadar büyük olan bir tişört aldı.
"Yakala" diyerek tişörtü suratıma fırlattı. Allah'tan reflekslerim kuvvetliydi ki suratıma gelmeden yakaladım.
"Oha ama ya. İnsan gibi versene şunu"
Birden kaşları çatıldı ve ben söylediğim şeyden çoktan pişman olmuştum.
"Anlamadım. Bir daha söylesene sen şunu."
"Bir şey demedim. Sadece şey bunun altına giyebileceğim bir şeyin var mı? Üşürüm ben bununla."
"Lan oradan bakınca dolabım kadın reyonu gibi mi görünüyor? Ne verebilirim ben sana? Aa dur unutmuşum şurada bir tane leopar desenli tayt olacaktı. Nasıl unuturum her gün giyiyorum sonuçta. Aptal mıdır nedir anlamıyorum ki?" Gözlerimi devirerek onu takmadım ve konuşmaya devam ettim.
"Eşofmanın var mı başka?"
Dolaptan bir eşofman daha aldı ve onu da bana fırlattı.
"Teşekkür ederim."
"Hadi lan hadi. Çık üzerimi değiştireceğim. Çabuk giyin konuşmamız lazım."
"Tamam"
Hızlıca kaldığım odaya geçtim ve üzerimi çıkarmaya başladım. Acaba benimle ne konuşacaktı? Neden bana şuan böyle davranıyordu ki? Neyse en iyisi acele edip bir an önce her şeyi ondan öğrenmeliydim.
Ediz'in bana verdiği tişörtü üzerime geçirdim ve altına da eşofmanı giydim. İkisi de çok büyük olmuştu. Kendi kıyafetlerimi aldım ve çamaşır makinesine atarak makinayı çalıştırdım.Dolabın oraya ilerledim ve boy aynasının karşısına geçtim. Tişörtü eşofmanın içine soktum. Eşofmanın iplerini de sonuna kadar sıktım ama paçaları çok uzun gelmişti. Benim ayağıma takılıyordu. Umursamayarak odadan çıktım ve zar zor merdivenlerden inmeye başladım. Son birkaç basmak kalmıştı ki eşofmanın paçasına bastım ve ayağım kaydı. Ben tam düşüceğim için gözlerimi kapatmışken arkadan bir kol belime sarıldı ve beni düşmekten kurtardı. Bunun Ediz'den başkasının olamayacağını anlayınca hâlâ onun kolu bana sarılırken yavaşça başımı ona doğru çevirdim. Onunla göz göze gelmemle önüme dönmem bir oldu. Fazla yakındık. Neden yapıyordu ki bunu bana? Neden böyle davranıyordu. Önce kaçırdı bana düşman oldu, sonra bayılınca doktor çağırdı. Sonra öldürmeye çalıştı, şimdi ise düşmemi engelliyordu. Ben kendimle bunları tartışırken kulağıma doğru eğildi ve konuşmaya başladı.
"Nasıl iyi mi böyle? Bakıyorum da yerinde rahatsın. Kızım doğrulsana."
Onun dedikleriyle hemen doğruldum ve basamakları yavaş yavaş inmeye başladım.
"Bakıyorum da sen iyi alıştın merdivenden düşmeye."
"Ben özür dilerim."
"Aptal madem paçaların uzun geldi katlasana. Ne diye böyle bacaksız gibi dolaşıyorsun ortalıkta? Şu an çok aptal görünüyorsun ve bu benim sinirlerimi bozuyor. Haydi oyalanma gel salonda bekliyorum."
Arkasından göz devirdim ve eğilerek paçalarımı katlamaya başladım. Sanki ondan çok kısaymışım gibi konuşuyordu. Alt tarafı omuzlarına geliyordum. "Hayır bu hava nereden geliyor anlamıyorum ki?" İkisini de yapınca doğrularak salona doğru ilerledim. Ediz yemek konsolunun oradan cam bir şişede viski bardağına kehribar rengi bir içki koyuyordu. Şişeyi oraya bırakarak koltuğa ilerledi ve oturdu.
"Geç otur."
Seri adımlarla onun karşısında bulunan koltuğa oturdum. O da içkininden bir yudum aldı.
"Hiç uzatmadan sadede geliyorum. Seni öldürme fikrimin neden değiştiğini merak ediyor musun?"
Evet bunu gerçekten merak ediyordum. Onaylar bir şekilde başımı salladım ve onu dinlemeye devam ettim.
"Seni öldürmememin sebebi benim işime yarayacak olman."
"Anlamadım. Ben senin ne işine yarayabilirim ki?"
"Bir iş var. Orada görev alacaksın."
"Nasıl yani? Ne işi? Ben neden görev alıyorum?"
Artık kafam iyice karışmaya başlamıştı.
"Sen şunu en başından anlatsana. Ben sana yardım etmek zorunda değilim. Hem beni burada sebepsiz yere zorla tut sonra gel bana yardım et de. Var mı ya böyle bir dünya?"
"Seni burada sebepsiz yere tuttuğumu kim söyledi? Hem evet. Bana yardım etmek zorundasın. Seni öldürmemem için. Eğer kabul edersen yaşarsın. Etmezsen ben seni öldürmeye hazırım."
"Katilsin sen. Psikopat bir katilsin. Ne ya ne? Ben sana ne yaptım da burada tutuyorsun? Sana ne yaptım? Daha bir kaç gün öncesine kadar iyi davranıyordun. Şimdi ne değişti de bana böyle davranıyorsun?"
Artık sinirlenmişti. Vücudu gerilmişti ve birden ayağa kalktı. Ben yine bana zarar verecek diye koltuğa iyice sinmiştim. Gökçe'nin dedikleri geldi aklıma. Sahi o neredeydi? Duymuyor muydu bu olanları? Artık Ediz'i iyice sinirlendirmiştim.
"Evet aptal o zamanlar sana iyi davranıyordum. Çünkü o zamanlar masum bir insandın ama şimdi benim gözümde sen şeytanın kızısın."

-Bölüm sonu-

Bölüm nasıldı?
Umarım beğenmişsinizdir.
Hikaye nasıl ilerliyor. Umarım seviyorsunuzdur.
Lütfen yorum yalın ve oy verin sizden rica ediyorum.
Hepinizi çok seviyorum. Bir daha ki bölüme kadar hepiniz hoşçakalın.

🥀🥀🥀

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 10, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Düşman Hediyesi "AŞK"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin