Bölüm 6

20 2 0
                                    

Tekrar herkese merhaba. Sizleri çok özledim ve hepinizden çok özür diliyorum. Biliyorum bölüm çok geç geldi ama gerçekten bölümü atmaya fırsatım olmadı. Biliyorsunuz ki bir salgın var ve ben de bu salgının kurbanı oldum. Günlerdir yatak döşek yatıyorum. Geceleri ateşleniyorum. Bu yüzden bölüm yazamadım. Bugün kendimi iyi hissettim ve hemen bölüm attım. Sanırım fazla uzattım neyse hadi bölüme geçin.
🥀🥀🥀

Gördüğüm kişi ile yerimde taş kesildim ve irice açılmış gözlerim ile ona baka kaldım.
"Sen."
"Evet prenses.Ben."
"Neresi burası? Nerdeyim ben? Ne işim var benim burada ve sen neden buradasın?"
"Burası benim evim ben de bu yüzden buradayım."
Hiçbir şey anlamıyordum. Ne demek onun evi. İyi de ne yapıyordum ben burada. En son hatırladığım şey 2 adamın beni kaçırmasıydı ve ben şuan Ediz'in evindeydim. Bütün bunlar ne demek oluyordu.
"Ne işim var benim burada Ediz? Ben buraya nasıl geldim? Beni kaçırdılar. Ben bayılmıştım ve bir uyanıyorum buradayım. Bütün bunlar ne demek oluyor bana bir açıklar mısın?"
"Çok soru soruyorsun. Bana hesap sorulmasını sevmem. Seni kaçırdılar. Evet doğru ben kaçırttım seni. Bundan sonra bu evde kalacaksın."
Gözleri aynı bana onu ilk gördüğüm gün gibi bakıyordu. Ürkütücü ve öfkeli. Ne yaptım ki ben ona? Neden kaçırdı beni? Kafayı yiyecektim. Ben kaçırıldım ve beni kaçıran kişi sevgili ortağımız Ediz Beha.
"Ne? Ne diyorsun sen Ediz! Ne kaçırtması, ne bu evde kalmasından bahsediyorsun? Neden kaçırdın beni!"
Ediz birden hızlıca bana doğru geldi ve tek eliyle çenemi sıkıca kavrayıp sıkmaya başladı. Neler oluyordu?
"Sakın bir daha benim sözümü kesme. Sakın bir daha bana karşı gelme. Sakın bir daha bana sesini yükseltmeye kalkışma!"
Çenemi sıkan eli neredeyse dişlerimi parçalayacak durumdaydı. Dişlerim sızım sızım sızlıyordu. Ne oluyordu Allah aşkına. Kim di bu adam? Benim tanıdığım Ediz bu olamaz dı değilmi? Gerçi daha birkaç gün önce tanıdığım bir insanı ne kadar tanıyor isem. Yükselen sesi ile yerimde sıçradım. Canım çok acıyordu ve korkudan kalbim deli gibi çarpıyordu. Acıdan gözlerimde ki yaşlar tek tek akmaya başlamıştı ve Ediz'in gür sesini bir daha duydum. Ondan öyle çok korkuyordum ki şuan yanlış bir şey söylersem beni öldürecek gibi bakıyordu.
"Anladın mı!" Bağırışlarından dolayı tekrar sıçradım ve olumlu anlamda kafamı salladım. Kafamı sallar sallamaz beni çenemde ki eli ile sert bir şekilde ittirdi ve ben de dengemi sağlayamayarak yatağa düştüm. Ne demek oluyordu bütün bunlar? Neden beni kaçırttı ki? Neden bundan sonra burada kalmam gerekiyordu? Hiçbir şey anlamamıştım. Bir an önce dedemi aramam gerekiyordu etrafa baktım ama telefonumu göremedim. Evet Asel adam seni kaçırmış telefonunu da sana verecekti polisi ara diye değil mi? Gözümde ki yaşları silerek tekrar ayağa kalktım. Dişlerim öyle bir sızlıyordu ki sadece gözlerimin akmasını sağlıyordu. Ben dedeme haber vermeliydim. Niye kaçırılmıştım daha onu bile bilmiyordum. Hızlıca kapıya koştum ama lanet olası kitlemişti kapıyı. Umutsuzca yere çöktüm ve hem dişlerimin acısı hem de korkunun sayesinde bir hıçkırık firar etti dudaklarımdan. Bir tane daha ve bir yenisi.
***
Kaç dakika ya da saat orada oturup ağlamıştım bilmiyordum ama artık güneş doğmuştu ve ben de daha fazla yerde oturamayacağımı anlayıp ayağa kalktım. Bacaklarım uyuşmuştu ve her yerim ağrıyordu. Dişlerimin sızlaması artık geçmişti fakat yanağıma dokunduğum zaman çok pis acıyordu. Kesin morarmıştı. Zaten beyaz tenliyim en ufak bir darbede hemen vücudum morarırdı. Şimdi ise kesin yüzümde günlerce geçmeyecek bir iz oluşmuştu. Tam adımımı atacağım sırada bacaklarım uyuştuğu için gürültülü bir şekilde yere düştüm. Acıyla inleyerek sağ dizimi ovuşturmaya başladım hem karıncalandığı için hem de düştüğüm için çok açıyordu. Ağlamaktan artık kuruduğunu sandığım gözlerim tekrar doldu ve akmaya başladı. Ben ağlarken kapının kilidinin açılma sesi geldi ve ardından Ediz olarak tahmin ettiğim kişi kapıyı açtı. Ediz beni yerde gördü ve hemen sordu.
"Ne işin var senin yerde?"
Ne diyordu bu adam Allah aşkına dalgamı geçiyordu benimle,yoksa ciddi miydi?
"Hiç yerler tozlanmış bende sileyim dedim. Nasıl güzel parlamış mı?"
Ağızımdan çıkan kelimeleri yeni idrak ettim ve hemen pişman oldum ama bu Ediz'i durdurmaya yetmedi. İki adımda benim yanıma geldi ve kolumdan sıkıca kavrayarak beni hızlıca kaldırdı. Canım yine acımıştı ama o bana acımıyor du. Görmüyor muydu halimi?
"Bana bak. Eğer bir daha benimle dalga geçecek olursan senin o dilini keserim ve ondan sonra kimse ile konuşamazsın. Duydun mu beni!"
Bağırmasıyla irkildim ve korktuğum için hiç birşey söylemeden olumlu anlamda başımı salladım. O da beni sertçe bıraktı. Allah'tan bacaklarımın uyuşukluğu geçmişti. Bana neden böyle davranıyordu? Keşke bana da söylese de ben de bilsem. Bana tiksinir bir biçimde baktı ve kapıya doğru ilerledi. Tam kapıdan çıkarken birden durdu.
"Bu arada bu söylediklerimi tehdit olarak algılama. Ben tehdit etmem. Ne dersem yaparım."
Bir kez daha korktum ondan ama bunun son olmayacağını da söylüyordu bir yanım. Ne olmuştu birden bire. Ben bu adamı iyi biri sanarken benim korktuğum gibi karanlık bir adammış meğer."Yoksa ona restorantta dediklerim için mi bana düşman olmuştu? İyi de ben ona bir şey dememiştim ki. Hayır Asel saçmalama. O laflar söylendi diye bir insana böyle davranılmaz. " yatağa doğru ilerledim ve yorganı açarak içine girdim. Geceden beri hiç uyumadığım ve sürekli ağladığım için gözlerim artık yanıyordu. Gözlerimi kapadım ve kendimi uykuya teslim ettim.
***
Sabah başımda bağıran Ediz'in sesiyle uyandım. Daha doğrusu bildiğin sıçradım. Hızla doğruldum ve yataktan çıktım. Ondan hâlâ çok korkuyordum.
"Ben senin bakıcın değilim aptal. Bundan sonra ben buraya geldiğimde seni uyanmış bulacağım. Tamam mı?"
"Hıhı"
"Duyamadım!"
"T-tamam"
"Güzel. Şimdi in aşağıya kahvaltını yap. Ben gidiyorum. Geldiğim de ayağımın altında olma."
Kafamı salladım ve odadan çıkmasını bekledim. Odadan çıktığında rahat bir nefes verdim. Yatağı topladım ve oda da bulunan banyo olarak tahmin ettiğim kapıya yöneldim. Banyo ya ilerleyip yüzümü yıkadım ve saçımı tekrar bağladım. Banyodan çıktığımda dış kapının sesi geldi. Ediz'in evden çıktığını tahmin ederek koşar adım aşağı indim ve dedeme haber yollayabileceğim bir şey aradım. Ben burada kalamazdım değil mi? Her yeri, her odayı aramama rağmen hiç birşey bulamadım ne bir telefon, ne tablet, ne de laptop. Üzüntüyle tekrar gözlerim doldu ama artık ağlamayacaktım. Bu adamın yüzünden ağlamak istemiyordum ve ona itaat etmeyecektim. Kahvaltı yap dedi diye yapmayacaktım. Ben bir kukla değildim. Hele ki onun oyuncağı hiç değilim. Mutfağa ilerledim ve bir bardak bularak su doldurdum. Bir kaç yudumda bitirdiğimde ne kadar susadığımı anladım. Yetmeyince bir bardak daha içtim. Evde dedeme haber vermeye yarayacak bir şey bulmaya çalışırken her yeri öğrenmiştim. Bir oda hariç o oda kilitliydi ve o oda da bir şey bulabileceğimi düşünüp kapıyı açmaya çalıştım ama olmadı. Bir ara filmlerde ki gibi kırmayı bile düşünmüştüm ama bu kapı değil benim kolum kırılırdı sadece. Salona ilerledim ve camın önüne gittim buranın neresi olduğunu bulmam gerekiyor du. Bu sayede dedeme nerede olduğumu söyleyebilirdim. Pencereden baktığımda ağzım açık kaldı etrafta bir sürü koruma vardı ve benim buradan kaçma ihtimalimin sıfırlandığını anladım. Ne yapacaktım şimdi ben? Hemen bir şeyler düşünmeye başladım. Korumalardan birini eve çağırıp oyalarken gizlice telefonunu alabilirmiydim acaba? Bence yapardım. Hızla depo gibi bir yer olan içinde kullanılmayan ve aletler bulunan odaya gittim. Alet çantasından bir tornavida aldım ve koşar adım banyoya gittim. Hızla duş musluğunun vidasını gevşettim ve oradan şu akmaya başladı. Küçükken bunu babam sırf benimle biraz daha vakit geçirsin diye yapardım. Ben muslukları gevşetir ve babam ile tekrar tamir ederdik. Tabi bir süre sonra bunu benim yaptığım anlaşılınca annem çok kızmıştı fakat babam sadece gülmüştü. Anılarımdan kurtularak direk çıkışa ilerledim elimdeki tornavidayı fortmantoya bıraktım kapıyı açtım ve seslendim.
"Bakar mısınız?"
Bahçede bulunan bütün gözler bana dönmüştü.
"Buyrun efendim bir şey mi istediniz?"
"Sanırım banyoda ki duş bozuldu da aranızda anlayan biri var ise bana yardım edebilir mi?"
Aralarında bir süre bakıştılar ve birisi çıkıp,
"Buyrun efendim. Ben hallederim siz bana yerini gösterin."dedi. Onun ile içeri geçerek banyoya ilerledik. Musluğun çok fazla su fışkırttığını görünce önce şaşırdım sonra mutlu oldum. Sanırım gerçekten bozmuştum musluğu.
"Efendim rica etsem bana alet çantasının yerini gösterir misiniz?"
"Ben getiririm hemen. Siz muslukla ilgilenin lütfen."
"Peki efendim."
Alet çantasını alıp tekrar banyoya ilerledim. Banyoya girdiğim de koruma elimden çantayı alarak açtı. Cebinden telefonunu çıkardı ve ceketinin cebine koydu. Ceketini de çıkartıp kapıya ilerleyerek astı. Her şey tıkırında ilerliyordu. Şimdi telefonu alıp bir bahane ile buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Arkama dönmeden geri geri ilerleyip gizlice telefonu aldım ve kazağımın içine sokuşturdum.
"Ben bir su içip geleceğim. Bir şey ister misiniz?"
"Hayır efendim. Bir şey istemiyorum. Teşekkür ederim."
Banyodan çıkıp hızlıca mutfağa gittim. Şimdi geriye kalan tek şey telefonun şifresinin olmamasıydı. Ekrana baktım ve şifresinin olduğunu gördüm. Yine yapamamıştım. Yine olmamıştı. Bir kez daha gözlerim doldu ama ağlamak istemiyordum. Tekrar telefonu kazağımın içine sokup banyoya gittim. Telefonu lavabonun kenarına koydum. Koruma işini bitirdi ve ceketini alıp giydi. Tam giderken,
"Telefonunuzu unuttunuz."dedim. Bir bana bir gösterdiğim yere baktı.
"Efendim ben telefonumu ceketimin cebine koymuştum."
"Hayır oraya koymuştunuz." Dedim.
"Ben yanlış hatırlıyorum herhalde. Neyse size iyi günler."
"Kolay gelsin." Dedim ve bir kez daha üzülerek salona geçtim. Artık çok fena acıkmıştım. Açlıktan karnım gurulduyordu ama bir şey yememeye kararlıydım. Burada yapacak bir şey bulamayınca kaldığım odaya çıktım ve yatağa uzandım. Duş almam gerekiyordu ama ne giyecektim. Giyecek hiçbir şeyim yoktu. Açlıktan dolayı uyku bastırmıştı ve yapacak bir şey bulamayınca uyumaya karar verdim.
***
Başımın ağrısı ile gözlerimi yavaşça araladım ve havanın karardığını gördüm. Nasıl yani bunca saat uyumuşmuydum? Biraz evin içini dinlediğim de hiç bir sesin olmadığını duydum ve daha Ediz'in gelmediğini anladım. Kalkarak odada ki banyoya girdim. Banyo dolabına baktım ve havluların, kaselerin olduğunu gördüm. İçlerinden en yumuşak olan keseyi alarak üzerimdekilerden kurtulup kendimi duşa attım. Suyun sıcaklığını ayarlayıp altına girdim. Yaklaşık bir 10 dakika suyun altında öylece dikildim. Sıcak su vücudumu gevşetmişti. Burada bulunan duş jeli ile vücudumu güzelce köpürtüp yıkadım saçımı da şampuan ile yıkayarak duştan çıkıp banyo dolabına ilerledim. Tabi ki her şey gibi havlular da siyahtı. Üzerime büyük bir banyo havlusu doladım ve saçıma da onun eşi olan daha küçük bir havlu sardım. Karnım hala çok açtı bu yüzden kendimi çok bitkin hissediyordum. Şimdi tek sorunum üzerime ne giyeceğim di. Banyonun kapısını açıp odaya geçtim. Orada ki dolabı açtım ama içi bomboştu. Ben sıkkınlıkla bir ileri bir geri giderken birden kapı açıldı ve ben yerimde dona kaldım. Kimin geldiğine baktığımda Ediz'i gördüm. Onun da benden bir farkı yok gibi görünüyordu. Oda donmuş gibiydi. Kendime geldiğimde,
"Ya çıkar mısın? Görmüyor musun müsait değilim" diye resmen cırladım ama hala kıpırdamadan bena bakıyordu. Artık utanç yerine sinirlenmeye başlamıştım. Resmen gözünün önünde minicik bir havluyla duruyordum ve o odadan çıkmıyordu. Artık sinirlenerek,
"Sen hâlâ beni mi izliyorsun?" Biraz durdu ve cevap verdi.
"Niye seni izliyim? Çok mu güzelsin?"dedi buz gibi bir sesle ve hemen ardından arkasını döndü tam çıkarken,
"Bana giyecek bir şeyler verir misin?"
"Benim sana verecek kıyafetim yok."
"Peki ben ne giyeceğim?"
"Ne bok giyiyorsan giy gerizekalı. Banane."
"Ya giyecek bir şeyim olsa giyerim herhalde. Keyfimden sana söylemiyorum. Ben de senin eşyalarına çok meraklı değilim."
Hızlıca yanıma geldi ve kollarımı sıkarak beni sarsmaya başladı.
"Bana bak kızım. Ben sana benimle düzgün konuşacaksın dedim mi? Eğer bir daha bana karşı gelirsen o dilini gerçekten kökünden keserim. Bir de senin dilsiz halinle uğraşırım artık. Anladın mı lan!!"
Yine ve yine karşı gelemedim. Ondan öylesine korkuyordum ki. Hem de hiç bir suçum yokken. O odadan çıktıktan beş dakika sonra çıkardığım kıyafetleri alarak aşağıdaki çamaşır makinesine koydum. Kısa devreye basarak çalıştırdım. Odaya çıktım ve makinenin bitmesini bekledim. Yaklaşık yarım saat sonra makineden alıp kurutma makinesine attım. Kuruduktan sonra alıp odaya çıktım ve giydim. Bütün bu süre boyunca hep havlu ile durdum. Evin içinin sıcak olmasına rağmen resmen buz kesmiştim. Kıyafetlerimi giyince banyoya giderek elime gelen ilk tarakla taramaya başladı. Kurumuştu ama hala nemliydi saçlarım. Banyodan çıkıp odaya ilerledim ve birden başım dönünce duvardan destek alarak yatağa oturdum. Sanırım şuan açlıktan bayılmak üzereydim. Dün öğlen yediğim yemekle duruyordum ve benim bünyem oldukça zayıftı ama inadım da inattı. Onun bir lokma yemeğini yemek istemiyordum ama su içmeliydim. Vücuduma bir şekilde su girmeliydi. Böylelikle açlığımı biraz olsun yatıştırıyorum. Merdivenlere yöneldim ve aşağı inmeye başladım. Her adımım da başım daha çok dönüyordu. Son bir kaç basamak kalmışken etraf bulanıklaştı. Gözümün önünde siyah noktalar oluştu ve ayaklarım daha fazla beni taşıyamadı. Ben düşmeyi beklerken en son hissettiğim şey birinin kollarıydı. Sonra da karanlık.
***
Gözlerimi odada ki seslerle açtım.
"Murat neyi varmış oğlum?"
"Ediz tansiyonu çok düşmüş. Kesin olmamakla birlikte çok sitresten ve vücuduna besin girmediğinden olabilir. Bünyesi zayıf olduğu için bayılmış ama şuan iyi serum taktım. Biraz daha bitkin olur ama sonra toplar kendini. Aman abi dikkat et. Yemek yemesi lazım. Ediz nolursun çok zor duruma sokma kızı."
"Tamam koçum tamam. Sen git artık."
"Tabi dostum."
Gözlerim ile onları izliyordum. Ne olmuştu bana? Anılar gözümün önünden bir bir geçti. En son merdivenler de başım döndü ve her yer kararmıştı. Ben nasıl bu kadar karanlıkta kalabiliyordum ki? Bu kadar karanlık şeyi nasıl hayatıma alabilmiştim. Sevmem ki ben karanlığı korkarım. Şuan kaldığım o da bile simsiyah. Kendimi o karanlığa nasıl teslim etmiştim. Peki ama kim getirdi beni buraya kadar, kim doktor çağırdı? Yoksa Ediz mi? Yok Asel saçmalama tabi ki o değildir. Senin ölmeni isteyen bir adam seni düşünüp doktor çağıracak değil, değil mi ama evde ondan başka kimse de yok. İç sesimi susturup gözlerimi Ediz'e çevirdim ve o da hissetmiş gibi birden bana baktı. Gözlerinde ki zehri görebiliyordum. Katran gibi olmuştu gözleri. Hızlıca bana doğru yürümeye başladı. İşte şimdi sanırım amel defterim kapanacaktı.
"Aferin gerizekalı. Aferin."
Ediz alkışlamaya başladı. Neyi alkışlıyordu ki? Bu adamın gerçekten sorunları vardı. Birden gülmeye başladı ama bu gülüş samimiyetten çok uzak alaycı bir gülüştü.
"Tebrik ederim seni Asel. Gerçekten böyle bir evde kalıp açlıktan bayılan tek insan olarak tarihe geçtin."
"B-ben şey"
Kekelemem ile daha çok sinirlenmiş gibi bir sağa bir sola gitmeye başladı.
"Yemek yemedin öyle mi? Ben sana ne dedim? Kahvaltını yap dedim. Bana bak Asel sana son bir şans veriyorum. Eğer sözümden bir daha çıkarsan inan seni gözümü kırpmadan öldürürüm!"
Beynimden vurulmuşa döndüm. Yapar mıydı gerçekten? Öldürür müydü?
"Bundan sonra ben ne dersem o. Duydun mu beni. Ye diyorsam yiyeceksin. Giy diyorsam giyeceksin. Bana sormadan hiç birşey yapmayacaksın. Attığın her adımından haberim olacak. Benden izin almadan düşünmeyeceksin bile. Tamam mı? Duydun mu beni?"
Öylece ona baka kaldım. Ne diyordu bu? Ben robot muydum da bana böyle davranıyordu? O sinirliyse ben de sinirliydim. Yok öyle emirler falan. Sonucu ne olursa olsun ona karşı gelecektim. Boynumu eğmeyecektim.
"Tamam falan değil Ediz efendi. Tamam falan değil. Ne demek ya bütün bunlar? Ben bir kadınım kadın. Senin istediğin gibi emir verip yönlendireceğin bir robot değilim. Bana dedem bile böyle davranmadı be. Sana ne oluyor. Ben sana ne yaptım? Onu da bir söyle de ben de anlayayım. Sen kendini ne sanıyorsun da benimle böyle konuşuyorsun?"
Ediz bu söylediklerime önce şaşırmış ama hemen sonra adeta patlayacak bir volkan gibi olmuştu. Sinirden alnında ki damar şişmiş gözleri seğiriyordu. Birden kolumdan tutup serumu çıkardı ve beni sertçe duvara fırlatınca hem sırtımın acısı, hem kolumun acısı, hem de korkumdan dolayı tiz bir çığlık firar etti dudaklarımdan. Hemen gözlerim dolmuştu.
"Ben sana ne dedim? Bana karşı gelmeyeceksin demedim mi? Sana son bir şans verdim ama o nu kullanmayı bile beceremedin. Şimdi ben sana ne yapayım he ne yapayım?"
Elini beline attı ve gümüş renginde parlak metal bir silah çıkardı. Tetiğini çekerek şakağıma dayadı.
"Ama ben sana demiştim. Tehdit etmem yaparım diye. Ölmeden önce son bir isteğin var mı küçük kız. Söyle de yerine getireyim."
"Madem öldürmek istiyorsun neden doktor çağırdın? Bıraksaydın belki ölürdüm oracıkta. Merdivenlerden düşerken bıraksaydın tutmasaydın. Belki başımı çarpıp ölürdüm. Neden kurtardın beni?"
"Çünkü küçük kız sen öyle kolay ölemezsin. Senin ölümün benim ellerimden olacak. Aynı birazdan olacağı gibi. Şimdi var mı son bir isteğin küçük şeytan?"
"Y-yap-ma."
Sözleri ile korkum had safhaya çıkmıştı. Ne yapacaktım ben şimdi. Başıma dayalı silah yüzünden iyice korkmuştum ve hıçkırarak ağlıyordum. Bu kadar mıydı benim cesaretim? Bu kadar mıydı benim hayatım? Olmaz ki benim daha yapacak çok şeyim var. Daha Lösemi hastası olan minik arkadaşım Büşra'nın ameliyatında ona destek olacaktım. Onun iyileştiğini görecektim. Beraber onunla oyunlar oynayacaktık. Dedemin bana seni seviyorum kızım. İyi ki varsın. Dediğini duyacaktım ben. Sevdiğim adamı bulup onunla geçmişim olmadan güzel bir hayat kuracaktım ben.Ne yani bitmiş miydi şimdi?
Teslim olurcasına gözlerimi kapadım ve bildiğim bütün duaları etmeye başladım.

-BÖLÜM SONU-

🥀🥀🥀

Lütfen oy verip yorum yapın.
Sizleri çok seviyorum.
Yeni bölüme kadar hoşçakalın. Sağlıklı kalın.

Düşman Hediyesi "AŞK"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin