》10《

146 24 3
                                    

"GEÇ KALDINIZ! CESET KÜL OLDU!"

Kapının arkasında yazan yazı kanımı dondurmuştu.

Kül oldu derken? Onu yakmış olamazlardı. Telefonumun çalmasıyla cebimden çıkardım.
Demir abi arıyor...

Telefonu açar açmaz hopörlere aldım.

"A-alo?" dedim.

"Küller havaya savruldu. 4 saat geçti gelmediniz. Şimdi ölüm sırası sizde!"

Camların kırılma sesleri ve silah sesleri gelmeye başlayınca binayı kurşuna tuttuklarını anlamıştım.

"Çabuk şu kapıdan gidelim!" dedim ve karşımda duran kapıyı iterek kapalı alana girdim. Çocukları içeri aldım ve beklemeye başladık. Burası oldukça karanlıktı ve biraz dardı. Işığı ararken bir ip buldum ve onu çektim. Sarı loş ışık etrafı biraz olsun aydınlatmıştı ve iğrenç gri duvarlar kendini göstermişti.

"Ölecektik!" dediğimde Deniz gülmeye başladı ve yere oturdu.

"Deniz?" diye seslendi Can. O sırada Deniz kahkahalarını arttırdı.

Yere eğilip ağzını kapattım ve "Deniz gülmeyi bırak hemen. Şimdi elimi çekicem ve derin bir nefes alıp susacaksın!" dediğimde usulca başını salladı.

Elimi çekip hızlıca ayağı kalktım. "Murat abiyi aramamız gerekiyor." dedi Kaan.

"O-olmaz. Murat abi ona haber vermeden geldiğimiz için mahveder bizi." dedi Melek.

Silah sesleri yavaş yavaş kesildiğinde ben kapıya yöneldim ve yavaşça ittim. Etrafta kimse yoktu. Bir ses veya bir çıtırtıdan eser yoktu.

Ne olacaksa olsun. Daha fazla o sıkışık yerde durmak istemiyorum ben.

Yavaşça dışarı birkaç adım attım. Kimse birşey demiyordu. 'Gitme' demiyorlardı. Sadece bana bakıyor ve peşimden geliyorlardı.

Cam kırıkları, eskimiş tahta kurye sandıkları ve rutubetli duvarların arasından temkinlice yürümeye devam ettim.

En dış kapıya kadar yürüdükten sonra usulca kapıyı açtım ve tekrar sağımı solumu kontrol ettim.

Yine kimseyi bulamayınca yavaşça binadan çıktım. Arabaya ilerleyip kapıyı tam açacakken ağzımın bezle kapatılmasıyla yere düştüğümü hatırlıyorum. Gerisi kocaman bir boşluktu.

-Bir kaç gün sonra-
#Özgür

"Nereye gitmiş olabilir?! Bu çok saçma. Birden kaybolamaz ya!" diye bağırdım.

Çocukların ürettiği saçma fikirler ve her şeyle dalga geçmeleri beni sinir ediyordu. Şurda sadece 5 dakikalığına ciddi bir şey konuşamazlardı. Ya Savaş Edward Cullen olurdu, ya Kerem tıka basa yemek yerdi ya da Rüzgar eski sevgililerini anlatırdı. Berk ise onlara fazla yabancıydı. Şaka yapmıyordu ama bu gerizekalıları susturmaya da çalışmıyordu. Ama yine de anormal bunlar.

"En son koşarak arabaya bindiğini ve telaşlı olduğunu gördün dimi Özgür?" diye sordu Kerem.

Olumlu anlamda başımı salladığımda Savaş'a dönerek "Sende telefonda konuşup aniden Emir'le kalkıp gittiklerini gördün öyle mi?" diye sordu. Savaş'ta başını olumlu anlamda salladı. Ve tekrar bana döndü.

"Bende Melek ve Kaan'a bağırdığını gördüm ve duydum. Onları yöneten adı herneyse olan adam çağırmış olabilir. Ya da belki biri ölmüştür." diyerek sözünü bitiren Kerem'e bakarak gözlerimi devirdim.

Ellerimi masadan kaldırdım ve "Ciddi olun biraz! Eğer kıza bir şey olursa yıllarca uğraştığımız plan çöpe gidecek! Ben o sürtüğün gözlerinin içine baka baka onu gebertmek istiyorum tamam mı?! Şimdi oturun da adam gibi düşünün!" dedim ve hızlıca kapıya yönelip yer altındaki sığınağı terk ettim.

Gerçekten beni sinir etmeyi çok iyi başarıyorlardı. 'Özgür'ü sinir etme' diye bir bilim dalı olsa bunlar profesör olur.

Merdivenleri tamamen çıktıktan sonra portmantodan siyah ceketimi alıp dışarı çıktım.

Ceketimin cebinden sigara ve çakmağı çıkardıkta sonra sigarayı ağzıma alıp elimle rüzgarı engelliyerek yaktım. Çakmağı tekrar cebime sokarken sigaradan derin bir nefes aldım ve dumanı havaya doğru üfledim.
(Sigara içerken ki hâli multimedia'da)

Cadde'nin kaldırımda yürürken gelip geçen insanları seyretmeye başladım.

Yaşama sebepleri ne kadar da basit gözüküyordu. Okumak, evlenmek,para kazanmak, mutlu olmak... Hepsi benimkinin yanında bir hiçti. Ben birini acı çekerek öldürmek amacıyla yaşıyordum. Düşündümde gerçekten iğrenç bir insanım.

Sigarayı dudaklarıma bir kez daha götürüp içime çektikten sonra dumanı tekrardan üfledim.

Kuytu sokaklara doğru yürümeye başladım. En azından orada biraz kafa dinleyebilirdim. Hiç olmassa Savaş, Kerem, Rüzgar ve Berk salakları olamazdı orada.

"Ne yaptın?! Çağlayan'lardan birini mi kaçırdın?!" diye bir bağırma sesi duyduğumda yavaşça sesin geldiği yöne ilerledim.

Takım elbiseli bir adam makam arabasının önünde sinirle telefonda konuşuyordu.

"Üstelik Rıza Çağlayan'ın torunu olan Gece Çağlayan'ı kaçırdın! Seni geberticekler! Sen Rıza Bey'i bilmiyor musun be adam?! Geliyorum oraya!"

#################
Arkadaşlar voteler çok düşük. By duruma üzülüyorum lütfen voteliyelim

OYUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin