Louis yine kâbuslarının başlangıcındaki o tepede kendini yürürken buldu. Buz gibi havada sırılsıklam ve çıplak bir şekilde, kollarını rüzgardan biraz da olsa korunmak adına etrafına sarmış, gözlerini şiddetiyle yakan rügardan korunmak adına kısmış titreyerek yürüyordu.
Yerdeki toprak balçık gibi ayaklarına yapışıp onu derine çekiyor ve içinde buz varmışçasına donduruyordu.
Louis birbirine vuran çenesini zorla durdurmaya çalışırken bağırdı ‘’B-brid-get!’’ Soğuğun çıplak etini yaktığını hissediyordu.
‘’Ke-s şunu!’’ diye seslendi. Yine arkasından ya da bir yerden çürümüş suratıyla çıkacağını biliyordu. Şu işkenceyi kısa kesmesini istiyordu ama Louis rüzgardan yaşaran gözleriyle gördüğü kadarıyla kendisinden başka kimsenin orda olmadığını biliyordu.
Louis daha fazla dayanamadı ve setçe dizlerinin üzerine düşerken altındaki yerin yok olduğunu hissetti. Kendisini yüz üstü soğuk kumların üzerine düşmüş olarak buldu.
Hava artık o kadar soğuk değildi, serindi ve üzerinde beyaz incecik bir gömlek ile altında beyaz bir pantolon vardı. Soluna baktığında Bridget’in mezar taşına yaslanmış elindeki papatyayı yolduğunu gördü.
‘’Ne diye bunu yapıyorsun bana! Kendime hiçbir şey yapmadım bile!’’ dedi Louis yerden kalkıp sinirle ona doğru yürürken.
Bridget oturduğu yerde kafasını çevirdi ve tek kaşını kaldırdı. ‘’Ben değildim.’’ Yerinden kalkıp denize doğru yürümeye başlarken buharlaşıp kaybolan görüntüsünün arkasında, Louis bir mezar taşı daha fark etti ve durdu.
Mezara tereddütle yaklaşırken Bridget’in nereye gittiğine baktı ama yok olup gitmişti bile.
Bakmak zorunda değilim diye geçirdi içinden. Geriye doğru bir adım attığında arkasındaki sesle yerine çakıldı.
‘’Selam Lou.’’
Elena bezi tekrar ıslatıp Louis’nin vücudunda gezdirdi.
Johanna Louis’nin elini tutmuş bir şeyler fısıldıyor ve Lottie abisinin başında ağlıyordu.
Elena’nın tahminince Louis’nin ilaçları çok ani bırakması ve biraz da kendisine dikkat etmemiş olmasından dolayı olmalıydı ki Louis’nin saatlerdir Louis’nin ateşini düşüremiyorlardı.
Sayıklayıp duruyor ve basitçe bir yüksek ateşten ziyade bir çeşit kriz geçiriyordu.
‘’Louis, aç artık gözlerini bana bak!’’
‘’Onu şehrin dışında bir hastaneye götürebiliriz.’’ Dedi Jay ağlarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPEKTRUM (Louis Tomlinson Fanf.-Türkçe)
FanfictionKonuşuyorlar, konuşuyorlar, konuşuyorlar...Lanet olsun ki herkes sadece konuşuyor! Ama kimse onun ne istediğini sormuyor! Neden onun ne istediğini kimse sormuyor? Neden sadece bir kez onu dinlemiyorlar?! Ama birisi dinleyecek, o ıssız yolun kenarınd...