Sonunda yazabildim, hatta az önce yalnışlıkla bölümü give me love'a yükledim :D bu gün tüm ana dersler üst üsteydi de ağrızalıyım biraz :D beklettiğim için özür dilerim :*
Louis yarım saat kadar önce 2. Dereceden psikopat olarak analiz edilip odasına yerleştirilmişti. Onun için inanması biraz güçtü ama kendini rahatsız hissetmiyordu. Yani, başta buraya gelmek istememesinin nedenlerinden biri buranın onu gerçekten delirteceğine inanmasıydı. Yani düşünsenize 4 beyaz duvar, sedyemsi yataklar, tuhaf yemekler, tuhaf insanları saymıyordu bile. Ama odalar bir hastane odası olmaktan çok uzak döşenmişti, tanrıya şükür ki yatağı da bir morg sedyesini andırmıyordu odasını paylaştığı bir manyak da yoktu, yemekleri daha test etmemişti ama şu ana kadar her şey onun için gayet iyiydi.
Lottie zor da olsa ağlamayı kesip eve dönmeyi kabul etmişti. Ve Jay’le birlikte eve gidip onu odasında yalnız bırakmışlardı.
Louis odanın içinde biraz daha gezinip her yeri inceledi. Yer halıfleks döşeliydi. Mobilyalar birbirlerini tamamlayan açık renk mat, perdeleri beyaz strafordu. Küçük bir plazma banyo olduğunu düşündüğü kapının yanındaki duvara sabitlenmişti ve onun altında da altı çekmeceli bir şifonyer vardı. Banyo kapısını açtı ve ışıklarını yaktı. Kapıyı açmasıyla çalışmaya başlayan havalandırmanın ürkütücü sesiyle irkildi ve içeri girdi.
Küvetli bir duşakabini, bir kirli sepeti, iki lavabolu bir tezgahı vardı ve ayna tüm duvar boyunca ilerliyordu. Tezgahın altındaki dolapları açıp baktı. Büyük paketlerde tuvalet kağıtları, havlular, iki plastik vazo, sabun kutusu, plastik bardaklar, yedek diş fırçaları ve oda parfümleri vardı. Duşakabinin buğulu camlı kapılarını açtı. Küvetin kenarında muzlu şampuan, paketli vücut lifleri ve vanilyalı vücut şampuanı duruyordu. Vay be diye geçirdi içinden. Burası gerçekten takdiri hak eden bir hizmet veriyordu.
Banyonun kapısını kapatıp dışarı çıktı. Üzerindekilerden kurtulmak istediğini fark etti ve tişörtüyle pantolonundan kurtulup yandaki boş yatağın üzerine fırlattı. Annesinin itinayla yerleştirdiği dolabı açtı ve rahat eşofmanlarından birini aradı. Katlanıp üst üste konmuş giysilerini biraz karıştırdı ve gri Adidas’ını bulup zaferle aralarından çekti. Eşofman altını giyip dolabı kapattı ve kendini yatağına attı. Kollarını başının altında birleştirip sırt üstü yatarken gözlerini kapattı. Sessizlik… Bunu sevmişti işte. Belki de buradan hoşlanabilirdi.
Louis uzun süre aynı pozisyonda, kıpırdamadan yattı. Sonunda çalınan kapısıyla gözlerini açıp başını kapıya çevirdi. Uzun boylu, beyaz üniforması üzerinde olmasına rağmen cılızlığı her halinden belli olan atkuyruğu yaptığı kahverengi saçlarıyla ve elindeki tepsiyle içeri genç bir kadın girdi. Güleç ve yorgun yüzüyle Louis’ye gülümseyip kapıyı kapattı. ‘’Bay Tomlinson, rahatsız ettiğim için bağışlayın. Öğle yemeğiniz.’’ Yataktan çıkmayan hastalar için yapılmış yemek tablasını sürüyerek Lou’nun yatağına çekti ve tepsiyi üzerine bıraktı.
Gözleri Louis’nin tapılası vücudunda gezindi, şu an bu görüntü karşısında üzerindeki birkaç sigara yanığı ve birkaç kesik hala onu kusursuzluktan uzaklaştırmaya yetmiyordu. Kadın fark ettirmeden yutkundu ve elini uzattı. ‘’Ben Elena, sizin gündüz hemşireniz olacağım.’’ İzlediği mükemmel kasların hareket ettiğini fark ettiğinde Louis’in de elini uzattığını görüp elini sıktı. ‘’Merhaba.’’ Dedi Louis kısaca. Sonrada doğrulup tepsisine baktı. Mantar soslu tavuk ve soğuk çay? Gerçekten mi? Evet burayı ciddi anlamda sevebileceğine inanmaya başlamıştı. Evde yemek yemeyi pek istemiyordu çünkü annesiyle karşılaşmak onu çileden çıkarıyordu ama burada bu tavukla baş başaydı ve kesinlikle onunla iyi planları yoktu.
Sonra, Louis hala tepesinde dikilmekte olan hemşireye baktı. Hemşire gerilmişti ve gözlerini kaçırdı. ‘’Birlikte mi yiyoruz?’’ dedi Louis dalga geçerek. Elena bu söz karşısında biraz kırılmış bile sayılabilirdi. Louis kesinlikle onu etkilemişti.. ‘’Şey… Üzgünüm ama yemeğinizi yerken yanınızda olmalıyım.’’ Louis kaşlarını çattı. ‘’Neden?’’ hemşire boğazını temizledi. ‘’Mazoşistlik eylemi olan tüm hastalarımıza uygulanan bir prosedür. Ayrıca yemeğinizi düzenli yediğinizden de emin olmalıyım.’’ Louis gözlerini çevirdi ve paketli çatal bıçağı açtı. Plastik? Hemşireye bıkkınca baktı. ‘’İyi de bunlar zaten plastikler, tabak ve bardak bile öyle.’’ . ‘’Farkındayım, siz de fark ettiyseniz bu oda sınırları içerisinde cam bir nesne yok zaten.’’ Dedi hemşire kollarını bağlayıp ağırlığını tek bir bacağına verdi ve Louis’yi beklemeye başladı.
Louis tavuktan bir parça kesip ağzına attı. Mmm bu uzun zamandır yediği en lezzetli yemekti. Çayından da bir yudum alıp ağzındakini çiğnemeye başladı. Ama kendisini acayip derecede rahatsız hissediyordu. Gözlerini hemşireye çevirdi. ‘’En azından otursanız?’’ hemşire Louis’nin masmavi bakışlarına karşılık verdi. ‘’Yemek yediğinizi görmek zorundayım.’’ Louis sinirlenmeye başladığını hissediyordu. ‘’Raporumu okuduysanız bayan, yemekle ilgili bir sıkıntım olmadığınızı biliyor olmalısınız.’’ Hemşire bilmiş bir tavırla konuşmaya başladı ‘’Bu tür eylemlerde bulunan hastaların genelinde yemek ya sorun oluyor ya da sonradan olmaya başlıyor.’’ Louis sakince plastik çatal ve bıçağı tepsiye bıraktı ve ellerini akademik bir konuşma yaparcasına birleştirip kadına döndü. ‘’Şu an yemekle aramdaki tek sorun sensin Elena.’’ Dedi sinirlendiğini belli etmek adına saygı kipini kaldırarak. Louis Elena’nın gün içinde uğraştığı kaçıncı hastaydı bunu kendisi bile sayamamıştı. Bu yüzden pes edip Louis’in eşyalarını fırlattığı yatağa ilerledi ve fırlattığı eşyalarını alıp banyodaki sepete götürdü. Geri gelip yatağa oturdu ve Louis’nin yemeğini bitirmesini bekledi.
Genç kadın tepsiyi alırken Louis’ye yaklaştı. ‘’Ağzını açar mısın?’’ Louis hem saygı kipinin aniden kalkmasına hem de bu saçma soruya kaşlarını kaldırarak baktı ‘’Ne?’’
‘’Yemeği yediğinden emin olmaya çalışıyorum. Lütfen?’’ Louis gözlerini devirdi. ‘’O tabakta iki parça tavuk eti vardı, sence de dilimin altına zulalayabilmem için biraz büyük değiller miydi?’’ kadın pes edip arkasını döndü. ‘’Tamam yemişsin. Akşam yemeği 7’de.’’ Diye ilan edip odadan çıktı.
Louis bilmiş hemşiresini zafer işaretiyle uğurladıktan sonra yatağına tekrar yattı ve birkaç kez döndü. Ama kendine rahat bir pozisyon bulamayacağını anladığında kalkıp dolaptan bir tişört aldı ve üzerine geçirdi.
Doktoru kafeterya gibi bir şeylerden bahsetmişti değil mi? Oda anahtarını aldı ve odadan çıktıktan sonra kilitledi. Kimsenin onun özel alanına ondan izinsiz girmeye hakkı yoktu bundan her zaman nefret etmişti.
Uzun koridorda tavandan sarkan yön oklarıyla ve işaretlerle ilerlerken, etrafta sadece birkaç kişiye rastladı.
Koridorların sonunda uğultulu ve kalabalık sayılabilecek bir yere çıktı. Burası kesinlikle bir kafeteryaydı. Masalarda ya da yerlerde oturup birbirleriyle ya da kendi kendilerine konuşan bir sürü insan vardı. Evet, kafasında bu hastane için tasarladığı gibi ürkütücü bir tablo sayılmazdı bu. Gayet normal sayılabilirdi de hatta. Bir süre daha etrafa bakındıktan sonra geldiği yoldan geri dönmeye başladı.
Yanından geçen insanların bazıları onu öldürecekmiş gibi bakıyor bazılarıysa gülümseyerek selamlıyordu. Dengesiz bir katta olduğu bahsine girebilirdi.
Geldiği istikamette yürümeye devam ederken koridor boyunca kapısı açık olan bir oda dikkatini çekti. Tedirgince etrafına bakındı. Kapıdan sadece yatağın bir kısmı görünüyordu ve görünen kısımdaysa eşofmanıyla yatağa uzanmış iki bacaktı. Belki de arkadaş edinebilirim diye geçirdi içinden ve çekinerek, bebek adımlarıyla kapının önünde durdu. ‘’M-merhaba.’’ Bacaklar geri çekilip toplandı. ‘’Merhaba.’’ Dedi sevimli ince ses. Louis kaşlarını çattı ve içeri girdi.
‘’S-senin burada ne işin var?!’’ Louis şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi oldu.
Adelyn gülümseyerek uzun sarı saçlarını arkaya attı. ‘’Buradasın. Vay be! Hiç bu kadar ikna edici olduğumu düşünmemiştim.’’…
*Bu arada ben kızın saçlarına sarı diyorum ama multimedialarda değil tam olarak, çoğu resminde saçları sarı burada da uçları sarı anlayın işte siz :D
VOTE+ YORUM = YENİ BÖLÜM
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPEKTRUM (Louis Tomlinson Fanf.-Türkçe)
FanfictionKonuşuyorlar, konuşuyorlar, konuşuyorlar...Lanet olsun ki herkes sadece konuşuyor! Ama kimse onun ne istediğini sormuyor! Neden onun ne istediğini kimse sormuyor? Neden sadece bir kez onu dinlemiyorlar?! Ama birisi dinleyecek, o ıssız yolun kenarınd...