"Hocam, Ahmet Hoca sizi odasında bekliyormuş?" diye kupasını uzattı. Hızlı bir iki yudumdan sonra bugün ki hastalarla ilgili notlarını alıp, öğretim üyelerinin odalarının olduğu kata çıktı. Aslında birbirlerini çok severlerdi ama Ahmet Hoca'nın ne zaman neye kızacağı belli olmadığından hep tetikte olurdu. Kapıya iki kere vurdu. Açıp, kafasını uzattığında camdan dışarıya bakan adam arkasını döndü.
"Ah geldin mi Tuğsem?"
"Buyurun Hocam."
"Buraya gel!"
Yanına yürüdüğünde arka bahçeyi gösterdi. Devasa bir insan kalabalığı vardı. Ahmet Hocanın konuşmasını beklediğinden bir süre sessizce hastanenin bahçesini izlediler. Sıkkın ve ne yapacağını bilemez bir sesle;
"Şu kalabalığı görüyorsun değil mi? Alaz ağanız ayağa kalkacak canınızı verin desek, hiç düşünmeden sıraya girerler, öyle seviyorlar ve bu adamlara ağanız tedaviyi reddediyor böyle giderse hayatı boyunca yürüyemeyecek nasıl denir?"
"Hasta neden bu kadar tepkili hocam?"
"Böyle adamlar yatağa düşmeyi hazmedemez, sanırım durumunu kabullenmesi uzun sürecek. Kabullenmesini bekleyemeyiz, çok geçmeden fizik tedaviye başlamalıyız. Ne hemşire kabul ediyor, ne fizyoterapist ne doktor hiç böyle bir duruma düşmemiştim. Rektör hiç fırsat vermediği gibi, sağlık bakanı da baskı kuruyor, her gün arıyor durumu nasıl diye..." Tuğsem konunun nereye gideceğini pek anlamasa da dert yanar gibi konuşan hocasını sessizce dinledi. Yorum yapmadı. Yapamazdı. Alt üst ilişkileri önemliydi.
"Tuğsem, anabilim dalının diğer öğretim üyelerinden hiçbiri hastayı kabul etmedi. Herkes şansını denedi. Fakat hasta hepsinin hakkından geldi. Sen benim baş asistanımsın, hocalardan sonra senden daha deneyimlisi yok. Uzmanlık eğitiminin kesinlikle uzamasını istemediğini iyi biliyorum. Bu hastayı tedaviye ikna eder ve yürüyerek şu hastaneden çıkmasını sağlarsan, tez çalışmanı bu haliyle bile kabul edeceğim. Hatta tez konun bu hasta olsun. Danışman hocanda benim biliyorsun."
Tuğsem, alt dudağını dişlemeye başladı. Hocası alttan alttan onu tehdit mi ediyordu. Sanki ona fikrini sorar gibi konuşuyordu ama altındaki kabul etmek zorundasın manasını anlamıştı. Peki, kabul etmezse uzmanlığın uzayacak mı diyordu. Herkesin kaçacak delik aradığı bu hasta için kendi ne yapabilirdi? Analitik yeteneği güçlü bir kadın olarak, dakikada kaç cümleyi düşündü. Analiz etti, bilmiyordu. Hocasının cevap beklediğinin farkında sessizliğini korudu.
Bu zamana kolay gelmemişti. Orta halli bir ailede büyümüş, abisinin çabaları ile okumuştu. Abisi gece gündüz hem annesinin hastalığına hem ona yetişmeye çalışmıştı. Yüzmüş yüzmüş kuyruğuna gelmişken, bu denli emek vermişken, abisinin uzman doktor kardeşim olacak diye gururla beklerken, o bu başarısızlığı hazmedebilir miydi? 'Sen çok güçlü bir kızsın, neyinden çekiniyorsun,' diyen iç sesinin gazıyla hocasına baktı.
"Tamam hocam! Peki, yetkim ne olacak?"
"Bu hastada kimseye hesap vermeyeceksin. Bana bağlı olacaksın. Yeri geldiğinde ortopedi ve travmatoloji doktoru, hemşiresi, fizyoterapisti olacaksın. Tedavisini birlikte planlayacağız."
Ahmet Bey bir süre sustu. Kızı gibi sevdiği birinin kırılmasını istemiyordu. Masanın üstünden mavi bir dosya aldı. Çok büyük bir sorumluluk verdiğinin farkındaydı. Ancak çıkış yolu bulamıyordu. Tuğsem 'de başaramazsa ne yapacaktı. İşte o büyük muammaydı.
"Bu hastanın dosyası, istersen üzerinde biraz çalış, sormak istediklerin konusunda çekinme cep telefonum hep açık olacak. Sana güveniyorum. Pes etme Tuğsem!"
"Merak etmeyin!"
Daha fazla bir şey konuşmadan hastanın dosyasını alıp, odadan çıktı. Asistanlar için kullanılan odaya gitti. Dosyayı açtığında isim tanıdık geldi. Çok üstünde durmadı. Vücudundan iki belinden üç kurşun çıkarılmıştı. Zaten ameliyatında olduğu için bu detayları hızlı geçti. Omurilikte direkt bir zarar yoktu. Fakat kurşunlar sinirleri yıpratmıştı. Hocalar, zamanla ve kesintisiz fizik tedavi ile yürümesinde sorun olmayacağı kanaatindeydi. Belirli bir plan yapılmıştı. Hastanın uyumsuzluğu yüzünden tedaviye tam olarak başlanamamıştı.
Neredeyse üç saat dosya üzerinde çalışmıştı. Karnının çok acıktığını hissediyordu. Evine gidip, dinlenmeliydi. Yemekhaneye gidip, yemek yedi. Eve gitmeden aldığı notlara bakıp, huysuz hastasını görmeye karar verdi. Servise çıktığında güvenlik nedeniyle kaldığı özel odanın yanında ki iki odada boşaltılmıştı. İki polisin yanı sıra üç kişi daha koridorda bekliyordu. Bir bağırış koptu. Neslihan hemşire gözleri dolu odadan çıktı.
"Ne oldu?"
"Hocam valla canımdan bezdirdi. On yıldır hemşireyim böyle bir hasta görmedim. Yemek yemiyor, ağrı kesicileri, antibiyotikleri vermek için uyumasını takip ediyoruz. Damar yolundan yapıyoruz. Odaya girdiğimiz anda bağırmaya başlıyor."
"Tamam, gel benle!"
Tam odaya girecekken doktor hanım diye seslenilmesine arkasını döndü. Melih'i görünce ilk önce tanıyamadı. Sonra şaşırdı. Odaya doğru geri baktı. İçerdeki hasta ismi gözlerinin önüne geldi. O gün sabah arabasına çarptığı adamın gece ameliyatına mı girmişti. Bu aydınlanma ile kadere bak diye geçirdi içinden ve içeri girdi.
"Kim odaya girmenize izin verdi," diye bir kükremeyle karşılaştı. Duymamış gibi yaptı. Gidip, camları açtı. Oda kokuyordu. Dev gibi yatağı kaplamış adama bakmak istemedi. Oda havalanmaya başladı.
"Neslihan hemşire yemeği getirin." Tam hemşire yatağa doğru yürümeye başlayınca; Hüseyin Alaz yine bağırdı.
"İstemiyorum! İstemiyorum dedim size neyini anlamıyorsunuz?" Hemşire korkulu gözlerle Tuğsem'e baktı. Tuğsem ise kaşlarını çatmış, çocuk gibi mızmızlanan adama bakıyordu. Ne bağırıyordu. Bağırmasa anlamayacaklar mıydı?
"Neslihan yemeği getir dedim sana."
"Tamam hocam," deyip yürüyen masaya koydu. Hastanın önüne çekti. Hüseyin Alaz elini kaldırması ile tepsiyi yere fırlatması bir oldu. Neslihan hemşire çığlık atarak odadan çıktı. Şimdi iki sinirli siyah göz ile kahverengi göz birbirlerini delip geçiyordu. Tuğsem çok uzun zamandır bu kadar sinirlendiğini hatırlamıyordu. İlk önce içinden ona kadar saydı.
"Odadan çık," diye kendini yırtan adamı duymuyordu. Duymamalıydı. O bir doktordu ve mesleğinin gereğini yapmalıydı. Sekiz, dokuz ve on evet şimdi daha iyi hissediyordu.
"Bak bana doktor sağır mısın? Çık odadan diyorum."
:) İlk tanıtım ne hissettirdi bana bir şeyler söyleyin çok merak ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANIMDAN İLERİ (Kısa Hikaye-Bitti)
Ficción GeneralTek derdi anne olmak olan 32 yaşındaki buzlar kraliçesi manken Özlem'in tesadüfen bir telefon konuşmasına şahit olan ve o kadının anne olmasına yardımcı olmak istediğine bir günde karar veren zeki deli dolu birazda ayarsız Tekin'in kısa ama duygul...