YALIM'IN AĞZINDAN
Toplantı bittiğinde odama geçip kalan işlerimi halletmeye başladım. Ortaklık sözleşmesini de imzaladık Atlas'la. Onunla ortak olduğuma hiç pişman değilim. Sonuçta o üniversiteden en yakın arkadaşım, dostum benim. Ve holdingte de ortak olduk. Şimdi iki holdingte birleşti. Onun bana ihanet etmeyeceğini de biliyorum.
Bu çok önemli bir toplantıydı ve abime gerçekten minnettardım. O dosyayı nasıl evde unutmuşum hâlâ inanamıyorum. Neyse ki abim farkedip Armina'yla göndermişti.
Onun adı aklıma gelince yüzümde istemsizce bir gülümseme oluştu. Hiç yüzü gülmeyen ben adıyla bile nasıl da gülümseyebiliyordum böyle. Hiç üşenmeden buraya kadar getirmişti dosyayı. O gerçekten çok iyi bir kız. Güzel olduğu kadar...
Ama sonra aklıma bana hitap ettiği kelime geldi. Ve yüzümde ki gülümseme de silindi. Kalbim bir kor gibi alev aldı. Kaşlarım çatıldı. Hayır, böyle olmamalıydı. O beni abisi olarak görüyor ve ben. Ben... İşte bu olmamalıydı. Kalbime söz geçirmeliydim. İmkansız olduğumuzu elbette biliyordum. Bunun için de bir şey yapamıyorum. Kalbime saklamak, susturmak zorundayım. Hem de sonsuza kadar...
Aşk kaçmaktan çok kovalamak, görmekten çok özlemek, gitmekten çok beklemek, dokunmaktan çok düşünmektir. Ve aşk öyledir ki, nerde imkansız varsa onu seçer. Tıpkı bizim gibi. Kendisine olan bakışlarımı nasıl farketmez? O kadar belli etmeye çalıştığım halde üstelik. 'Belki' dedim. 'Belki anlar da, bana öyle hitap etmekten vazgeçer'
Ama umduğum gibi olmadı işte. Belki de abimi de kendi abisi gibi gördüğü için benim ona olan bakışlarımı farkedemedi. Çünkü Asrın abim gibi, beni de abisi olarak görüyor. Ve kalbine de öyle kabul etmiş. Bu düşüncelerle birlikte odamın kapısı açılınca bakışlarım oraya gitti. Gelen üniversiteden arkadaşım Atlas'tı. Artık ortağım olan dostum.
"Yalım, müsait miydin?"
Gülümseyerek, "müsaitim, gel kardeşim." dediğimde içeri girip karşımda ki koltuklardan birine oturdu. Elime iş telefonumu alıp;
"Ne içersin?" diye sordum.
"Bi sade kahveni alırım."
Başımla onaylayıp asistanımdan sade ve şekerli olmak üzere iki kahve istedim. Atlas'la konuşurken, bir süre sonra kapı tıklanıp açıldı. Gelen asistanımdı. Önce Atlas'ın sade kahvesini onun önüne, ardından da benim şekerli kahvemi önüme koydu. Koyarken her zaman ki gibi bana biraz fazla yaklaşmayı ihmal etmedi. Yine göz devirdim. Her zaman bunu yapıyordu. Derdini de anlamamak aptallık olurdu. Kaşlarım çatık bir şekilde asistanıma baktığımda cilveli bir şekilde bana bakıp gülümsedi.
Öfkemi kontrol etmeye çalışarak;
"Çıkabilirsin." dediğimde gülümseyen yüzü düştü ve odadan çıktı. Bu kızların hepsi mi zengin avcısı olur yaa? Gerçi Armina hiç öyle değil. Zaten sadece o öyle değil. O diğer kızlardan farklı, hem de çok farklı. Babam ona o kadar araba, ev alacaktı kendi isteğiyle. Ama Armina hiçbirini de istememişti. Hâlâ da istememeye devam ediyor. Çok farklı gerçekten de, hem de çok farklı.
Belki de sırf bu yüzden kalbime söz geçiremedim. Diğer kızlar gibi parada gözü olmadığı için. Atlas'ın sesini duyunca düşüncelerimden sıyrıldım.
"Neden öyle sert konuştun kıza karşı? Giderken ağladı ağlayacaktı neredeyse."
"Boşversene. Haddinden fazla yakın davranıyor bana sürekli. Hepsi de böyle işte. Onlara göre zenginliğim ve tipimin iyi olması yeter. İşim olmaz." diye cevap verdim umursamaz bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ArYa (KİTAP OLDU)
ChickLitBu sefer ki çirkin olduğu kadar fakir bir kızın hikâyesi. O hem burslu, hem ezik, hem çirkin, hem de fakir bir kız. Ama bunlara rağmen bir kolej de burslu olarak okuyan bir kız. Fakir ve çirkin olduğu kadar dersleri de bir o kadar iyi. Okul 1.'si...