6

1.8K 143 192
                                    


Hermione, elindeki kağıdı eskisi gibi katlayıp avucunda sıktırdı. Bu da ne demekti şimdi. Ne zamanından bahsediyordu? Bunu kim yazmıştı? Bir şey yapması mı bekleniyordu, kim tarafından? Sorular kızın kafasını epey karıştırdı.

Slytherin bina başkanının kapısının önünde durdu genç kız. Ardından kapıyı iki kez tıklattı. "Uyumadığını biliyorum. Aç şu kapıyı Malfoy."

Genç cadının cümlesinin üzerine kapı yavaşça açıldı. Draco onu siyah bir şort ve siyah bir tişört ile karşıladı.  Sol göğsünün üstünde koyu yeşil bir işleme vardı.

"Ne?" derken çocuk gri gözlerini kızın üzerinde sabitledi. Uykulu görünüyordu. "Bunu düşürmüşsün." Hermione elindeki kağıdı sarışın oğlana gösterirken, çocuğun tepkisini kaçırmamak için onu pür dikkat izledi. Ama Malfoy'da gram değişiklik yoktu. "Benim değil." dedikten sonra genç büyücü kızın suratına baktı. "Cidden Granger. Odana gidip uyusan artık. Bak ne güzel canın da acımıyor. Hadi git uyu."

Draco kapıyı örtmek üzereyken Hermione kolunu kapıdan içeriye soktu. Sarışın oğlan bunu fark ettiği anda durdu ve ofladı. "Yine ne var?" dedi, sinirli olduğu sesinden belli oluyordu. "Gelebilir miyim?" diye sordu genç kız. Kapı aralıktı, biraz bekledi. Ses yoktu.

Başını aralık kapıdan içeriye doğru soktu. Etraf karanlık sayılırdı ama her şeyi seçebiliyordu, Draco'yu da öyle. Sarışın çocuk, camın önünde durmuş dışarıyı izliyordu ve elleri şortunun cebindeydi. Hermione içeri girdiğinde nedensizce sessiz olmaya çalıştı. Adımlarını mümkünse çok yavaş atıyordu. Kendini vahşi bir hayvan ile aynı yerde gibi hissetti.

Hermione etrafa bakındı. Her şey koyu renkteydi. Kendi odası ona göre cıvıl cıvıl ve sıcak bir yerdi. Ama burası kasvetli ve soğuktu. Genç kız oğlanın eşyalarını inceledi. Masası çok düzenliydi. Köşede siyah, deri bir çanta ve bir de kalemlik bulunuyordu. Rafta bir kaç parfüm şişesi ve siyah kutular vardı.

"Malfoy?" diye seslendi kız.

Çocuk başını hafifçe yana çevirip kızı gözünün ucuyla kesti ve ardından önüne döndü. Hermione çocuğun tam arkasında durdu. Draco'nun ne kadar uzun boylu olduğunu fark etti.

"Neden bu kadar kötü biriymiş gibi davranmak zorundasın?"

Draco böyle bir cümleyi beklemiyordu, afalladı. "Kötü biriyim zaten." diye çıkıştı sarışın büyücü. Zihnine bir anda hücum eden düşüncelerle boğuşmak zordu. "Ayrıca neden soruyorsun ki? Benimle ilgili şeyler seni neden ilgilendiriyor?" Çocuk önüne döndü, cama yaslandı ve hafifçe kayarak camın önündeki taş oluşuma oturdu. Ardından kollarını göğsünde bağlayıp kızı izledi.

Ay ışığı Granger'ın tenine vuruyordu. Kumral, çilli teni giydiği siyah atletiyle ne kadar da uyumluydu. Oğlan bu zıtlığı sevmişti. Kız dünyanın en güzel kızı olmayabilirdi belki ama o an çocuğa öyle göründü. Çok bilmiş ifadesine büründüğü hali, o dağınık topuzu, yüzünün simetrik oluşu, çocuk gerçekten kızı o haliyle çok beğendi.

Hermione pek farklı şey düşünmüyordu gerçi. Oğlanın ay ışığında parlayan dağınık altın sarısı saçlarına dokunmak istedi. Kusursuz cildine, güzel dudaklarına dokunmak istedi.

"Seninle ilgilenmiyorum Draco. Bunu aklına bile getirme." dedi genç kız ardından çocuğun bacaklarının arasına doğru bir adım attı. Kulağına doğru eğilip, "Senin suçun değil, insan seçim yapamıyor bazen." diye fısıldadı ve oğlanı odasında yalnız bıraktı.

untouchable | dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin