24

400 34 117
                                    

İyi okumalar ♥️ -kurguyu hatırlamıyor iseniz bir bölüm önceden okumanızı tavsiye ederim-

"Vardınız."

Navigasyonun sesi duyulduğunda Hermione de arabayı yüksek beton duvarlar ile çevrili bir evin önünde durdurdu. Siyah renkli, beş metreye yakın demir kapı, beton çitlerin tam ortasına hizalanmıştı. Beton çitleri ise koyu yeşil renkli bir sarmaşık çevreliyordu. Hava karanlık olmasına rağmen bu detayları sokak lambaları sayesinde seçebiliyordu.

"Burası." dedi Hermione demir kapının yanındaki numarayı okurken. Sirius'un onlara bıraktığı kağıttaki aynı numaraydı. Draco Malfoy da aynı meraklı bakışlarla etrafını incelerken alnına düşen saçlarını elleriyle geriye doğru ittirdi. O sırada demir kapı ortadan ayrılarak yanlara doğru yavaşça açıldı.

Yol, büyük malikanenin önüne kadar ilerliyordu. Taş yolun kenarları sarı ışıklarla ve farklı renk bitkiler ile süslenmişti. Üç katlı malikanenin bütün odalarındaki ışıklar yanıyordu. Hermione ayağı ile gaz pedalına basınç uyguladığında direksiyonu sağa doğru kırdı ve açılan kapılardan içeri doğru ilerlediler.

"Bu ev de muhtemelen Sirius'a ait olmalı." dedi Draco malikaneyi dikkatli gözlerle incelerken. O sırada demir kapı arkalarından kapandı. "Göreceğiz." diye yanıtladı Hermione Granger. Belki de kendini Yaxley gibi düşünmeliydi. Granger soy adı artık ona yabancı bir isim gibi geliyordu.

Arabayı süs havuzunun yanına park ettiğinde emniyet kemerini çözdü ve mor çantasını aldıktan sonra arabadan indi. Kapıyı örterken diğer eliyle rüzgardan uçuşarak suratına çarpan saçlarını düzeltti, ardından çantasının iplerini boynundan geçirerek çapraz bir şekilde taktı. İngiltere'deki gibi hava soğuk ve kuru değildi, daha çok ılık ve nemli bir hava vardı. Rüzgar onun içini daha önce hissettiği ama hatırlayamadığı bir his ile doldurdu. Gözlerini kendini izleyen Draco Malfoy'a çevirdi. Birlikte, arabanın önünde yan yana gelirken eve doğru yürüdüler.

Eve yaklaştıklarında Hermione, iki kanatlı kapının aslında koyu renkli bir cam olduğunu fark etti. İçereyi çok az gösterse de hiçbir şey seçilmiyordu. Sadece kapı kolu vardı ve onun dışında düz camdı.

Draco kendi tarafında bulunan zile basmak için bir adım öne doğru gitti. Zile bastıktan sonra geri, Hermione'nin yanına doğru çekildi. Alnına düşen sarı saçlarını geriye doğru attı.

Çok uzun bir süre geçmeden kapının arkasında bir gölge belirdi ve kapı geriye doğru açıldı.

"Hermione! Hoşgeldin." dedi tanıdık ses sevinç ve hasret dolu tonla. Hermione de çocuğu görmesiyle dudakları kıvrıldı ve içten bir şekilde gülümsedi. Çocuk, büyücü kıyafetlerini andıran bir takım elbise giyiyordu. Geçelerde Rigel'in giydiği büyücü kıyafetini andırıyordu.

"Dylan!" Hermione daha ne diyeceğini bilemeden çocuğa sarıldı. Kuzeninin şefkatli kolları onu sarmalarken tanıdık kokusu ciğerlerine doldu, ona ilk kez akrabası olduğunu bilerek sarılıyordu. Hermione birilerine sarılmanın verdiği hazzı tatmayalı çok olmuştu. Geri çekildiğinde bu sefer çocuk Draco'ya sarıldı. İki genci sevgi ile karşıladıktan sonra onları serin havada bekletmemek için içeri davet etti.

"Biz de sizi bekliyorduk." dedi Dylan dalgalı saçlarını düzeltirken. "Hadi içeri geçin." dedi ve kenara kayarak ikisine yol açtı.

Draco ve Hermione, mermer zeminde yürürken Dylan'da onları takip etti. Girişin iki yanında üst kata çıkan merdivenler vardı ve yüksek tavandan büyük, taşlı bir avize sarkıyordu. Salona doğru yürürken, içerideki insanların ne kadar mutlu göründükleri yüzlerinden anlaşılıyordu. Ellerinde şarap dolu kadehler yüzlerindeki gülümsemelerle birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Sanki savaş yokmuş gibi, Voldemort ölmüş gibi, her şey bitmiş gibi.

untouchable | dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin