7

1.9K 147 208
                                    

Yorumlarınızı bekliyorum...
Bölümü multimedya ile birlikte okuyabilirsiniz

Draco nasıl bu kadar emindi? Hayatındaki en büyük sırrı Hermione'ye açıklamıştı ve kız gidip Dumbledore'a anlatabilirdi. Ama Draco biliyordu işte, Hermione anlatmayacaktı. Saklayacaktı, aynı kendisinin yaptığı gibi.

"Ee, kaçıp gitmeyecek misin? Birilerine anlatmayacak mısın?" dedi Draco, şaşkınlıktan donup kalan kıza. Hermione zorla yutkunup çocuğun suratını izledi. Gri gözlerindeki çaresizliği seçebiliyordu, üzüntüyü, nefreti. Ama şundan adı gibi emindi. Draco bunu istemiyordu.

Bir şey demeden şöminenin karşısındaki koltuğa oturdu. Terleyen avuç içlerini dizlerine silip hafifçe bir öne bir arkaya doğru sallanmaya başladı. Malfoy da aynı koltuğun diğer ucuna oturup kızı izledi.

"Çok bencilsin biliyorsun değil mi? Bu şeyi bana nasıl söylersin!" diye mırıldandı genç kız son cümleyi vurgulayarak ve tek bir noktaya odaklanmış halde. Ardından Draco'ya dönüp çocuğun gri gözlerine baktı. İstemesede gözleri dolmuştu. Öfkeliydi, üzgündü, kırgındı. Ne hissedeceğini bile bilmiyordu. "Ne yapmamı bekliyorsun? Bu şeyi saklayacağımı mı?" Genç kız Draco'ya bakarken yanağından süzülen yaşları sildi. "Tanrım, bunu neden bana söyledin ki?" Hermione elleriyle yüzünü kapatıp dirseklerini dizlerine dayadı. Kabul edemiyordu. Draco'nun o işareti taşıdığını bir türlü kabul edemiyordu. Bu anın bir hayal ürünü olmasını o kadar çok istedi ki...

"Sana şunu söylemeliyim ki böyle olmasını bende hiç istemedim. Hem de hiç Hermione. Ama bana bunu istiyor musun ya da istemiyor musun diye soran olmadı bile."

Hermione çocuğun sözlerine inanmalı mıydı? O işareti taşıyorsa eğer her şeyi yapabilirdi. Ama sırrını kendisiyle paylaşacak kadar cesursa belki de dedikleri doğruydu. Ellerini yüzünden çekip arkasına yaslandı ve bacaklarını koltuğu çekti. Kızaran gözlerini ovuşturduktan sonra onu dinlemeye karar verdi. Harry'nin doğru söylüyor oluşu kendisini epey huzursuz hissettirdi.

"Neden hayal kırıklığına uğradığını da anlayamıyorum. Benden ne bekliyordun ki? İlerde birisiyle evlenip çocuk yapacağımı falan mı? Ya da bir işe başlayacağımı mı? Ben sadece ölmemek için dua ediyorum ve eğer seçim yapabilseydim sana yemin ederim bu pisliğin içinde doğmayı seçmezdim, ama biliyorum yolun sonunda beni ölüm bekliyor ve bedenim toprağa bile karışamayacak."

Malfoy durup kızın tepkisini seyretti. Hermione'nin bakışları soğuktu, kızaran gözlerinden duygusunu yakalamak çok güçtü.

"Pansy'yi de hiç sevmedim. O da beni sevmiyor zaten. Bak Hermione, hissettiklerimi bastıracak her ne olursa olsun yapmaya hazırım ve bu da bunlardan biriydi. Hayatımda kimseyi sevmedim ve kimsede beni sevmedi zaten. Ailemi de biliyorsun. Diyecek bir şeyim yok, belki gözünde hiçten ibaretim ama," Draco durup nefes aldı. "Neyse, gidip her şeyi anlatmakta özgürsün." dedi Malfoy ve ardına bile bakmadan ortak salonu terk etti.

*

"Çok acıtıyor mu?" diye sordu genç kız merakla Draco'yu izlerken. Camın kenarındaki taş oluşuma oturmuş ve dizlerini de kendine çekmişti. Draco da aynı pozisyonda oturuyordu. Hogwarts'ın en üst katındaydılar ve manzaraları çok güzeldi.

"Ne?"

"İşaretin diyorum. Acıtıyor mu?"

Draco dudağının bir kısmıyla gülümsedi. "Her an acıyor. Şu an bile, ya da uyurken, bazen uyuyamıyorum. Acısı nasıl geçer bilmiyorum, sanırım o öfkeli. Bu yüzden acıyor, ama alıştım."

untouchable | dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin