..

20 1 1
                                    

Tırnaklarım şehrin tazyikli sularıyla kısa sürede uzamışlar oysa ki yeni kısaltmıştım, hatta ve hatta arkadaşım yarı yetenekli elleriyle Balkanlar'dan esip elen bir akordiyon eşliğinde törpülemişti. Ellerimi seyrediyordum işte. Ha birde önümüzdeki çay fincanları dedikodularla demleniyordu. Masadaki kül tablasında unutulmuş bir sigara, birazda sinirlendim , sigaralar şu sıralar çok pahalı. Ne yalan söyliyeyim, keyifliydim keyifli. Sonra kafamı yavaşça kaldırdım, benim kafa tasım bu kadar ağır değildi, ufacık tefeciktim ben.  Vücudum gözlerimden önce şahit olmuştu sanki sağımdaki kaldırımda yürüyen sana. Gördüm. Koca koca işitemediğim kahkahalarla bir şeyler anlatıyordun her iki yanındakilere belki de gülümsemiyordu gözlerin, ben hep senin kenarlarından kelebekler çekiştirmiş gülen gözlerine yazdığımdandır bu cümlelerim. Önce ben gördüm seni, sen benden bi haber. O gece o masada sigaraları ucu ucuna ateşledim, daha önce bu kadar çok zehirlememiştim kendimi. Ben gözlerinle uzun uzun dans edemedim ya, ciğerlerim sigara dumanıyla dans etsin istedim. Yukarıda bir yerlerde sigaranın fiyatından bahsetmiştim, hiç umursamadım sevgilim hiç. Gözlerim belki senden belki de sigara dumanından dolup dolup taştı, anlıyor musun sebebi yine sendin. Geçip gitmeye yakın sende beni farkettin. Şu an şu saniye bu cümleyi kurarken, kalbim göğüs kafesime baskı baskı yapıyor, aynısını o gecede yaşamıştım, bu yoğun etkinin hala devam ediyor oluşu ne acı. Çok şaşırdın ya da şaşırmadın bilmiyorum, bugün üzerinden dört gün geçti, şimdi çok iyi biliyorum ki şaşırmamışsın, umrunda da değilmiş. Ben ve masam ardında kalınca alay ettin bunuda biliyorum, ben ise o gece hüznümle bindim beşiktaştan kadıköy vapuruna. Öyle dalgın seyrettim ki denizi ve karşı kıyıyı belki yüzlercesiydi karşı kıyaya yolculuk eden, hayır ben o gün tek başımaydım o vapurda. O gece kimsenin değildi İstanbul, ben sarılmıştım o koca şehre, ben ağlıyordum omuzlarında. Sen İstanbuldan da büyüktün ama sen o gece sakız çiğniyordun, yoktun o gece. Makine izleriyle dolu kısa saçların göz bebeklerime tutunmuşken, bu gece nasıl uykuya dalacaktım. Keşke karşılaşmasaydık keşke sadece bu şehirden gideceğim güne uyansaydım. Gök gürültülü gecelerde sohbet ettiğim Tanrıyla tekrar sohbet etmek istedim, bu gece yağmur yağmıyordu, sebebi yine sendin. Yağmuru yanaklarıma yağdırdım bu gece, tek tük, usul usuldu yanaklarıma düşen damlalar, sıcacıktı tuzluydu ama çok üşüdüm, çok ıslandım. Sarhoş olmak istedim, cebimdeki bozuk paralar yetmezdi bir şarap şişesine. Sessizliği bozmak için bir pikap olmalıydı bu evde, yoktu, ne bir pikap ne de bir kadeh şarap, telefonumdan çaldım o gece. Soğuk soğuk, vişneli, portakallı meyve suları içtim o gece. Gün ışıyına kadar bekledim, bir mesajıyla gülümserim dedim taaaa en içimden,  gülümseyemedim sevgilim, gülümseyemedim. Bu akşam gitmem gerekiyordu senden ve bu şehirden, nasıl gidecektim söylesene, sen ardımdayken karşı kıyıya geçemeyen ben, senin nefes aldığın şehirden nasıl gidecektim. Dört tekerleğin üzerinde havalimanına seyir ederken, gitme kal diyen çığlıklar duymak istedim, o akşam çok sessizdi şehir, ben kulaklarımda sadece beni evimizde bekleyen annemin sesini duydum. O akşam yanaklarımda beliren ilk ve tek gülümseme, annemin ben dönüyorum diye pişirdiği fırında tavuklu patatesler içindi. Gidiyordum ne ayakkabılarının kaldırımları döven sesi ne de papatya kadar yumuşak sesin, geldiysende görmedim, duymadım en kötüsüde hissetmedim . Umrunda olmayışımı bilmem en göz dolduranıydı. Yüzlerce kar tanesi yesem bu kadar üşümezdi içim, binlerce küp şekeri eritsem midemde bu kadar hızlı atmazdı kalbim. Beklerken yıkık bir duvara yasladım sırtımı, her zamanki gibi bir sigara yaktım, arkadaşımı aradım, dün geceyi anlattım. Yemin ederim ne istedim biliyor musun, gelip alsın istedim, biraz daha kal diye kurulan cümleler istedim, teselli etsin istedim, kendine gel diye tükürükleriyle haykıran ardından atılan okkalı bir tokat bile yeterdi. Ayaklarım geri geri giderken ne bir tokat ne de bir arkadaş tesellisi yoktu, yoktu. Herkese göre benim yürüdüğüm yol yanlıştı, karanlıktı, yavandı. Uzun gagasını balçıklı zemine ardı ardına bir balık için vuran flamingonun çaresizliğinin sebebi çevreye duyarsız insanlardı, benim yaşadığım çaresizliğin sebebi sendin. Tüm gelmeyişlerle, seslenilmeyişlerle, duyulmayışlarla yükseldim o akşamki uçakla. Dört koca gün geçti evimdeyim, yatağımdayım. Yazmadın, yazmadılar. Ben yine defalarca meyve suyu içtim, vişnelisinden, portakallısından birde şeftalilisinden ve bugün bu satırları karalıyorum. Ben yine yazsaydım senin için ama karaladığım bu satırlar keşke  rengarenk olsaydı, ah ve be sevgilim, bu günlerde kapkarayken rengarenk düşünüp gülümseyemem ki defterime. Bilirsin kara bir iplikle işlenen ayrılık cümlelerimi insanlar sever, teması bahtiyar olan şiirlerimin cam şeker gibi olduğunu söylerler, bende böbür böbür böbürlenirim. Ayrılığı yazmak için yukarıda dakikalarca anlatmaya çalıştığım gibi bok gibi hissetmek gerekir, dipnot olarak düşmem gerekir ki, seninkiler gibi kirpiksiz göz kapakları gerekir, kısacası sen gerekir sen. Belki de göz kapaklarımızı hiç açmamak üzere kapatırız, bende yazmam, yazamam. Bak ne kadarda kolay değil mi, dozajı arttırılmış bir kaç sentetikle çok kolay. Tüm bu haykırışların hemen ardından göz kapaklarımı yeni birilerinin ümidiyle kapıyorum, ne kadarda çirkin ve sahte değil mi, özür dilerim. Yeni birinin dudaklarıyla ıslanırsa dudaklarım, senin yüzünden. Şu iki dakikadır defterime sarf ettiklerim ölmek istemediğim için imkansız oluşun için. Sen gideli mevsimler mevsimlere devretti, defalarca yaprak döktüm, çiçek açtım, don tuttum, ilkbaharda karıncalar yürürdü budanan dallarımda, ben kelebeklerimi seviyorum, mevsim sonbahar kışa devredecek, bekliyorum, belki de beklemiyorum, çaresi uzun saplı bir balta, onuda istemiyorum, seni seviyorum, sevmekte istemiyorum...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 19, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Şaraphanedeki Salyangoz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin