Güneşle Öpülmüş

115 1 0
                                    

İstanbulda ayaklarını tuz yalamış bir bankta, çektikçe kızarıp mızmızlanan sigaramla, gözlerimden damlayan şarkılarla, parçalanmış çakıl taşlarıyla dolu kıyılarıma vuran dalgalarla seyrediyorum denizi.

Seni düşünüyorum. Güneşle öpülmüş saçlarını kasketin gizlemiş. Dudaklarına sıkıca tutunmuş külü büyüyen bi sigarayla yürüyorsun yakınlarıma. Aniden kırmızısını eşkiyalar çalmış bir hamam kesesi, şiir kitapları, etnik bir taş kadar ağır vesikalık beliriveriyor zihnimde. Sonra sen sayfaları kaybolmuş bir roman, yarım kalan bir türkü gibi bitiveriyorsun .

Ardından yürümeye çalışıyorum, senden kalanları büyük büyük görmezden geldiğim günlerin içine içine yürümeye çalışıyorum. Dokunduğun her bir yere rüzgar tokat atıyor. Birlikte yürüdüğümüz, üstünde martıların simit parçası için kanlı kavgalar ettiği sokaklara yaklaşıyorum. El ele tutuştuğumuz; fincanından ezgiler tüten çay ocağının, yanaklarına kadar taşan fesleğen soslu pizzalar pişiren pizzacının, içerisine alınlarımızın, gözlerimizin bile girebildiği fıçı biraları hüplettiğimiz tavernanın bulunduğu sokaktayım şimdi. Senin anlayacağın iki tek sandalyede gözüm kalıyor.

Şimdi tuzlu su kokmayan sokaklardayım. Yorgunum, soluklanıyorum. Pabuçlarımın ucu açılmamışta açılmış. Derinlerimden tesbih çekiyorum.

Lanet okuyorum.! Yalnız kalmak istemediğim günlerdeyim. Biraderlerimle İstanbul'u kovalıyorum. Toprağında yüzüp, denizinde yürüyorum. Oturduğum bir yerlerde bir yaprak havalanır, çay içtiğim masada bir karınca yürümeye başlar, ezan okunur da belki bir kaç dakika unuturum seni diye . Ama aklıma düşersen , üzülürsem, ağlarsam, sorarlar ya hani nasıl anlatırım.?

Güzel günler için kapatıyorum gözlerimi ve gözlerimdeki siyah boşlukta önce ay yükseliyor. Ben rafları senden kalanlarla dolu evimdeyim şimdi. Üzerine İran asıllı bir baykuş tünemiş bir kitap, seninkine benzer bir sesle fısıldıyor, cüzdanımda bir vesikalık gülümsüyor. Gözlerimi açıyorum yine karanlık. Sen gidiyorsun ya, kitapların fısıltılarına kulak kabartamaz oluyorum. Vesikalık fotoğrafındaki gözlerin gözyaşlarımla ağırlaşıyor ve vesikalık tuzlu tuzlu kokuyor.

Ay karanlığında, gözleri gören kulakları duymayan bir yarasının süzüldüğü gecede, bilge yazarın uyuduğu kabirde, benim yolum sana, senin yolu bana çıkıyor. Sıkıca sarılıyorum, ıslak öpücüklerimle boynuna dolunaylar çiziyorum, cebine en sevdiğin çikolatadan bırakıyorum, seni seviyorum diye fısıldadığında kulaklarım sarhoş notalar işitiyor sonra bir sigara yakıyorsun senin ellerinde yanan benimde yüreğimde yanıyor.

M.ERKEK

Şaraphanedeki Salyangoz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin