"Partiye gidiyoruz."
"Fikrini değiştirmişsin."
"Aslında... Neyse, sen gelince konuşuruz. Adresi atıyorum."
"Tamamdır. Tam vaktinde orada olurum."
Changkyun iri yarı iş adamlarıyla dolu olan mekanda Minhyuk'u bulduğunda derin bir nefes aldı. O gece 'bar' kılıfından neredeyse sıyrılacak kadar resmi görünse de parti oldukça lüks bir barda veriliyordu. Minhyuk da bar masasının önündeki sandalyelerden birinde, elinde dolu bir bardakla oturuyordu.
"Çok gecikmedim değil mi?"
"Hayır, geleli çok olmadı zaten?"
"Neyin var?"
Genç beta Minhyuk'un yanındaki sandalyeye oturduğunda Minhyuk derin bir nefes verdi. Elbette ki arkadaşı bir terslik olduğunu hemen anlamış olmalıydı. Önce yeniden dolan gözlerini saklamak için bir süre kafasını kaldırdı Minhyuk. Ardından göz ucuyla Changkyun'a bakıp:
"Beni evlendirip benden kurtulmak istiyorlar," dedi.
"Babamın beni davet etmesinin sebebi buymuş. Kendilerince benim gibi eksik birini kabul edebilecek bir omega bulup evlendireceklermiş. Ablamla abim konuşurken duydum..."
"Minhyuk... Bu hayatımda duyduğum en saçma şey! Sen onların malı değilsin, sana böyle davranamazlar. İsyan etsene!"
"Bilemiyorum Changkyun... Belki de... Belki de en iyisi budur. Belki de evlenip gitmeliyim, ailem için utanç kaynağıyım..."
"Minhyuk..."
Elindeki bardağı dudaklarına götürüp hızla kafasına diktikten sonra yüzüne yarım bir gülümseme yerleştirip bardakla oynamaya devam etti.
"Feromonların pek çoğu bana etki etmiyor, etseler bile etkileri çok zayıf. Vücudum da çok kuvvetli diyemem. Ayrıca şu halime bak, ağlıyorum..."
"Sadece duygusalsın."
"Duygusalım... Ve senin anlattığın alfalarla uyuşan çok özelliğim yok."
Changkyun önce dudaklarını araladı, sonra kapattı. Ne diyebilirdi ki... Kötü hissetmişti. Öncesinde arkadaşını kendi genellemeleriyle darladığı için suçlu hissediyordu. Minhyuk kendisine sinirlenmezdi, üzgün oluşunun sebebi de kendisi değildi ama yine de...
Bir içki alıp Minhyuk'un yanında öylece oturmaya karar vermişti. Başka ne yapabilirdi ki? Şu durumda teselli veremezdi, zaten bunda hiçbir zaman iyi olmamıştı.
İkili sessizlik içinde ağır ağır içkilerini yudumlarken Minhyuk aniden duraksadı. Bardağı masaya bıraktı, sonrasında kaşlarını çatıp oturduğu yerde doğruldu.
"Kokuyu sen de aldın mı?"
"Ne? Ne kokusunu?"
"Burnuma tatlı bir koku geldi..."
"Tam olarak nasıl bir koku?"
"Ferah... Şeftali gibi."
"Şeftali gibi mi?"
"Evet... Şu an gitti ama bir an için çok kuvvetli gelmişti."
"Minhyuk yoksa..."
"Bilmiyorum, o-o kadar uzun koklayamadım."
Tam sohbetleri derinleşecekken Minhyuk'un abisi geldi ve tek kolunu tıpkı evde yaptığı gibi omzuna attı. Minhyuk bu hareketi gerçekten sevmiyordu.
"Parti nasıl gidiyor? Güzel, değil mi?"
"Evet. Evet çok güzel. Hiçbir şey yapmadan burada oturuyorum..."