"Onunla konuşabildin mi?"
Minhyuk Changkyun'un ani sorusunu kafasına diktiği bardakla atlatmaya çalışsa da bardağı bıraktığında karşısında hala cevap bekleyen bir Changkyun vardı.
"Dostum... Bu bardakta her ne varsa beni feci vurdu."
"Su, su vardı Minhyuk. Anlaşılan konuşamadın."
"Çok saçmaladım ve bana daha iyi tavlama taktikleri bulmam gerektiğini söyledi."
"Tahmin etmeliydim... Ben de şu turuncu... Arkadaşıyla biraz konuştum. Betaymış ve partneri değilmiş."
"Öyle mi?"
"Evet, çok parlak bir muhabbet değildi ama onun ismini ağzından kaçırdı, Kihyun'muş."
Minhyuk neşeyle kafasını döndüğünde adının az evvel Kihyun olduğunu öğrendiği omegayla göz göze gelmişti. Kesinlikle ciddi, sert bir aurası vardı. Minhyuk onu daha fazla rahatsız etmenin lüzumu olmadığını düşünüp gözlerini kaçırdı.
Garip bir talihti ki gözlerini kaçırıp baktığı yerde de ailesinin olduğu masayı gördü. Annesi gülümsüyor ve kendisine gelmesini işaret ediyordu.
"Annem çağırıyor..."
"Gidecek miyiz?"
"Gidelim. Başkası çağırsaydı gitmezdim ama... O çağırıyor."
"Ne duruyorsun öyleyse? Gel..."
Changkyun Minhyuk'u kolundan tutup masaya sürüklediğinde annesi neşeyle ayaklandı. Masanın geri kalanından (yani abisi, ablası ve babasından) umduğu gibi bir gülümseme bile kazanamamıştı.
Genç betayla beraber annesinin yanına oturduklarında babası geldiğini yeni fark ediyormuş gibi sahte bir sevinçle:
"Sonunda küçük oğlumuz yanımıza geldi," dedi.
"Ne diyorsun? Gece güzel mi? Hiç gözüne çarpan bir güzellik var mı?"
"Hayır... Yok baba."
"Haydi ama, bence kimseyle tanışmadın bile. Haksız mıyım?"
Minhyuk'un yüzü tam düşmeye başlamıştı ki annesi lafa atladı.
"Zorlamasana çocuğu, bırak istediği gibi eğlensin."
"Zorlamak? Kim zorluyor? Zaten birazdan sohbet etmek için gelmeye başlarlar."
Dediği gibi de oldu. Bir saat içinde en az dokuz farklı insan grubuyla -onlara aile demek ne kadar doğru olurdu bilmiyordu- görüşmüşlerdi. Minhyuk'un ilgisi dağınıktı. Ya Changkyun'la konuşuyor ya da önündeki bardaklarla oynuyordu.
Zaten gelenler de ona karşı pek ilgili değildi. Hepsi hemen hemen aynı şeyleri söylüyordu.
"Bay Lee, üçüncü bir çocuğunuz olduğunu bilmiyorduk."
"Gerçekten çok yakışıklıymış."
"Yani eksikliğinden dolayı utangaçtı ve o yüzden hiçbir partiye gelmiyordu öyle mi?"Kafasını kaldırıp onu çağırmayanın babası olduğunu söylemek istese de insanlarla bu konu üzerinden konuşmak istemediğinden susuyordu. Babası kendisine umutsuz bakışlar fırlatırken birden o kokuyu yeniden hissetmeye başlamıştı.
Kafasını kaldırıp birden Kihyun'un ve turuncu saçlının sandalyesinin dibinde durduğunu gördüğünde az kalsın yine kazara 'omega' diyecekti. Neyse ki kendini bu defa tutabilmişti.
Masalarına yanaşan ikiliyi herkes fark ettiğinde tüm gözler onların üstüne çekilmişti. Kihyun yumuşak sesiyle Minhyuk'un babasına bakarak: