(Yazar Notu: Yine bir günde iki bölüm paylaştığım için bildirimlerde karışıklık olduysa sizi öncelikle bölüm 1.3'e alıyoruz efendim, iyi okumalar seviliyorsunuz. ^3^)
"Evin anahtarı... Nerede bu evin anahtarı... İşte trençkotumu giymediğim zaman her şey böyle karışıyor."
Ofiste birbirlerinden zar zor ayrılıp kendilerini kısa bir sürüşün ardından sonunda Kihyun'un evinin kapısına atmışlardı. Kihyun hızla üstünü yoklayıp evinin anahtarlarını ararken Minhyuk da ona kıkırdıyordu.
Ufak omega en sonunda pantolonunun cebinden anahtarı çıkarınca Minhyuk'un koluna bir kez vurup kapıyı açtı ve onu içeri çekti.
İçeri çekilen Minhyuk hızlı bir hamleyle Kihyun'u kapıyla arasına alıp kulağına fısıldadı.
"Nasıl hissediyorsun?"
"Heyecanlı... Biraz da gergin."
"Gerilme, seni incitecek değilim."
"O konuda şüphem olduğundan değil, güvenmesem teklif etmezdim. Sadece... Anlarsın ya..."
"Bunu duymak beni mutlu etti. Yatak odana mı geçelim?"
"Evet..."
Eve girdikleri an atmosferin bir anda değiştiğinin ikisi de farkındaydı. Kontrol artık Minhyuk'un elinde gibiydi. Birbirlerinin elini tuttular ve ufak adımlarla yatak odasına girdiler.
Kapıyı arkalarından kapattıklarında Kihyun bir çırpıda odaya loş bir aydınlık veren komodin lambasını yaktı. Arkasını dönecekken birden yatakğa oturmuş olan Minhyuk'un kucağına çekilmişti.
İtiraf etmeliydi ki o şekilde oturmak garip hissettirmişti. Kollarını hemen Minhyuk'un boynuna sardı. Bu sırada Minhyuk da onun saçlarını geriye taradı.
"Ne kadar güzel olduğunun farkında mısın? Gözlerin, dudakların, kalbin..."
Kihyun cevap vermedi. Biraz endişeli ve fazlasıyla utanmış gözüküyordu. Minhyuk tekrar sordu.
"İleri gitmek istediğine eminsin değil mi?"
"İleri gitmek istiyorum Minhyuk. Ama..."
"Ama..?"
"Ya tatmin olmazsan?"
Minhyuk dayanamayıp gülünce Kihyun kaşlarını çattı.
"Canın yanacak diye endişeleniyorsun sanıyordum."
"Hey, sana ondan değil dedim ya kapıda! Kendimle pek çok kez oynadım ben, canımın yanmayacağının farkındayım. Bebek değilim."
"Bebeksin."
"Hayır, değilim."
"Sen benim güzel bebeğimsin ve seni çok seviyorum. Kafandaki her şeyi sil ve kendini bana bırak."
"Tamam..."
"Seni seviyorum."
Siyah saçlı omegasından küçük bir gülümseme kazanınca dudaklarını birbirine bastırdı. Bir süre sonra alt dudağını hafifçe ısırıp kendisine yer açtı ve dillerini buluşturdu. Bununla beraber duymak için can attığı ufak iniltilerden duymaya hak kazanmıştı.
Daha çok duymak istediğinin farkındaydı. Bu yüzden ellerini kucağındaki bedenin kalçalarına indirdi ve tempolu hareketlerle yoğurmaya başladı. Ağzının içine bırakılan boğuk inlemeler doğru yolda olduğunun göstergesiydi.
Kihyun kendini çok tuhaf hissetmeye başlamıştı. Kalçasında ellerin yanı sıra hafif hafif büyüyen bir şişkinlik hissediyordu ve bu kesinlikle alışık olduğu bir şey değildi. Ama kontrolsüzce ıslandığından bunun kötü anlamda bir tuhaflık olmadığını biliyordu.