Artık vazgeçmek üzereydi. Genç kız bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında ürkekçe titreyen bedenine hakim olamıyordu. Eylül ayının, en sevdiği mevsimin en güzel ayının, ona acımazsız bir sürpriziydi bu.
Çokta işlek sayılmayan bir caddenin kenarında altına girdiği yıkık dökük, paslanmaya yüz tutmuş çatının dibine biraz daha sindi fakat yine de esen rüzgarın şiddetiyle yağmurun yüzünü sıyırmasına ve incecik belinin üzerindeki ince, kırmızı elbisesinin ıslanmasına engel olamıyordu. Satmaya çalıştığı çiçekler hem ıslanmaktan hem de rüzgardan çoktan bitkin düşmüşler ve bükülmek üzereydiler. Zaten bu sağanak yağmurda da hiç kimsede Deniz'in önünde ölmek üzere olan çiçekleri fark edecek hal yoktu.
Deniz, üşümekten titreyen bacaklarına engel olmaya çalışsa da sönmeye yüz tutmuş mumun alevi gibi salınıyordu. Bembeyaz teni üzerindeki elbise gibi kırmızıya çalmıştı artık. Önündeki birkaç çeşit çiçekle hala dolu olan sepetine eğilip bir kez daha baktı.
Vazgeçemezdi.
Beş parasız dönemezdi evine bunu çok iyi biliyordu. Belki biraz daha beklese dinecekti yağmur, aralanacaktı bulutlar ve incecik bedenini ısıtacak güneş yine baş gösterecekti. Üşümeyi de hiç sevmezdi ki zaten. Ellerini koltuklarında birleştirdi ve henüz yağmurun hışmına fazla uğramamış duvarın dibine çömeldi ağlamamak için insanüstü bir güç sarfederken.
''Biraz daha. Sadece bir yarım saat daha'' diye mırıldandı dudakları, birkaç deste çiçek satar umuduyla.
Kendi kendine gevelediği cümleleri kendisi bile zor duyuyordu artık. Ürkekçe bakındı etrafına çömeldiği yerden. İnsanlar ne aceleciydi bugün diye düşündü. Karınca gibiydi herkes. Yanından geçip ne kendisini ne de önündeki çiçek dolu sepeti farketmiyorlardı bile. Yağmura hazırlıksız yakalananları anlamıştı da peki ya araçlarıyla geçip gidenler? Hiç mi romantik bir geceye yetişmeye çalışan yoktu aralarında? Çiçek almaya, papatya koklamaya, gülü dikenine rağmen sevmeye kimsenin mi niyeti yoktu?
Deniz, henüz bu düşüncelerinden tam sıyrılmamıştı ki gürleyen gök gürültüsüyle birden yaslandığı yerden irkilmiş ve istemsizce akan göz yaşlarına hakim olamamıştı. Biri görür diye duymazdan gelmeye çalıştığı gök gürültülerine, yıldırımlara, şimşeklere aldırmamaya çalışarak göz yaşlarını sildi ve yüzünü avuçlarının arasına alarak biraz daha yasladı sırtını duvara. Artık hıçkırıklarını bile umursamıyordu ani korkudan ve hissi gittikçe artan soğuktan. Her yağmurlu havadan korkardı Deniz. Çünkü asla hatırlamak istemediği anları yine bir yağmurlu havada yaşamıştı. Yağmur yine şefkatliydi de o gök gürültüleri ve şiddetin had safhalarında çakan şimşekler o ıslak geceye ait her şeyi iliklerine kadar hissettiriyordu işte. Üzerinden on iki yıl geçmesine rağmen acısı yeni filizlenen bir papatya kadar gerçekti.
Dedesi hatrına olmasa bütün bunlara katlanacak gücü kendinde bulamayacağının farkındaydı ve hasta dedesini kaybetme fikri bile onu ürkütmeye yetiyordu. Işte tam da bu yüzden vazgeçemezdi. Bir şekilde en azından alacağı ilaçlara yetecek kadar para kazanmalıydı bugün.
Bu karmaşık duygularla başını kaldırıp damlayan çatıya baktı. Yaslandığı duvarın üstünde bir nevi şemsiye görevi gören çatı yer yer delinmişti.
Çiçek sepetiyle mesken tuttuğu bu caddenin Deniz için en iyi yanı mahallesine, kirasını zar zor verebildiği, dedesiyle birlikte yaşadığı evine yakın olmasıydı. Gözlerini usulca sepetine doğru kaydırdı ve elinin tersiyle göz yaşlarını silerek titreyen bedenini doğrulttu.Deniz bütün bunları yaparken onlarca araba gibi yanından geçmekte olan o siyah lüks arabayı durmayacak, kendisinden çiçek almayacak düşüncesiyle farketmemişti bile.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI BENDE ''PAPATYA''
RomantikAdam papatyaları ilk kez sevdi. Kokladı. Kolladı. Çünkü kadın PAPATYA idi. Fakat bilememişti. Papatyalar diğer çiçeklerin aksine koparıldıktan sonra kokardı. Bunu çok sonra anlayacaktı... *** Kadınını her şeyden sakınan adamın, acıtan geçmişiyle ken...