~15~ KASIM RÜZGARI

48 10 2
                                    


"Ve malesef ameliyattan sonra Ferit Bey'i uyandırmayı başaramadık."

"..."

"Şu an komada ve görünen o ki uzun bir uyku olacak. Her sonuca hazırlıklı olmalı  fakat iyi düşünmekten de vazgeçmemeliyiz. Şu anda beklemekten başka yapabileceğimiz hiçbir şey yok Deniz Hanım. Üzgünüm."

Hastane odasını az öncekinden çok daha derin bir sessizlik kaplarken aslında konuşan tek şey Deniz'in yüreğinden gözlerine dökülen tuzlu yaşlar ve doktorun ağzından çıkan soğuk cümlelerin yankılarıydı. Deniz, ağzı şaşkınlıktan olsa gerek hafif aralanmış bir şekilde doktora yalvaran gözlerle bakıyordu. Bu yalvarış kendini uzaktan da belli eden 'lütfen bu gerçek olmasın' yalvarışıydı.

Bütün vücut uzuvları sanki yaşama fonksiyonlarını unutmuş gibi yıkılmış, yaşam işlevin gerçekleştiğini belli eden tek belirti akciğerlerine aldığı ağır ve acı verici nefeslerdi.

"Hayır. Hayır. Böyle olmaz hayır." Diyerek gittikçe yükselen sesi az önce doktorun ağzından çıkan gerçekliği tekrar hatırlatıyordu.

"Doğru değil bu. Benim dedem iyi. Benim onu görmem lazım. Hatta, hatta sen dedin Cenk. Sen dedin, seni böyle görmemeli dedin değil mi? Bak toparlandım işte. Hadi gidelim. Onu uyandırmaya gidelim." Diyerek doktorun her söylediğini görmezden gelip yatağından hızla çıktı.

Cenk, ne yapacağını bilmez bir halde hala doktorun ağzından çıkan ağır kelimeleri beyninde tartarken Deniz'in yatağından ani çıkışıyla toparlanıp kendine geldi.

Deniz, odadaki herkesi es geçip yatağından çıktığı gibi kapıya koşmaya çalışırken ona en yakın olan Cenk'in, kolundan tutmasıyla durmak zorunda kalmıştı. Kolunu hızla Cenk'in elinden kurtarmaya çalışıp çekiştirirken tüm kuvvetiyle aynı cümleleri savurup bağırıyordu.

"Bırak."

"Deniz!"

"Bırak dedim. Görmek istiyorum onu."

"..."

"Bırak beni. Sana yalvarıyorum bırak artık. Dedemi.. Onu görmek istiyorum."

Cenk, Deniz'in kırılmış vücudunu incitmemeye özen göstererek daha sıkı tutuyor, kendine daha çok çekmeye çalışıyordu. Kemal Bey ve doktor aynı ağızdan Deniz'i sakinleştirmek için cümleler sarfetse de Deniz bütün seslere kendini kapatmış, sadece kendisini sıkı sıkı tutan Cenk ve odanın kapısı arasında gözleriyle mekik dokuyordu.  

Bir süre daha boğazını parçalarcasına bağırıp olmayan gücüyle kendisini tutan Cenk'in göğsüne yumruklar indirmeye çalışıyordu. Gittikçe yavaşlayan yumrukları pes etmek üzere olduğunu göstermiş olacak ki Cenk daha sıkı sarılıp acısını paylaşmak istercesine göğsüne bastırıyordu Deniz'i.

Bir süre sonra Deniz'in dik tutamadığı başı Cenk'in boyun çıkıntısına düşmüştü. Az önce yumruk yaptığı ellerini açmış Cenk'in göğsüne yeni doğmuş bir bebek masumluğuyla sokulmuştu.

Ağzından hala kesik kesik cümleler çıkarken Cenk Deniz'in kulağına hafifçe eğilip aynı cümleyi sessiz bir şekilde defalarca tekrar etmeye başladı.

"Geçecek."

"..."

"Geçecek papatya. Düzelecek."

"..."

"Her şey geçecek."

Deniz bir süre öylece sadece Cenk'in ağzından çıkan kelimeleri dinleyip kendi diline kilidi çekmişti. Susmuştu. Göğsüne yaslandığı ve kulağına tüm içtenliğiyle  fısıldayan adamın kelimeleri şu an kabullenebileceği  en manidar kelimeydi aslında. 'Geçecek'

ADI BENDE ''PAPATYA''Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin