~13~ KALPTEN GELEN

68 12 27
                                    


"Neler oluyor burda?" Dedi Deniz, duyduğu bağırışların Tolga'dan geldiğine artık emindi.

Cenk, düştüğü durumun tuhaflığıyla Deniz'in öfke ve şaşkınlık dolu bakışlarının karşısında öylece kalakalmıştı. Ne diyeceğini bilememenin ve hissettiği utancın kısa bir krizini yaşıyordu beyni.

Deniz'e iki gün önce zarar veren adamı araştırmış, tekin biri olmadığını ve aynı zamanda ev sahibinin oğlu olduğunu öğrendiği adamı gelip bulmuş ve kendince cezasını vermiş, Deniz'den uzak durmasını istemişti. Fakat bunu Deniz'e nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Böyle bir şeye ne sebeple giriştiği konusunda karşısında açıklama bekleyen kıza ne diyebilirdi ki?

Deniz, hala şaşkınlıkla bakıyordu Cenk'e. Aklı bir türlü mantıklı sebepler üretmiyor, Cenk'in, ev sahibinin dükkanına ne sebeple gelmiş olabileceğini anlayamıyordu. Dahası, Tolga'dan gelen bağırış seslerini ve Cenk'in kan lekeleriyle dolu gömleği ve elleri onu daha da çekiyordu bu tuhaf bilinmezliğe.
Nasıl bir cevap alacağının merakıyla dudaklarını aralayıp bir kez daha sordu.

"Siz ne yaptınız böyle? Neden? Neler oluyor söyler misiniz lütfen!"

İki gün önce sözleriyle kurduğu hafif samimiyeti tekrar ciddiyete dönüştürmüştü Deniz savurduğu cümleyle. Kim olduğunu bile bilmediği bir adam nasıl olur da hayatının en tehlikeli alanlarında karşısına çıkıyordu bir türlü anlam veremiyordu.
Adama sattığı bir papatya demetinin ardından kafedeki karşılaşmalarına, sokakta Tolga'nın elinden çekip almasına ve tabi ki odasındaki tabloya manzara olmasına kadar her yerde bu adam vardı. Şimdi de bu belirsiz adamı burda bu vaziyette bulması ona en tuhaf gelen durumdu şüphesiz.

Cenk, Deniz'in korku, şaşkınlık ve merak dolu ifadelerini ezberlercesine seyrediyordu. Belki de zaman kazanmaya çalışır gibi kıvranıyordu durduğu yerde. Deniz'in sorduğu sorulara cevap veremediği her saniye aleyhine işliyor gibiydi. Bunu en çok da kızın ürkekçe geriye doğru attığı adımlardan anlıyordu. Aklına mantıklı bir cevap gelmese de en uygun kelimelerini seçti böyle bir duruma çok da yetmeyecek Türkçesiyle.

"Deniz! geçen gün sana saldıran adam. Yani Tolga. Sana veya başkasına tekrar zarar verebilirdi. Ben sadace...." Dedi Cenk, doğruyu söylemeyi, içinden geldiği gibi davranmayı seçmişti lafı yarıda kesilse de.

"Siz sadece ne Cenk Bey? Neye dayanarak karıştığınızı anlamıyorum doğrusu. Çözümü gelip adamı dövmekle mi buldunuz haddiniz olmamasına rağmen.!"

Deniz, bağırarak konuştuğunu son anda farketmişti. Korunmaya ihtiyacı olmadığını hele ki bunun tanımadığı bir adam tarafından yapılmasınaydı asıl öfkesi.

"Haklısın. Ama bu adam tekin değil. Sana tekrar zarar vermek isteyeceğini düşünerek yaptım bunu."

Cenk, Deniz'in soğuk sözlerini haklı bulsa da kendisini oldukça kötü hissetmişti. Üzgündü. Fakat sadece bunları yapıp yakalandığı için değil, aynı zamanda Deniz'in mesafeli kelimeleri için de üzgündü. Dün 'sen'ken bugün 'siz' olduğu için üzgündü.

"Ne sıfatla?" Dedi Deniz,

Cenk'e ağır geleceğini asla tahmin etmeden kurmuştu kelimesini. Karşısında kanlı ellerini gömleğine silmeye çalışırken gözlerinin içine baka baka suspus olan adamdan cevap gelmeyince tekrar söze girdi.

"Lütfen bir daha karışmayın." Dedi Deniz, gözlerini kara gözlerden ayırmadan.

Cenk, Deniz'in her kelimesine bir cevap vermek istese de hissettiği ağırlıkla tüm vücudu işlevini unutmuştu. Dili konuşmayı, elleri hareket etmeyi bırakmıştı artık. Ne söyleyeceğini bilemiyordu bir yandan haklılık payı verdiği Deniz'e. Ne sıfatla karışabilirdi ki hayatına? Bunun cevabını kendisine bile veremiyorken Deniz'e ne diyeceğini nerden bilebilirdi?

ADI BENDE ''PAPATYA''Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin