Jaebum ile karşılıklı oturuyor, sessizce içeceklerimizi içiyorduk. Geldiğimizden beri sadece biraz atıştırmış ve şimdi de bir şeyler içiyorduk. Gözlerimi karşımda geldiğinden beri telefonu ilgilenen bedende gezdirdim. Birde insanlara malzeme vermeye gelmiştik, peh! Oflayarak bitirmiş olduğum limonatanın pipetinden ayırdım dudaklarımı.
"Biraz yana kay." diyerek oturduğu sandalyeden ayaklanan Jaebum ile şaşkın bir ifade ile ona bakıyordum. Bir şey demeden hemen yana kaydım. Onun oturduğu teli sandalye ilen benim oturduğum birleşikti. Beyaz maskesini çenesinin altına indirdi. Vücutlarımızı birleştirerek masanın altındaki elimi sardı, parmakları. Kafasını omzuna koyduktan sonra kalbim maratonda koşuyormuşum gibi atmaya başladı.
Elimi tutuyordu sadece ama kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Başını omzumdan kaldırarak bana baktı. Gözleri kulağımda, elinde ki bluetooth kulaklığının tekini kulağıma takıyordu. Diğerini de kendi kulağına taktıktan sonra tekrar başını omzuma koydu. Yavaşça yutkunurken boğazımın kuruluğunu fark ederek su şişesine uzandın. Kapağını açarken Jaebum telefonundan şarkılara bakıyordu.
Baby, take my hand
I want you to be my husband
Gözlerini kapadı. Huzurlu bir ifade takınmıştı. Nefes alış-verişleriyle inip kalkan göğsüne baktıktan sonra gülümsedim.
Cause you're my Iron Man
And I love you three thousand
Burnumu simsiyah saçlarına yaklaştırdım. Burnuma ferahlatıcı bir koku gelirken kulaklığın takılı olmadığı kulağıma bizi çeken ve izleyen, fanlarımızın veya insanların sesleri geliyordu. Fotoğraf makinelerinden ardı ardına çekilen fotoğrafların sesleri susmuyordu ve bazıları bizi böyle yakın gördükçe sessizce çığlık atıyordu.
And all I can think
Is where is the ring
Ona yavaşça kapılıyordum. Çünkü diğer insanlardan farklıydı ve bana farklı duygular hissettiriyordu. Dışarıdan sert gibi görünebilirdi ama sadece görünüyordu. Yumuşak bir kalbe sahipti. İnsanların dediklerini umursamıyor gibi görünse de umursardı.
Baby, take my hand
I want you to be my husband
Cause you're my Iron Man
"Bana daha ne kadar öyle bakacaksın?" İrkilerek omzunda ki başını hafif kaldırmış bana bakan Jaebum'a odaklandım. Gözlerim onda gibi gözükse de başka şeyler düşünüyordum ama yine de her şeyde o vardı. Ona bakarken onu düşünüyordum.
"Çok güzelsin." diye mırıldandım. Duyduğu için kaşlarını çattı. "Ne demek çok güzelsin? Sen gel benim ağzıma-" daha sözünü tamamlamasına izin vermeden dudaklarımı hareket eden dudaklara bastırdım.
Baby, take a chance
Cause I want this to be something
Straight out of a Hollywood movie
Now we're having dinner
And baby you're my winner
Dudaklarımı hareket ettirmeye başladığımda, Jaebum alt dudağımı ısırdı. Sanırım onu sinirlendirmiştim. Benden ayrılmak istese bile izin vermedim ve ellerimi yanaklarına yerleştirdim. Mecburen kollarını boynuma saran Jaebum, sadece birkaç saniye karşılık verdi.
Kalbimin hiç bu kadar hızlı attığını düşünmüyordum. İnsanların dediği gibi midemde kelebeklerin uçtuğunu hissediyordum. Aşkın böyle güzel bir duydu olduğunu söyleselerdi, inanın daha önce öperdim onu.
Pa da da da da dam
No spoilers please
Pa da da da da dam
No spoilers please
Soluklanmak için dudaklarımızı ayırdığımda gülerek alnımı onun alnına yasladım. Jaebum dudaklarını bükmüş bana bakıyordu. "Seninle yurtta görüşeceğiz." diye mırıldandı. Dediğini takmadan onun bu sevimli görüşüne kıkırdadım ve dudaklarımı alnına yasladım.
And I love you three thousand
______
Şarkının bağımlısı oldum yalnız ben. Durmadan dinliyorum. Sizde dinleyin. Güzel şarkı. Tamam. Peki. Şey... Görüşürüz... 😃😃?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
real & fake
FanfictionLim Jaebeom ve Wang Jackson'ın hakkında çıkan söylentilerin gerçekliği sorgulanıyordu.