#
"Lan oğlum, salak salak konuşma benimle! Gebertirim seni!"
"Kes be, kes! Geldiğinden beri hiçbir halta yaramadın zaten!"
"Öyle mi beyefendi? Gideyim ben o zaman!"
"Defol git lan! Seninle mi uğraşacağım!?"
"Adama bak lan! İyilik de yaramıyor! Senin için buraya gelip sana yardım etmek isteyende kabahat!"
"Kapı orada, çıkıp gidebilirsin. Böylece ortamdaki gereksiz varlığın sona erer!"
Yaklaşık yarım saattir Eren ve Çağlar'ın kavgasını dinliyorduk. Kış bizi, Tanem'in doğum günü hediyesini konuşmak için çağırmıştı. Bize yardım etmek için Tanem'in en yakın arkadaşları Sinan ve Deniz de gelmişti. Ama Eren ve Çağlar'ın kavgası yüzünden sesleri bile çıkmıyordu. Bir ara Sinan araya girip kavgayı durdurmak istemişti ama Çağlar'ın öfkesinden nasibini almıştı. Ben ve Kış ise onların kavgalarına alıştığımız için birkaç dakika sonra gerçekleşecek olan barışmalarını bekliyorduk. Bu seferki kavgaları biraz uzun sürmüştü. Ne için kavga ettiklerini hatırlamıyorum bile.
"Gereksiz varlığım mı!? İşin düşünce koşa koşa gelirsin ama kapıma!"
"Oğlum, ben bu saatten sonra senin bulunduğun semte bile uğramam!"
Atıp tutuyorlardı işte. Aynı semtte otururken nasıl aynı semte uğramayabilirdi. Yine de biraz abartıyorlardı. Kış umursamaz bir şekilde telefonuyla ilgilenirken; ben, biraz daha böyle devam ederlerse dayanamayacaktım. Diğer yandan Ece'nin gözleri sulanmaya başlamıştı. Ağabeyi ve sevdiği çocuk böyle kavga ederken ağlaması gayet normaldi. Sinan, Çağlar'ın ona kızmasının ardından süt dökmüş kedi gibiydi. Deniz ise geldiğinden beri ağzını açmamıştı. Gözleri bir Eren'e bir Çağlar'a gidip geliyordu. Bir şey söylemek istiyor gibiydi ama sanırım utandığı için söylemiyordu. Zaten utangaç olduğu için ya yanakları kırmızı gezerdi ya da başı eğik. Şimdiye kadar ağzından 'hoşgeldiniz' dışında pek bir şey çıkmamıştı.
"Uğrama lan, uğrama! Mümkünse gözüme bile gözükme!"
"Ne gözükeceğim be gözüne!? Bir daha seninle- "
"Ya yeter artık! Kavga etmeyin!"
Ve işte bir baba yiğit bu manasız kavgaya son vermişti. Ortamda çıt bile çıkmıyordu. Çünkü bahsi geçen baba yiğit Deniz'di. Kendi ağabeyi dahil hiçbirimiz ondan ne konuşmasını bekliyorduk ne de bu kadar yüksek sesle konuşmasını. Sanırım kendisi de beklemiyor olacaktı ki; yanakları domates gibi olmuştu. Yine de cahil cesareti gibi bir cesaretle konuşmasını sürdürüyordu. Tabii tam olarak cahil cesareti değildi. Koskoca okul birincisinin cahil cesareti nasıl olsundu?
"Geldiğimizden beri saçma sapan bir nedenden ötürü kavga ediyorsunuz. Şu an sorsam nedenini bile hatırlamazsınız."
Sözlerinin haklılığıyla ikisi de başını eğmişti. Vallaha kız haklıydı; ben bile onların yerine utanıyordum. Yani belki...
"Kaç yıllık arkadaşlarsınız; kırk yıllık kan davalı adamlar gibi davranıyorsunuz. Hadi arkadaşlığınıza saygınız yok; bu kızın kardeşinin ve..."
Deniz bir süre duraklayıp yine devam etti. Ne diyecektin al yanak? Sevdiği çocuk?
"Kardeşinin ve arkadaşının, hatırlamadığı bir nedenden dolayı kedi köpek bile kavga etmesine üzüldüğünü görmüyor musunuz?"
Eren ve Çağlar'ın gözleri Ece'ye yönelmişti. O sırada Ece gözünden akan bir damla yaşı sildi. Eren kardeşinin yanına gidip elini omzuna koydu.
"Tamam, ağlama. Kavga etmiyoruz artık biz."
Ece kafasını sallayıp gülümsedi. Eren yeniden ayağa kalkıp Çağlar'ın yanına gitti. Öylece karşısında dikildi. Bir iki saniye sonra ikisi de kahkahalarla gülerek birbirine sarıldı. Klasik bir özür faslından sonra biraz önce sinirle kalktıkları koltuğa yeniden oturdular.
Kimsenin ne yaşadığından haberi yoktu. Herkes maldı adeta. Sinan ve Deniz hariç. Koskoca okul birincisi ve ikincisine mal demek şanımıza yakışmazdı. Yiğiti öldürür hakkını yemezdik. Yani kısmen...
"Senden de özür dileriz kardeşim. Sinirden ne dediğimizi mi biliyoruz?"
Çağlar'ın Sinan'a söyledikleriyle Sinan'ın yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Zaten hep sırıtarak geziyordu şerefsiz. Sanırsın hiç derdi yok...
"Vallaha ben Deniz'den hiç böyle bir çıkış beklemiyordum. Hala şoklardayım."
Eren'in söylediğine Deniz hariç herkes gülmüştü. O ise utancından yüzünü yerden kaldıramıyordu. Ece onun utandığını anlamıştı. Bunu konuyu değiştirmeye çalışmasından anlayabiliyorduk.
"Şokunu bir kenara bırakıp almak için delirdiğin o hediyeye mi yönelsen?"
Eren, aklına hala karar veremediği hediye gelince yine umutsuzca saçlarını çekiştirmeye başladı.
"Yöneliyorum ama hala bir fikrim yok."
"En sevdiği filmin CD'sini alabilirsin."
Sinan'ın söylediği fikir Eren'in hoşuna gitmişti. Aslında güzel fikirdi. En azından Çağlar'ın fikirlerinden iyiydi.
"Hayır, alamaz."
Ve Eren'in sevincine balta vuran yine bir baba yiğitti. Ve o baba yiğit aynı baba yiğitti.
"Niye almaz ki?"
Ece'nin merakla sorduğu soru bizim de merak ettiğimiz soruydu. Ya da cevaptı. Neyse neydi işte.
"Başka birisi aldı çünkü."
Sinan yerinde doğrulup kaşlarını çatarak Deniz'e baktı.
"Kim aldı? Gidip dövelim."
Deniz ona 'ne dediğini biliyor musun lan mal herif' der gibi bakıyordu. Ah pardon... 'Sizin ne dediğiniz hakkında bir fikriniz var mı beyefendi' der gibi bakıyordu.
"Artemis aldı."
"Yok ebenin kıymalı böreği! Koskoca mitolojik tanrı bile kalkmış kıza hediye almış. Ne geniş bir arkadaş çevresi bu!? Olimpos'a kadar uzanıyor."
Deniz, Sinan ve Ece; Eren'in sözlerine gülerken, Kış ve Çağlar büyük ihtimalle Eren'in Olimpos'u bilmesine şaşırıyordu. Ben ise ilk defa Deniz'in güldüğünü görüyordum. Güz'ün dediği gibi: Ne güzel gülmüştü öyle sıcak sıcak...
Ben bunları düşünürken telefonuma mesaj gelmişti. Gelen mesajın kimden geldiğini tahmin edebiliyordum. Ve bu benim içimi acıtıyordu.
Güz: Hey, Yaz'ım!
Güz: Ne yapıyorsun?
#
Çok şükür bu gece de yedik kafayı. Elhamdülillah.
![](https://img.wattpad.com/cover/211585229-288-k84330.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz ile Güz • texting •
ContoGüz: Beni biraz sevsen diyorum... Ayaz: Şu an meşgulüm. Ayaz: Belki sonra...