Burak'tan
Az sonra ameliyathanenin kapısı açıldı. İçeriden Ada'mın doktoru çıktı.
"Doktor Bey durumu nasıl, iyileşecek mi?"
"Şu an durumu gayet iyi gözüküyor. Sadece dikişleri açılmış. Kendini biraz zorlamış galiba siz gördünüz mü öyle bir durum?"
"Hayır görmedim zaten uyuyorduk, yani gerisini bilmiyorum."
"Peki. Şu an hastayı yormamamız gerek. Birazdan tekrar odaya alınacak. Endişelenecek bir durum yok. Sadece kendini yormayıp dinlenmesi gerekiyor. Kontrollerden sonra durumu iyiye giderse iki güne kalmaz taburcu ederiz. Geçmiş olsun."
"Teşekkürler doktor bey."
"Rica ederim, görevimiz. Tekrar geçmiş olsun."
Bu harika bir haberdi. Nihayet iyileşecek, onu evime götürecektim. Doktorun söyledikleri aklıma takıldı. Ada'nın kendini zorladığı bir ana denk gelmemiştim. Sanırım ben uyurken ayağa kalkmaya çalışmış olabilir. Ah Ada...
Ama daha büyük bir sorun vardı. Ada'nın babası buraya geliyordu. Evet bu işi de kısa sürede halletmem gerekiyordu. Aycan teyze ile olan konuşmamızdan beri düşünüyordum ama henüz bir çıkış yolu bulabilmiş değildim. Serdar Amca yola çıkmıştı bile. Her şey için çok geçti.
Telefonum çalıyordu. Arayan Serdar Amcaydı. Hiç bekletmeden derin bir nefes alıp telefonu açtım.
"Alo oğlum, ben Serdar amcan."
"Buyur Serdar Amca iyi misin, sesin kötü geliyor?"
"Oğlum yoğun kar yağışından dolayı otobüs seyahatleri iki günlüğüne ertelendi. Ben şimdi İstanbul'a dönüyorum. İki, bilemedin üç güne orada olurum."
"Çok üzgünüm Serdar Amca biz de sizi bekliyorduk." Çok mutluyum Serdar amca...
"Hadi yavrum görüşürüz."
"Görüşürüz."
Telefon kapanır kapanmaz ufak bir kahkaha attım. İşte bu kadar. Bu iş de hallolduğuna göre artık Ada'nın yanına gidebilirdim. Hemen kaldığı odaya geçtim. Yanındaki koltuğa oturdum.
Nasıl bu kadar güzeldi. Aklım almıyordu. İzlemelere doyamıyordum. Kahverengi saçları omzuna düşmüş, kirpikleri belirgin bir şekilde teker teker ayrılmış, minik burnu tüm tatlılığıyla öylece duruyor, hafif dolgun dudakları tıpkı son öptüğüm gibi hala ihtişamını koruyor, tüm mükemmelliğiyle karşımda savunmasızca uyuyor. Canım sevdiğim...
Mert içeriye elinde bir tost ve bir kahveyle geldi.
"Al ye şunları. Kız uyandığında seni böyle görürse aşık olmaktan vazgeçer. İyice kurudun. Hadi itiraz istemiyorum. Git, getirdiğimiz kıyafetleri giyin seni burada bekliyorum bunları yiyeceksin!"
"Emredersiniz Mert Bey!"
Dedikten sonra kıyafetlerimi odanın içindeki küçük lavaboda değiştirdim ve içeriye Eslemlerin yanına doğru gittim. Az önce kalktığım yerime tekrar oturdum. Saçlarımı parmaklarımın arasına alıp hafifçe dağıttım. Bu hareket beni rahatlatıyordu. Mert ve Eslem de karşı koltuklarda oturuyorlardı. Onlar Ada'nın solunda ben ise sağındaydım.
Mert bana döndü,
"Kardeşim o saç hareketini bir daha yaparsan sana çok pis düşerim haberin olsun. Oğlum o neydi öyle? Sarı saçlım... Şu yatan gariban kıza acıdım şu an. Birlikte yolda yürüseniz kızların %70'i peşinde. Kızı kıskançlık krizine sokarsın sen. Yemin ederim kız olsam sana yavşardım Burak."
