why am i like this?

688 98 54
                                    

Soğuk dört tarafımı sarmışken ellerimdeki ağrı ve bedenimde hissettiğim çıplaklık hissiyle araladım gözlerimi. Tanrı'nın yasaklarını bu denli çok çiğnediğim için kesinlikle cezam asla çeksem de bitmeyecek kadar artmıştı. Sızlayan kollarımı bedenime sardım kendimi gizlemek için. Çıplak olmadığımı biliyordum ama... Üşüyordum.

En son hatırladığım şey kıpkırmızı parıldayan bir çift hareydi. O gözler içimdeki ateşle harlanan korkuyu arttırıyor ve kelimelerimi boğazıma diziyordu.

Benliğim yavaştan korkuyla sarmalanmaya başladığında etrafıma bakındım. Karanlıktı... Şaşırmamıştım. Kovulduğumdan beri yaşadığım bu hayat sadece karanlıktan ibaretti. Aldığım nefes yapay ciğerlerime dolarken bana yaşamdan almam gereken zevki vermek yerine sadece acı veriyordu. Acı... Tanrı'm da zaten bu yüzden kovmamış mıydı beni? Acı çekmem için...

Tepeden sızan ufak tefek ışıklar gözüme çarptığında gözle görülemeyen bu odayı aydınlatmaya yetmediği için kendimi koruyamamama bir kez daha lanet ettim.

Cılız bedenim ve her an incinmekten korkan kalbim çaresizliğimin başıydı.

Benliğimi sarmalayan korku işte bu yüzden büyüyordu ya.

Dirseklerim üzerinde doğrulduğum esnada zincir sesleri doldurdu bulunduğum odayı. Bu sesler... Sürgün edilmeden önce kanatlarım alınırken duyduğum seslerdi.

Yanaklarım ıslanmaya başladığında doğruluğunu kendime yediremediğim için ellerimi kaldırdım ve bileklerime dokundum. Soğuk demirlerde gezinen parmaklarım üşürken biraz geriye gittim ve sırtımı duvar olduğunu düşündüğüm yere yasladım. Gerçekten en başa mı dönmüştüm?

Soğuktu... Bedenimdeki ince paçavra yüzünden çok net hissediyordum bunu.

Nerede olduğuma dair en ufak fikrim yoktu ve korku tüm varlığımı en sonunda ele geçirmişti. Tek yapabileceğim sessiz kalmak ve kanatlarım alınırken ki acıyı tekrar hissetmemeyi ummaktı.

"Üşüyor musun?"

Peki ya... Tanrı'nın gerçekten nefret ettiği kuluysam olanlar karşısında ne tepki vermem gerekecekti?

Kulağıma tanıdık gelen o sesi duyduğumda başımı sesin geldiği yere doğru çevirdim. Çok geçmeden yanağımda hissettiğim sıcaklık sertçe yutkunmama sebep olmuştu. Bu daha çok hissetmek istediğim bir sıcaklıktı fakat ani hissetmem yüzünden gerilmiştim.

Tanrı şeytanları yaratırken onlara büyük özen göstermişti. Bizleri soktuğu sınav için biçinmiş kaftanlardı ve ben muhtemelen bir insan gibi davranan şeytana aşık olmuştum. Namjoon'u yeryüzünde bulamamamın sebebi bu olmalıydı değil mi? O... Bir şeytandı. Yoksa yollarımızın kesişmemesi imkansızdı.

"Ağlıyor musun gerçekten? Ah şimdi olmaz Yoongi. Daha eğlenmeye başlamadık."

Bir gürültü koptu boş ve soğuk odada. Saçlarımın ensemden uzaklaştığını ve tenime çarpan sıcak havayı net bir şekilde hissederken zincirlerin verdiği ağırlığa aldırış etmeden kollarımı kaldırıp önüme siper ettim.

Gülme sesleri ile birlikte ısının arttığını hissetmem beni rahatlatmak yerine ürkütmüştü. Zar zor araladığım gözlerimin önünde beliren bedenin sahibi oydu.

Üzerinde herhangi bir şey yoktu ve sırtındaki iki uzun çizgi yutkunmama sebep olmuştu. Bizler kovulduktan sonra güçlerimizi kaybederdik. Şeytanların tam tersi olduğunu... Bilmiyordum.

"Ateşten korkuyor musun Yoongi?"

Elini ateşe sokarak yüzündeki o psikopat gülümseme ile doğrudan bana baktı. Duvara biraz daha sindim. Kaçmak, uzaklaşmak istiyordum. Evimi çok özlemiştim...

all because of heaven : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin