bölüm1

2.7K 54 5
                                    

     En büyük yaralar ruhunda açılır insanın...

    Ürkek adımlarını sıklaştırdı Hana; yırtık elbiseleri, ıslak saçları, kir pas içindeki vücudu ve dayaktan morarmış suratı onu tanınmayacak hale getirmişti. Ne anası vardı yanında ne babası ne de kardeşleri… Çaresizliğin bıçak gibi keskin, havanın ayazı kadar iç titretici olduğunu bilmezdi önceleri. Değiş tokuş yapılalı tam on dakika olmuştu. Sonunda çetniklerin elinden kurtulmuş özgürlüğüne kavuşmuştu. Boşnak esirlere karşılık Sırp esirler... Özgürlüğüne kavuşmuştu kavuşmasına ancak ailesi yanında değildi, ayrıca uğradığı hakaretler, sayısız tecavüz benliğini yok etmiş, kendini değersiz, çaresiz, yalnız ve en çokta kirli hissettiriyordu. O şeref yoksunu Sırp köpeklerinin eğlencesi olmuş, çirkin emellerini Hana’nın bedeni üzerinde tatmin etmeleri kızın ruhunda hiç kapanmayacak yaralar açmıştı. Bir daha eskisi gibi olabilir miydi tam bir muammaydı hepsi…

***

 Gözlerini açtığında bir yatakta yatıyordu Hana, lambanın sarı titrek ışığı odayı aydınlatmaya yetmiyordu. Baş ucunda bir komidin; üzerinde de ince eski bir kitap vardı, kitaba uzanmaya çalışırken yanında duran sürahiyi yere devirdi, anında içeri bir hemşire girdi.

‘’Kako si?’’ (İyi misin?) diye sordu endişeyle,

‘’Dobro sam.’’ (İyiyim)

Hemşire yerdeki kırılan sürahiyi görünce dışarıya çıktı ve elinde bir bardak su ile geri döndü.

‘’İnterni.’’ (İç) Hemşirenin elinden suyu aldı ve yavaşça içti Hana.

‘’Hvala vam.’’ (Teşekkür ederim.) Kızı yavaşça yatağına geri yatırdı ve odadan çıktı. Yarım yamalak Boşnakçası olduğu için fazla konuşmamaya çalıştı Hana. Ne de olsa babası Türktü ve Türkiye’de yaşadıkları için Boşnakçayı az biliyordu. Ninesi ve dedesini ziyarete geldikleri Sarayova’dan bir daha çıkamamışlardı. Sırpların Bosna Hersek’in bağımsızlığını tanımaması ve Müslüman Boşnaklarla Hırvatları topraktan atmaya çalışmaları katliama dönüşmüştü. Sırplar önüne gelen herkesi öldürmüş, sayısız kadına tecavüz etmiş, onlarca babayı evlatlarının gözü önünde kurşuna dizmiş ve yine onlarca çocuğa işkence etmişlerdi. Bir millet nasıl olur da bu kadar barbar, bu kadar gözü dönmüş olabilirdi? İnsanın içinde Allah korkusu olmayınca böyle oluyordu demek ki. Sırplar önce Bosna halkına ambargo koymuş, onları sefillik içinde bırakmıştı. Ne yiyecek bir şey bulabiliyorlar ne de dışarı adımlarını atabiliyorlardı. İlk bir ay Hana’nın ninesi ve dedesinin evinde açlık ve sefillik içinde geçmişti. Evde olanlar tükenmek üzereydi ve hiçbir çıkış yolu bulamıyorlardı. Zaten dışarıda da Sırp militanlarından başka dolaşan yoktu zira gördüklerini oracıkta öldürüyorlardı. Militanlar bazen de önce soru soruyorlar bir bahane ile öldürüyorlardı veyahut gördükleri kadınsa tecavüz edip öldürüyorlardı. Bu kadar cani bu kadar bedbahttılar. Derken bir ay sonra evlerini bastı Çetnikler. Bir mayıs günü olmasına rağmen kuşlar cıvıldamıyordu semada ve tüm dünya bu katliamı seyrediyordu kuşkusuz. Avrupa’nın göbeğinde böyle bir katliama hiç kimse dur demiyordu. Kapıyı babası açmıştı ve açar açmaz yakasından yakalanıp yere fırlatıldı. Tam ardında Hana duruyordu ve onu da aynı şekilde babasının yanına fırlattılar. İçerden dizleri tam tutmayan ninesini ayaklarından sürükleyerek dışarı çıkardılar ve ‘’ Beskoristan. Ubiti!’’ ( İşe yaramaz, Öldür!) dediği duyuldu bir Çetnik’in. Ardından bir el silah sesi. Ninesini vurmuşlardı Hana’nın. Annesi koşarak atladı anasının üstüne ve ağlamaya başladı.

‘’Majka! Majkaaa! Molim te, Molim odgovarajući! ( Anne!, Anneee! Lütfen, lütfen uyan!)

Abisi ve diğer oğlan kardeşi de dışarı çıkarılmış, dedesini de babasıyla Hana’nın yanına sürüklemişlerdi. Bir Çetnik’in eli Hana’nın annesinin saçlarını çekmeye başladı o sırada abisi koşarak Çetnik’in kafasına bir taşla vurdu ve Çetnik olduğu gibi yere yığıldı. Bunu gören diğer Çetnikler abisini öldüresiye dövdüler. Hiç kimsenin elinden hiçbir şey gelmiyordu. Hana’nın küçük erkek kardeşi Ahmed, ablasının yanına sokulmuş, korkudan ağlıyordu. Tarık'ı dövdükten sonra öldüğüne emin olmak için nabzını kontrol ettiler. Atmıyordu! Abisi de ölmüştü Hana’nın. Yüreği paramparçaydı, hem ninesini kaybetmişti dakikalar içinde hem de canından çok sevdiği biricik abisini. Çetnikler babasını ve dedesini ite kaka kaldırıp yürütmeye başladılar. Bu sırada babaları onlara bağırıyordu.

‘’ Sizi bulacağım kızım! Sizi bırakmayacağım bu haydutların eline!''

 ''La tahzen! İnnallahe meana!( Üzülme! Allah bizimle beraberdir! ) olmuştu babalarının son sözü.

HANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin