Bölüm 20

224 15 4
                                    

Not: Arkadaşlar arada yorum yapsanız diyorum :) Okuyanlar da beğense diyorum :)) Vallahi iyi mi gidiyor kötü mü gidiyor kurgu anlayamıyorum... İnşallah beğenirsiniz:) Keyifli okumalar hepinize=) Bir de bir süre sonra yeni bir hikaye yayımlamayı düşünüyorum; bekleme de olun :))) -Fatmanur


**


Hastaneye vardığımızda Ceyhun'un ailesinin ve arkadaşlarının orada olduğunu gördüm. Herkesten geç öğrenmiş olmak canımı daha sıkmıştı. Göz yaşlarım benim iznimi almadan pervazısca akıyorlardı, ne kadar hakim olmaya çalışsam da olamıyordum. Canımın diğer yarısı yaşama tutunmaya çalışıyordu, yaşam savaşı veriyordu. Ben ise burada elim kolum bağlı iyi bir haber bekliyordum. Ettiğim dualardan başka ne yapabileceğim bir şeyim vardı ne de Allah'tan başka sığınacak limanım...

'' Hana iyi misin abim?''

''Hayır.'' Kimseyle konuşacak halim yoktu. Yerimden kalkacak mecalim yoktu. Aslında benim dudaklarımı kıpırdatacak gücüm bile yoktu. İçimde olan azıcık yaşam enerjim de vakumlanıp başka bir diyara postalanmıştı sanki.

'' İstersen eve git sen bak he...''

''Hayır!'' Sert bir yüzle abime baktım. Son zamanlarda ne doğru düzgün Ceyhun'u görebilmiştim ne de sesini duyabilmiştim. Neden sonra öğreniyordum ki ''Ceyhun vurulmuş!''. Ceyhun için ne kadar üzgünsem abime de o kadar kızgındım. Başka bir şey demeden yanımdan kalktı. Biliyordum ki o da en az benim kadar üzgündü. Ve beklemekten başka çıkış yolumuz yoktu.

**

Bugün hastanede beşinci günümüz. Günümüz diyordum çünkü ben, Ceyhun'un ailesi, abim ve Barış ta beş gündür hastanedeydik. Ceyhun'un hastaneden tanıdıkları ve hocaları da zaman zaman gelip durumunu yokluyorlardı. Ameliyatı alanında başarılı bir doktor yapmıştı ama onun da hünerleri bir yere kadardı. Abim üstümü değiştirmem için kıyafet getirmese hiç değiştirmezdim. Neyse ki hala yaşamaya devam eden birileri vardı. Bir şeyler yemem için zorla kafeteryaya sürüklenmiştim abim tarafından; elinde sandviçlerle geri dönmesi beş dakikasını almıştı. Mideme dört gündür hiçbir şey girmemişti. Sadece su içiyordum. Sandviçten bir ısırık aldım; ciddi ciddi boğazımdan geçmiyordu. Tat alamıyordum. En son böyle olduğumda Bosna'da esirdim. Bosna aklıma gelince birden irkildim ve gözlerimi yumdum. Gözlerimi yumunca da bir ekmeği 15 kişi bölüşmeye çalıştığımız zamanlar aklıma geldi ve direk geri açtım gözlerimi.

'' Hana iyi misin? Canım korkutuyorsun beni!'' Abim elindeki suyu bana uzatmıştı. Bütün şişeyi bir dikişte bitirdim. Lavaboya gitmek için izin istedim ve kalktım. Lavaboya girdiğimde artık gözyaşlarımı tutamıyordum. Kendimi tuvaletin birine kilitledim ve deli gibi ağladım. Kendimi susturmaya da çalışmıyordum artık. Unutacak bir şey yoktu. Sevdiğim, canım uyanmıyordu! İçimde haykıranları ehlileştirip dışarı çıktığımda Ceyhun'un buğulu gözlü annesiyle karşılaştım. Kısa dalgalı saçları, güzel mavi gözleri vardı annesinin. O güzel gözlerinin annesinden aldığını anlamış oldum. Ben kırmızı suratım ve kanlı gözlerimle diyecek bir şey bulamayınca annesi söze girdi,

''Kızım sen Hana'sın değil mi?''

'' Evet.'' Dedim ve usulca başımı eğdim. Yanıma geldi ve çenemden tutup yukarı kaldırdı yüzümü yavaşça.

'' Güzel kızım. Sen de çok helak oldun. Biraz git dinlen istersen.''

''Hayır teyzecim ben iyiyim böyle. O uyanana kadar burada bekleyeceğim.''

'' Ceyhun'un seni neden bu kadar çok sevdiğini bana beş günde gösterdin kızım. Allah senden razı olsun!''

'' Sizden de teyzecim.'' Ceyhun'un annesi bana sarıldığında içim titredi. Yarılı bir anneyi teselli etmek o kadar zordu ki. Evladıydı söz konusu olan... Birbirimizden ayrıldığımızda annesi '' Hadi gidelim.'' Diyerek beni lavabodan çıkardı. Beraber yoğun bakım ünitesine doğru yol aldık. Günlerdir yanına girmemiz yasaktı. Ama artık izin veriyorlardı. Önce ailesi girdi sonra abim. Şimdi ise ben girecektim. Üzerime giymem gereken poşetimsi şeyleri giydikten sonra odaya girdim. Onu öyle yatakta bir başına uzanmış görünce tekrardan ağlayasım geldi ama tuttum kendimi. Negatif enerjimi Ceyhun'a yollamak istemiyordum. Sanki uyuyor gibiydi ama biliyordum ki uyumuyordu...Bunun tarifi o kadar zor ki... Sevdiğin insanın öylece bir bitki yatıyor oluşu o kadar zor ki... Ne zaman uyanacağını bilmemek o kadar zor ki... Bir daha asla uyanamayacak olma ihtimalini düşünmek ise çıldırtıcı! Yavaş yavaş yanına doğru ilerledim yanı başına oturdum. Avuçlarımın içine ellerini aldım. Ne sıcaktı ne soğuktular...

HANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin