Bölüm 5

601 23 1
                                    

22 Eylül 1996 MUĞLA

   ‘’Ahh! Yine başlıyor berbat bir güz dönemi.’’ Sinirle çıktı ağzından bu sözler Ceyhun’un. Okulu daha doğrusu, üniversiteyi sevdiği pek söylenemezdi. Sınava ilk girdiğinde kazanamadığı tıp fakültesini ikinci girişinde kazanmış ve dördüncü yılına geçmişti eğitim hayatının. Yaptığı seçimden pişman olmamasına karşın bazen tahammül sınırlarını zorluyordu bu bölüm Ceyhun’un. Latince hastalıklardan, ilaçlardan vb. birçok şey fazla geliyordu zaman zaman. Ama bu bölümün raconu buydu. Üç yıl katlanmıştı ve üç yıl daha sabredecekti. Gönlünde mühendislik olmasına rağmen bu bölümü seçmişti; kanser olan kız kardeşi için. Ceyhun’un üniversiteye girdiği 93 yılı kız kardeşi kanser hastasıydı. 92 yılında nüksetmişti bu hastalık kardeşine. Kardeşi daha 12 yaşındaydı hastalığı başladığında, daha küçücük bir kız çocuğuydu. Şimdi 16 yaşında gelmişti. İlk başta umutlu olmasına rağmen son iki yıl içinde iyice umudunu kaybetmişti; ne doğru düzgün konuşuyor ne de tepki veriyordu. Abisine çok düşkündü hastalıktan önce. Hatta hastalığın ilk yılları da neşesini koruyordu kız kardeşi. Şimdiyse abisine bile tepki vermiyordu. Cemre’yi hayata bağlayan tek şey kitaplardı. Sadece ve sadece kitaplarla konuşuyor, onlarla paylaşıyordu her şeyini. Odası adeta bir hastane odasına dönmüştü. Her yerden sarkan serum kabloları, kalp atışlarını gösteren bir cihaz ve daha adını bilmediği bir sürü mekanizma mevcuttu odasında. Bu durumdan nefret ediyordu Ceyhun. Cemrenin de nefret ettiğini biliyordu. Bu yüzden yaz tatilinde Muğla’ya döner dönmez yaptığı ilk iş Cemre’nin odasını düzenlemek oldu. Odasındaki her şeyi attı kızın ve daha ferah bir mesken haline getirdi. Sadece iki haftada bir kontrollerine götürülüyor, kalan zamanlarda Ceyhun ilgileniyordu kardeşiyle.

‘’Ahh! Yine başlıyor berbat bir güz dönemi.’’ Sinirle çıktı bu sözler ağzından Ceyhun’un.                           

‘’Oğlum napıcan? Gitme istersen?’’ annesi gülüyordu oğlunun bu mızmız hallerine. Sanki 22 yaşında olan Ceyhun gitmiş yerine 5 yaşlarında bir ufaklık gelmişti.

‘’Anne öyle deme. Bunalıyorum İzmir’de. İnansana yahu! Neden gülüyosun?’’ annesinin gülümseyişine Ceyhun’da yarım ağız sırıtarak karşılık verdi. Ve devam etti ‘’ Hem ben güzeller güzelimden ayrı kalmak istemiyorum ki.’’ Yavaşça Cemre’nin yanağını sıktı. Cemre ise nerdeyse belli olmayacak bir gülümseme ile cevap verdi abisine.

‘’Babam ne çabuk çıktı?’’ diye sordu Ceyhun.

‘’Bir müşterisiyle görüşmesi mi ne varmış, aman ne bileyim ben oğlum. ’’

‘’hıııı. Anladım annecim. Kahvaltıya başlayacak mıyız? Yoksa kemiklerimiz midemize biraz daha yapışsın mı?’’ keyifle güldü Ceyhun. Sevdikleriyle uğraşmaya bayılırdı; özellikle annesiyle.

Derken kapı çaldı ve konuşmaları bölündü. Gelen babası değildi. Gelen amcasıydı. Amcasının evi ise Köyceğiz’deydi. Muğla merkeze 45-50 dk sürüyordu Köyceğiz ve amcası öyle çat kapı gelmezdi. Muhtemel mühim bir mesele vardı ortada. Soluk soluğa kalmıştı amcası ve kapıya çok sert vuruyordu.

‘’Amca dur! Kapıyı kıracaksın! Ne oldu böyle hayırdır?’’ dedi Ceyhun. Amcası dalmıştı evin içine.

‘’Tutu…tutukladılar. Tutukladılar. Ka…ka..kardeşimi tutukladılar.’’ Amcası feryad ediyordu resmen.

‘’Kimi tutukladılar? Amca ne diyorsun?’’ Ceyhun ciddileşmiş ve gerilmişti. Cemre de korkuyla olanları izliyordu köşede.

‘’Tolgahan abi ne diyosun nerde Talha? Kocamı neden tutukladılar neler oluyor? Annesi sesini yükseltmiş, endişeyle bunları söylüyordu.

HANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin