Episode 19 - Yaşamak, acı çekmektir

139 9 2
                                    

Kim Seokjin, derin bir nefes vermiş ve sevgilisinin saçları arasına daldırdığı parmaklarını uyuşukça hareket ettirirken kısmen ince sayılabilecek sesiyle konuşmuştu.

"Sence de öyle değil mi Joon?" Başını dayadığı uzun fakat işlevsiz iki bacağın üzerinde mayışmış olan dağınık odaya küçük zayıf bir mırıltı bırakarak onaylamıştı Namjoon büyüğünü. Kapalı tuttuğu gözlerini zorlayarak aralamış fakat tekrar kapanmaları aynı anda gerçekleşmiş, başını kulağının arkasını okşayan hissiyata doğru bilinçsizce iterek bunun ne kadar hoşuna gittiğini belli etmişti. "Beni dinlemiyorsun Joon, haksız mıyım?" Yaşça daha genç olandan tekrar yükselen onaylama Seokjin'in sinirini bozmuş, dudaklarının büzülmesi ve kaşlarının birbirine yaklaşmasına engel olamamıştı.

Namjoon uyuklar hâlde de olsa Seokjin'in ona doğru eğildiğini hissetmiş, daha doğrusu uzun boyundan dolayı beline yaslanan küçüğün kafasını biraz ilerletmek zorunda kalmıştı, rüya âlemine dalmadan önce küçük bir öpücük kazanacağını sanmıştı. Fakat ensesine küçük dokunuşlar yapan dudaklarla huylanmış, huysuz mırıltılar çıkararak kendisini büyüğüne doğru ittirmiş ve olay tam o anda gerçekleşmişti. Seokjin dişlerini tam olarak boynunun arkasına geçirmiş ve acıyla inlemesine sebep olmuştu.

Dudaklarından kaçırdığı şaşkınlık nidasıyla küçük çocuğu andırsa da yetişkin olmasından kaynaklanan bir intikam duygusuyla üzerine eğilmiş olan büyüğün çenesini yakalayarak pembe izler bırakmıştı keskin hatta. Onu bırakması için çenesini kavrayan esmer ellere çabuk çabuk vuruşlar armağan ederken yüksek sesini silahı olarak kullanmaktan çekinmiyor, Namjoon'un kulağının hemen yanında neredeyse çığlığa benzeyen kahkahalar atıyordu.

Eski polisin güçlü kaslarıyla baş edemeyeceği fark edince de son kozunu ortaya koymak zorunda kalmıştı. Yaşadıkları boğuşmanın etkisiyle esmer tenlinin sıyrılan kazağından görünen kaslı karnına baş ve işaret parmağını sıkıştırarak güçlü bir çimdik atmıştı.

Namjoon ise tüm vücuduna yayılan bir şimşek çakması misaliyle hızla tepki vermiş, fakat dengesini korumaya vakti olmadığı için soluk renkli kanepeden aşağı yuvarlanmıştı. Hızlı hızlı alıp verdiği nefesiyle doğrulurken bir yandan da ufak sızıya dönüşen çimdik izini ovalıyor, neredeyse ağlayacak düzeye gelen nişanlısının yüksek perdedeki kahkahalarını gıcık oluyordu. Karnına dokunulduğunda verdiği ani tepkilerden oldukça haberdar olan Seokjin'in bunu her boğuşmadan galip çıkmak için kullanması sinirini bozuyordu. Şekilli karnında oluşan kırmızı-pembe izi içini geçirerek inceledikten sonra ona üstten üstten sırıtarak bakan Seokjin'in gururlu yüzüne dönerek somurtmaya devam etmişti. 

"Çok fazla düşünüyorsun." demişti kanepenin diğer ucuna yerleşirken. Bu söze karşılık büyük olan koyu kahve kâhkülleri arasında kaybolan çekik gözlerini hayret karışmış bir inanmazlıkla aralamış, her sinirlendiğinde olduğu gibi dişleri arasından sıyrılan sıcak nefesinin yerini genişlemiş burun deliklerinden içeri sızan ılık hava doldurarak incelen ses tellerini titreştirmişti. "Nasıl düşünmeyeceğim ya?! Joon acaba sen emniyetten istifa ettiğin sırada adalet duygunu da orada mı bıraktın?"

Eski polis yüz ifadesinin değişmesine mani olamadan irkilmiş, istemsizce öne sarkan dudaklarıyla somurturken buğulu gözlerini büyüğüne çevirmişti. Hacker sözlerinden anında pişman olurken ellerinden destek alarak yeni boyattığı sarı saçları arasındaki mor tutamlarla oyalanan muhbire yaklaşmış, büyüttüğü gözleriyle şirince davranarak küçüğünün gönlünü almaya çalışmıştı. Namjoon'un çekiştirdiği saçlarını esmer parmaklarından kurtararak kendi elleri arasına almış, dudakları yeni kesilerek törpülenmiş tırnakları turlarken "Üzgünüm." diye mırıldanmıştı.

"Ağzımı nasıl tutamadığımı biliyorsun. Kastım o değildi." Seokjin sözünü yarıda bırakırken hâlâ somurtmaya devam eden sevgilisinin ellerini bırakmadan yüzünü boyun girintisine yaklaştırarak çenesini Namjoon'un omzuna yerleştirmişti. "Joonie-Joon'umun kocaman bir kalbi -ve penisi- olduğu için Yoongi'nin davasının öylece kapanmasına göz yumamadığını en iyi ben biliyorum."

Sonlara doğru giderek kısılan sesiyle çocukça konuşması sonlandığında kelimeleri yüzünden küçüğün dudaklarını bastırarak pembeleşen yanaklarını saklamak için yanağını çevirdiğini görmüş, aptalca göründüğünden emin olduğu aşık gülümsemesinin yayılmasına engel olamamıştı. Muhbirin normalde bu kadar çekingen olup iş birbirlerini sevmeye geldiği zaman nasıl susamış bir canavara dönüştüğünü hâlâ anlamdıramıyordu. Sanki utanma duygusunun bir açma-kapama düğmesi varmış da Seokjin üzerindeki kıyafetlerden sırasıyla kurtulmaya başlarken koyulaşan gözleriyle anahtar uykuya dalıyor, yerine içgüdülerinin etkisiyle hırladı hırlayacak olan Namjoon geliyordu. Şehvetle derinleşen sesiyle alayla ismini hecelemesi, yıldızları görmeye yaklaştığında yüzünde oluşan ifade...

Seokjin gergince yutkunurken kasık bölgesindeki kasılmadan kurtulmaya çalışmış, aklında canlanan görüntülerle alt dudağını ısırmaktan kendini alamıştı. Namjoon'un ısınmaya başlayan vücudunun sıcaklığıyla gözleri kapanırken belini saran ellerle tatlı mırıltılar çıkararak sevgilisine daha da yaklaşmış, sırt bölgesini cüretkârca turlayan sağ elin kalçalarına inmesiyle irkilerek esmerin kulağına doğru inlemişti.

---

"Köpeğiz." Seokjin çatlamış sesiyle umutsuzca konuşmuş, yanında tavana bakarak uzanan Namjoon'u dürterek onayını almıştı. "İkimiz de hormonlarına söz geçiremeyen azgın köpekleriz." Ardından yorgunlukla uzandığı yatakta daha da yayılmıştı. Namjoon ise büyüğün beline yerleştirdiği kolunu kullanarak onu kendine çekerek yüzünü saçlarına daldırmıştı.

"Hyung." dedi araya giren sessizlikten sonra muhbir. Yüzünü ter kokan yastığına gömmüş olan hacker ise boğuk bir cevap vermiş, kahverengi rengi saçlarının dağınıklığıyla oyalanan küçüğün devam etmesini beklemişti. "Yarın emniyetteki arkadaşlarımla görüşmeye çalışacağım."

Seokjin irkilerek çıplak üst bedenini sergileyen eski memura dönmüş, şaşkınlıkla açılan gözlerini esmerin yüzünde gezdirirken kendine bir cevap aramıştı. Onun bu çabasını fark eden Namjoon gülümsemiş, "İyi olacağım." diye fısıldamıştı.

"İyi olacağız." diye düzelterek tamamlamıştı onu Seokjin.

----

"Taetae? Sen iyi olduğundan gerçekten ama gerçekten emin misin?" Jungkook endişesi sesine yansırken, sorusunu nazikçe dudakları arasından bırakıvermişti.

Her zamanki gibi hafta sonlarını geçirdikleri malikanelerinin bahçesinde sıralı şezlonglardan birine uzanmış, neredeyse yarısına geldiği kitabınım keyfini çıkarıyorken Taehyung'un ciddi yüz ifadesiyle bir noktaya takılı kaldığını fark ederek endişelenmişti. Taehyung ise sevgilisinin sesiyle kendisine gelmiş, yorgun bir gülümsemeyle iyi olduğunu belirtmişti.

Yalan söylediğini hisseden Jungkook tam itiraz edecekken, Taehyung uzandığı yerden kaslarını esneterek doğrulup öğle yemeğini hazırlayacağını söylerek içeri geçmişti. Söyleyeceği sözler ağzına tıkılırken tek yapabildiği, derin bir iç çekerek sevgilisinin kendisine gelmesini beklemekti. Çünkü çok iyi biliyordu ki, o ne kadar üstüne düşerse üzerine ördüğü tül kabuk o kadar çok kalınlaşacaktı.

----

Yaşamak, acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır.

-Friedrich Nietzsche

#HappyYoongiday

#HappyYoongiday

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Agent | YoonminWhere stories live. Discover now