Episode 8 - Hayat Çizgisi

179 24 7
                                    

Jimin sızlayan koluna lanet okuyarak uyandığında Mark ve Jackson'ın onun için hazırladığı misafir odasındaydı. Dünden kalma anıları aklına bir bir düşerken ikilinin çokta sessiz olmayan kahkahaları doldurmuştu bir kez daha kulaklarını. Her ne kadar fısıltı ve çığlık kadar zıt olsalar da bir şekilde anlaşıyor ve birbirlerinden çok ayrı kalamıyorlardı ve bu, onun bir şekilde kötü hissetmesine sebep oluyordu.

Sıkıntıyla nefes verip ilişkilerini kıskandığını kendine itiraf edemezken mutfaktan geldiğini tahmin ettiği seslere yöneltti yeni atmaya başladığı adımlarını. Bej rengi kapıyı tamamen aralamadan önce duyduğu kahkahaların aslında çiftin kendilerince çıkardıkları küçük bir un savaşı sırasındaki bilinçsiz tepkiler olduğunu gördü. Yüzlerinde gördüğü tamamlanmış ifade kalbinin daha çok kasılmasına yol açarken destek almak için duvara yaslandı.

Titreyen gözlerini kırpıştırarak yaşların süzülmesine engel olmaya çalıştığı halde bir tanesini kaçırmıştı. Deli gibi kıskanmıştı işte. Nasıl kandırabilirdi artık kendisini? O ve Yoongi, o kadar kısa bir vakti beraber geçirebilmişlerdi ki anılarını yokladığında böyle büyük kahkahalar attıkları bir an aklına gelmiyordu. Hayal etmesinin de bir anlamı yoktu.

Hayır diyerek susturdu iç ızdırabını. Onlar vakitlerini sakin geçirmeyi seçmişlerdi. İnişli çıkışlı yaşamlarında zaten sürekli hissettikleri adrenalin ve stresi istememişlerdi beraberken. Evet diyerek onayladı onu işkencesi. Ve sen ona yalan söyledin.

"Chim?" Kendisine seslenildiğini sonunda fark ettiğinde ne zaman yumduğunu bilmediği gözlerini açtı. İçindekileri saklamak için meraklı göstermeye çalıştığı yüz ifadesi vardı üzerinde. Un yüzünden beyazlaşan Jackson'ın endişeli hâli onu gülümsetmeye yetse de burukluğu kalbinde kaynamaya devam ediyordu.

"A-Ah, şimdi uyandım da cilveleşiyorsunuz diye bitmesini bekledim." İki çinlinin yanaklarına hızla pompalanan kan beyaz una rağmen açıkça görünürken utandıkları için attıkları tekmeler Jimin'i es geçmişti. Sonunda kahvaltıya geçip yemeklerini yerken 'Chim ne yapmalı?' Konulu bir konuşma başladığında dokuz numara bundan rahatsız olduğu için çabucak başka bir konuya geçmişlerdi.

"Chimmy, burada kalmanı isterdim bilirsin ama-"

"Sorun değil hyung sizi ben de tehlikeye atmak istemem." Mark sözünün kesilmesini kınıyarak yüzünü buruşturduğunda diğer sarışın atlamıştı hemen.

"Hayır salak. Bugün görev değişikliğimiz var dört ve beş numarayla. O yüzden başka bir eyalete geçeceğiz. Sende onları pek tanımadığın için rahat olmayacağın bir yere gitmeni istemeyiz." Jimin utançla başını eğerken karşısındaki ikiliden kıkırtılar yükseliyordu metal tavana.

"Gerçekten telefonundan başka bir şeye ihtiyacın olmadığından emin misin?" Kahvaltı faslı bitmiş, Jimin Çinli çiftle vedalaşırken sorulmuştu bu soru. Önerdikleri tüm yardım teklifleri reddedildiği için suçlu hissediyor ve tekrar tekrar aynı cümle yöneltiliyordu.

"Jin-hyung çoktan ayarlamıştır benim için bir şeyler o yüzden sorun etmeyin artık." Ufak bir bilek hareketiyle veda edip adımlarının onu nereye götüreceğini bilmeden ilerlerken telefonundan o çok tanıdık numarayı tuşlamıştı bile.

"Hyung, sana yolladığım paramı ve ihtiyacım olan tüm aletlerimi nereye kargolayacağını söylemiş miydin acaba?" Sesini sevimli çıkarmaya çalışarak konuştuğunda karşı taraftan koca bir kahkaha sesi duyulmuştu.

"Sana bir de yardım etmeyecektim. Nereden buldun sen evimi benim?"

----

Bütün bir geceyi düşünmeye ayırmıştı. Gözleri ağlamaktan şişene kadar kendini parçalamış, normalde olsa uyuyarak unutmak isteyeceği halde bunun tam tersini yapmıştı.

Neden mi? Çünkü eski Yoongi olmaya devam ederse şimdiki Jimin'i kaldıramazdı. Eski Min Yoongi kırılgandı. Park Jimin'in şevkatli sözlerine ihtiyaç duyardı. Kavga edemezdi. İnsanlara cevap bile veremezdi ki o. Ürkekti. Küçüğü olmadan çok korkardı.

Ama son dört yılda öğrendiği bir şey vardı. İnsanlar değişirdi. Hemde en imkansız gibi görünen şekilde. O da değişmişti tıpkı Jimin'i gibi. Korkularını yenmişti mesela. Kafeye gelen bin bir çeşit müşteriyle, aldığı haksız şikayetlerle uğraşmayı öğrenmişti.

Değişemeyen tek yönü ise özlemiydi. Geçen her saniye, dakika, saat katlanarak daha da artıyordu. Seviyordu çünkü. Kim olursa olsun, ne yapmışsa yapsın kalbini titrercesine attıracak kadar seviyordu miniğini.

Beklemeliydi belkide. Onun gelmesini beklemeliydi. Uğruna kendisini kandırdığı şeyi tamamlamasına engel olmamalıydı. Belki çok yanlış düşünüyordu ya da yapabileceğinin en iyisi buydu.

Kafası çok karışmıştı. Sadece bir gün öncesindeki kararlılığını yitirmiş, bulamaç olmuş düşüncelerinin içinde kaybolacak kadar hemde. Ne yapmalıydı? Neyi yapmamalıydı?

Daha fazla düşünemezdi. Düşünürse kafayı yerdi ve bu hiç iyi bir çözüm değildi. Süratle neredeyse bir parçası olduğu yataktan kalkmalı ve dışarı çıkmalıydı. Gerisi, kaderin işiydi.

Yapabileceği en hızlı şekilde siyah bir sweatshirt ve en sevdiği yırtık kotunu üzerine geçirdi. Cüzdanı ve telefonu ceplerindeki yerlerini aldığında düşünmeye bir an olsun vakit bırakmayacak şekilde sokakta buldu kendisini. Yönünü insanların en çok geçtiği kalabalık bir cadde belirlediğinde istemsizce gözleri onu arıyordu.

Eğer Jimin'i görürse tüm şüphelerini unutacağını biliyordu çünkü.

Çekik turistler, iş adamları, evsizler, sokak satıcıları... Yorulan gözlerini ovuşturarak dinlendirirken derin bir nefes verdi. Koskoca şehirde karşısına çıkma olasılığı ne kadar yüksek olabilirdi ki?

"Eksilerde belkide." dedi kendisiyle dalga geçerken.

Bir çöplüğe dönen zihni ve küçüğünün unutkan beyni o gün bilmiyorlardı ki, eninde sonunda onlar istese de istemese de hayat çizgileri kesişecekti.

-_-_-

Deli gibi rezil oldum ahahahahahaha

Sevgili minik okuyucularım, IQ adında bir Namjin kurgusu yayımladım hehehe reklam.

Agent | YoonminWhere stories live. Discover now