[Epilogue]Episode 23 - Batan Güneş'in ardındaki, Bizim hikâyemiz

156 6 5
                                    

"Eğer doğduğumuz zaman şansımızı ölçen bir makineye girseydik, şu güne kadar hayatta kalmış tüm insanlığın yaklaşık ne kadarı hayatta olurdu?

Anneler, babalar çocuklarından şansız oldukları için vaz geçer miydi?

Ya da bir anne, bebeğinin doğduktan bir kaç ay sonra kaçırılacağını ve buna engel olamayacağını bilse bile yine de yavrusunu hayatta tutar mıydı?

İnsan, kaderini görebilse fakat ona mutlak anlamda hükmedemeyeceğinin de yine farkında olsa yaşamaya devam eder miydi?

Sevgi dolu bir ailede başarılı bir insana dönüşmek üzere büyüyen bir çocukla, molozların altına korkuyla saklanan başka bir çocuğun farkı ne olabilirdi ki? Ten renkleri mi? Yoksa dinleri mi? Ya da doğdukları coğrafya mı?

Şimdi de sabah haberleriyle-..."

"Sabah sabah niye boş yapıyor bu radyo?" Park Jimin, kaşlarını çatarak yüzünü ekşitmiş ve sevgilisinin sakince kafeyi açılışa hazırlarken dinlediği radyonun sesini sonuna kadar kısmıştı. Bir kaç saniye anlamsızca parmaklarını küçük boyutlu radyonun üzerinde beklettikten sonra ona seslenen Yoongi'ye dönerek uzattığı toz bezini almıştı.

Jimin kenara çekilmiş yuvarlak masaları yerlerine yerleştirip üzerlerindeki olası tozları temizlerken, Yoongi yeri paspaslamayı bitirerek rengi koyulaşmış kovayı ve paspası arka odaya taşıyordu.

Geri döndüğünde, Jimin büyüğünün durgunlaşmış hâlini fark etmiş ve düşüncelerine dalmış bir şekilde önündeki kahverengi masaya çarpmak üzere olan Yoongi'yi omuzlarından yakalayarak durdurmuştu.

"Jimin-ah." demişti sakince büyüğü, hâlâ kahverengi masaya neredeyse çarpmak üzere olduğunu fark etmeden. Jimin ise sevgilisini kendisine doğru çekmiş, omuzlarının üzerinden geçirdiği kollarıyla birleştirdiği bedenlerine gülümseyip Yoongi'nin gömleğinin yakaları üzerinden dudaklarını ensesine bastırmıştı. "Efendim hyungie."

Kafe sahibi küçüğün çocuklaştırarak oyuncu bir şekilde çıkardığı sesi sebebiyle hafifçe gülümsemiş, Jimin'in kollarını bollaştırmasıyla arkasını dönmüştü. Sevgilisini belinden yakalayarak bedenlerini tekrar birleştirmiş, burnunu Jimin'n boyun girintisine saklarken sesli bir şekilde iç çekmişti. "Keşke radyoyu açmasaydık."

Jimin, büyüğün o iki dakikalık saçma konuşmadan etkileneceğini hiç düşünmediğinden şaşkınlıkla ağzı açık, bir süre kalakalmıştı. Sonunda bir cevap vermesi gerektiğini anladığında ilk önce sesli bir şekilde iç geçirmiş, ardından "Neden canını bu kadar sıktı o aptal radyo?" demişti nazikçe. Yoongi'nin dışarıdan sessiz ve olgun gözükmesine karşın içten içe ilgiye aç ve çocuksu bir alınganlığa sahip olduğu gerçeği bir kez daha Jimin'in zihninde yankılanırken eski ajan alt dudağını ısırmıştı.

Hafifçe yorulduğu için kızarmış yanakları, alnındaki teri sildiği sırada dağılmış kahkülleri, dirseklerine kadar çekiştirerek kıvırdığı gömleğinden sıyrılan Min Yoongi'nin teni Park Jimin'in göz bebeklerinin kararmasına; diliyle ısırdığı pembe dudağını yalamasına sebep olmuştu. Eğer büyüğü şimdi onu görseydi büyük ihtimalle aklının sürekli kasıklarında olmasından şikâyetçi olurdu. Fakat ne yapabilirdi ki? Yoongi gibi bir güzellik ondan sevgi beklerken aklına sürekli sevgilisinin zevkten sulanmış gözleriyle kendisine baktığını resmetmekten kendini alıkoyamıyordu sadece.

"Bilmiyorum." Siyah saçlarının rengi gittikçe açılıp asıl hâli olan koyu kahveye bürünmeye başlayan Yoongi, sessizce mırıldanarak konuşmuştu. Yaşça küçük olanın boyun girintisindeki kendisine has kokusunu gizlice aldığı derin nefeslerle ciğerlerine yollarken omuzları üstündeki kolların ağırlığı kaybolmuş, şaşkınca başını yaslandığı yerden kaldırdığında kendini Jimin'in kucağında bulmuştu.

Agent | YoonminWhere stories live. Discover now