Episode 6 - Otel

216 30 11
                                    

Jimin, önceden hazırlatmış olduğu odasına girdiğinde alışık olduğu yüksek duvarlar yerine dar ve loş bir koridor karşıladı kendisini. Kartlı kapı arkasından kilitlenirken koridoru geçip küçük odasını göz ucuyla taramıştı.

Işığı engelleyen gri perdeli pencerenin altına dayanmış olan açık ahşap rengi dolap dışında pek bir mobilya yoktu. Perde gibi griye boyanmış duvarlar, beyaz bir yatak ve banyoya açıldığını düşündüğü yatakla aynı renk kapı hariç boş olduğu söylenebilirdi.

Dolabın yanındaki yatağına zihnen yorgun bedenini bırakırken valizini nereye fırlattığına dikkat etmemişti. Küçük alanlardan oldum olası nefret ettiği için şimdiden ferah ve geniş evini özlemişti.

Bir kaç saat uyuyup dinç bir şekilde gününe devam etmek istediğinden hızla üzerine rahat bir şeyler geçirdi. Göz kapaklarını birbirleriyle buluşturduğu gibi uyku onu yumuşak kollarına almıştı.

Gözlerini açtığında ilk fark ettiği, deliler gibi birisinin kapısını yumrukladığı olmuştu. Henüz yeni uyandığı için mayışmış bedenini esneyerek açarken daha sesli bir şekilde çalınmaya başlanan kapıya yaklaşmıştı. Delikten kim olduğunu anlamaya çalıştığı kişi aniden konuştuğunda irkilmişti.

"Oda servisi efendim." Kıkırdamayla karışık vurgulanan son kelime ve bir çalışana göre fazla kaba davranışları kaşlarının çatılmasına sebep olurken yanlış bir şeyler olduğunu sezmişti. Sessizce gerilerken ahşap kapının zorlanma sesleri hızını arttırmıştı. Valizini öylece bırakarak telefonunu kaptığı gibi ilk katta olmasının avantajıyla pencereden toprak zemine attı kendisini. Düşen cam kırıklarını umursamadan yapabileceği en hızlı şekilde otelinden uzaklaştığı sırada duyduğu tanıdık kükreme benzeri patlama sesi yayılırken son anda bir ağacın arkasına geçebilmişti.

Koluna saplanan acı, sakinliğini kaybetmesine neden olurken istediği oyuncak alınmamış küçük bir çocuk gibi yeri tekmelemeye başlamıştı. "Lanet, lanet olsun! Hepiniz ellerimde geberin!"

Tekmeleri yavaşlayıp yorulduğu sırada içinden ettiği küfürlerin birkaçını dışarıya kaçırarak saklandığı yerden çıkmış ve biraz uzağında kalan otelinin yıkıntılarını izlemişti.

İntikam istediği babası, masum onlarca insanın hayatını sadece Jimin'in gözünü korkutmak için öylece feda edebilirdi ve buna bombayı yerleştiren adamı da dahildi.

Paramparça olmuş binadan akan kırmızılığı görmemek için başını zıt yöne çevirdi. Belki de biraz yardım alma zamanı gelmişti. Hele ki yarası hareket kabiliyetini kısıtlarken.

Jin'in numarasını tuşlarken telefonunu almayı akıl ettiğine seviniyordu.

"Chim kafan kopsa bile yardım etmeyeceğimi sö-" Kararını değiştireceğini umduğu cümleyle sözünü kesmişti.

"Hyung kolum yaralı."

"Çabuk konumunu attığım yere git." Jin endişeyle konuştuğunda yüzüne tatlı gülümsemesi yayılmıştı. Önemsenmek hoşuna gidiyordu.

Telefon yüzüne kapanıp saniyeler içerisinde konumu belirten mesaj geldiğinde hyungu gerçekten çok endişelenmişe benziyordu. Çünkü ikiside Chim'in kolay kolay incinmeyeceğini bilirdi.

Mesajlara girdiğinde Jin'in mesajı haricinde sekizinci ajan Hope'den bir rapor olduğu gördü.

'MY, Amerika'da olduğunu biliyor.'

Gözleri hayretle aralanırken bir an nefes alamadığını sandı. Eli göğsünü kavrarken ağzından nefes alarak hızlanan kalp atışlarının sakinleşmesini bekledi. Ama imkansızdı. Dört yıldır hep duymak istediği cümleyi henüz işitmişken sakinleşmesi mümkün değildi elbette.

Min Yoongi biliyordu. Hâlâ buradalarda olduğunu biliyordu. Ölmediğini biliyordu.

----

Jimin'in izini havaalanında kaybettikten sonra Yoongi'nin morali iyice düşmüştü. Dudaklarını büzerek sokaklarda dolaşıp kalması gereken oteli arıyordu ve dürüst olmak gerekirse, New York'un basit şehir planlamasına rağmen kaybolmayı başarabilmişti. Ona tanıdık gelen bir sokağa tekrar girdiğinde oflayarak pes etti ve telefonundan haritalara girdi. Keşke baştan inat edip kendisini bir teneke kutusuna kaybetmiş gibi hissetmemek için sorarak gidebileceğini düşünmeseydi.

Yaslandığı duvarda çömelerek daha da küçülmüştü bu yüzden insanların onu fark etmeyip ezmesine şaşırmazdı ve öylede oldu. Havaalanında gördüğü yabancı etrafına bakınarak aceleyle yürürken resmen Yoongi'ye tekme atmıştı. Sırtında hissettiği acıyla inlerken şaşkınlık ve mahcubiyetle ona bakan sarışının acınası haline gülmemek için zor duruyordu.

Gün içerisinde ikinci kez gördüğü sarışın kalkması için ona elini uzattığında bu nazik jesti kabul etti. Kullanabileceği en basit kelimelerle karşındaki koreliye yardım ederken araya da ismini sıkıştırmıştı. "Mark." demişti kocaman gülümsemesi yüzünden eksik olmazken.

Yeni tanışmış olmalarına rağmen içinden Mark'a güvenebileceğini hissediyordu. Bu iç güdüyle Yoongi utanarak kaybolduğunu açıkladığında uzun bir kahkaha atmış, gideceği yere sırtını incitmesine karşılık bırakabileceğini söylemişti. Gideceği otelin ismini söylediğinde oldukça şaşırmış fakat tek kelime etmeden bir taksiye durması için işaret vermişti.

Yoongi'nin şehirde kaybolmasının bir sebebi de taksilerin otelin bulunduğu mahalleye gitmeyi reddetmesiydi. Bir şekilde o civarlardan çekiniyor ve müşterilerine de rezervasyonlarını iptal etmeleri konusunu tavsiye ediyorlardı.

Ama bu onun gitme isteğini köreltmemişti çünkü Namjoon'un sürekli bahsettiği 'Güvenilir Kaynak', Jimin'in kaldığı oda numarasına kadar sızdırmıştı. Oda servisini beklerken karşısında sevdiğini bulursa oluşacak olan küçüğünün şaşırmış yüz ifadesi, sabah kaçırdığı fırsatı telafi edebilirdi.

Mark, mahalleyi teğet geçen başka bir yer ismini söylerken Yoongi heyecanlı bakışlarıyla taksinin camından şimdi farkına varabildiği manzarayı seyrediyordu.

Sonunda yolculukları bittiğinde Yoongi'nin aceleci adımlarını Mark'ın sakin yürüyüşü takip ediyordu. Yanlarından geçen polis arabalarının rahatsız eden sirenlerini görmezden gelerek adresi bulmaya çalışıyorlardı.

Sarışının yüzünden eksik etmediği gülümsemesi aniden solarken kekeleyerek yanlış yola saptıkları yalanını uydurduğunda, Yoongi bulunduğu yere çakılmıştı. Çenesi titremeye başladığı için o da aynı şekilde titreyen ve neredeyse duyulmayan sesiyle sormuştu:

"B-Bana bu yıkıntının a-aradığım o-otel olmadığını söyle." Mark'ın sesli bir şekilde yutkunup gözlerini kaçırması, gereken cevap olurken Yoongi bacaklarındaki gücü kaybetmişti.

Üşürmüş gibi titreyen bedeninde bulduğu son güçle emniyet şeridi geçerek yıkıntılara ulaştı. Amerikan polisi, delirmiş gibi anlamadıkları bir dilde bağıran gence engel olurken onun görebildiği tek şey soğuk betondan sızan kandı.

"Jimin! Küçüğüm, sevgilim yalan olduğunu söyle! Tekrar seni kaybetmediğimi söyle! Cevap ver Park Jimin! Bu sabah daha karşımdayken beni terk etmediğini, hala burada olduğunu söylesene!"

Min Yoongi sertçe kenara fırlatılırken ruhundan bir parçayı kaybetmişti.

Agent | YoonminWhere stories live. Discover now