Episode 3 - Hazırlıklar & Karar

292 33 2
                                    

Planını hazılamaya başlamasının ikinci gününde ilk defa Yoongi ile ilgili bir rüya görmeden uyanmıştı Jimin. Dolan gözlerini silerken bir şeylerin ters gittiğini hissetmişti. Çünkü maddi olan gerçeklikte birbirlerinden uzak olsalarda ruhen bir şekilde bağlı olduklarını kalbinin derinliklerine kadar inanıyordu ama nedense bugün göğsünde nefes almasını zorlaştıran bir boşluk vardı. 

Kötü bir şeylerin olmaması için dua ederek yatağından ayrıldı. Yürümesine rağmen sürünüyormuş gibi bir görüntü vererek mutfağa ulaştığında bu sıralar sayısı artan şokları yine kendisine sorun çıkarırken yere eğildi. Dengesini kaybedip nefes nefese fayans zemine tutunmak zorunda kaldığında geçmişi peşini bırakmazcasına eski Jimin'i karşısına getirip değişimini ayıplıyordu.

On yedi yaşındaki Park Jimin, alaycı gülümsemesiyle acı çekmesini izlemekten sıkılmış olacaktı ki bir kaç anıyı canlandırmaya girişmişti.

'Üzgünüm oğlum. Annen olsam bile seni kurtaramam.' Şefkat sözcüğü arkasına saklanan annesi konuşmuştu. Aslında aralarındaki tek bağın kan olduğunu biliyordu. Başından beri biliyordu. Oğlum diye her seslendiğinde gözlerinde bir anlık oluşan iğrenmeyi ilk fark etmesi kendi yaşını hatırlayamayacağı kadar erken olmuştu. Ama annesiydi işte. Her ne kadar sevginin gerçekliğine inanmasada annesini gönülden seviyordu.

Anılar gözlerinin önünde kayarken lise ikinci sınıfa gittiği zamana sıra gelmişti. İkisi birden derin bir iç çekerken Min Yoongi belirdi. Üçüncü senesi olmasına rağmen transfer olmuş ve yeni okulunda kaybolmuştu. Yanlışıkla Jimin'in sınıfına girdiğinde sınıftakiler kıkırdamaya başlayınca kızaran hyungu utandırmamaları için daha ikinci sınıf olmasına rağmen serseriliğiyle çekinilen birisi olmasının avantajını kullanarak herkesi susturmuştu. Ondan büyük olmasına rağmen çekingen olan Yoongi'den etkilenmemesi imkansızdı çünkü.

Nefes alış verişini düzene sokarken mutfak tezgahına bir süre önce ne olur ne olmaz diyerek koyduğu antidepresanı aceleyle yuttu.

Çünkü durdurmazsa sonunda kaçmaya çalıştığı hep aynı biten finalle karşılaşıcaktı.

Sonunda sakinleştiğinde yaslandığı -rengini yanlışlıkla bej seçtiği- mutfak dolaplarını iterek doğruldu ve giyinme odasında üstünü değiştirdi. Siyah şapkasını da saçlarını kapatacak şekilde taktıktan sonra anahtarlarını cebine atarak sabahın erken saatlerine rağmen kalabalık olan sokağa çıktı.

Bir kaç sokak geçtikten sonra tenhalaşan ve şehrin gürültüsünden çok uzak görünen 'kenar mahalle'lerden birine gelmişti. Geceden beri içtiklerinden dolayı kafalarını kaldıramayan bir çift sarhoş manzaralı bir banka otururduğunda yanına gelen dilenci çocuklara bir kaç kuruş verdikten sonra araştırmalarının sonucu eline geçirdiği fotoğrafı göstererek bu kişiyi nerede bulabileceğini sordu. Çat pat yol tarifini öğrendiğinde vakit kaybetmeden buraya çokta uzak kalmayan 'İn'e seri adımlarını doğrulttu.

İn olarak anılan çete binasının paslı tokmağına dokunmak yerine tekmelemeyi seçti. Sürgünün açılma süresini kısalması da tercihinin doğru olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

İçeri girdiğinde yoğun bir sigara ve alkol kokusu beklerken aslında gayet temiz ve havadar bir yer karşıladı onu. Dışarıdan döküntü görünen binanın bu kadar bakımlı olması keyfini yerine getirmişti.

Ne kadar kendini pis hissetsede Park Jimin temiz olmayı severdi ve temiz olan Min Yoongi'yi de severdi.

----

Yoongi dün gece öğrendiklerini sindirmek bahanesiyle Namjoon'u kovduktan sonra aslında hiçbir şey düşünmek istememişti. Bu yüzden kafasını dağıtabileceği kesin bir yol seçmişti.

Min Yoongi çok fazla içmezdi ve bu yüzden doğal olarak uyumayı seçmişti. Fakat içindeki sıkıntı o kadar büyüktü ki gözlerini açtığında öğlen olmuştu.

Telefonunu eline aldığında saatin 12.05 olduğunu gördü. Jungkook'un atmış olduğu mesajlara cevap verip bugünün tatil olduğunu da ekledi. Neyseki Jungkook öğleden akşama kadar çalışıyordu ve kafenin önünde Yoongi için o kadar uzun beklemesine gerek kalmamıştı.

Ağzının sonuna kadar açılamasına sebep olan bir esnemeden sonra yüzünü yıkamak için banyoya gitti. Aynanın karşısında ona gülümseyen sevgilisinden gözlerini kaçırarak hızlıca tekrar odaya geçti. Böyle yapmaması gerektiğini biliyordu ama aklından videoyu çıkartamıyordu işte.

Gözlerini ovuşturarak ayılmaya çalışırken boş gününde zaman geçirmek için dizüstü bilgisayarını yatağına yerleştirdi. Bilgisayar açıldığında Namjoon'un e-postasına dünkü video ve belgeyi göndermiş olduğunu belirten bir bildirim gelmişti. Videoyu görmezden gelip belgeyi indirerek açtığında sol üst köşedeki fotoğrafta, büyümüş Jimin'in aslında ne kadar yakışıklı çıktığını takdir edemeden duramadı. Bunca yıl sonra bulduğu ilk ipucuda bunları düşünmesi belkide biraz saçma kaçacaktı ama lisedeki serseri görünüşünün o zamanlar havalı olduğunu düşünsede takım elbiseli Park Jimin, nefesini kesiyordu.

Fotoğrafa bir süre odaklandıktan sonra Jimin'in sol kaşının sağ kaşına göre daha yukarıda olduğuna kanaat getirdi. Kırkırdamasını tutmazken "Gergin olduğunu bu kadar belli etmesene aptal." Dedi.

Gerçekten değişmiyorsun, Chim. Bu iki numaralı aptal hyungun biraz bocaladığı için özür dilerim ve bir numaralı aptal olan sen hangi sebeple bu yalanı uydurdun bilmiyorum ama Min Yoongi o kadar kolay pes edecek birisi değil.

Telefonuna munbirinin numarasını tuşlayarak karşı tarafın cevaplamasını bekledi. Sonunda bir cevap aldığında ise söyleyeceği şeyi ikiside çok iyi biliyordu.

"Namjoon, Jimin'in yerini çoktan bulduğunu biliyorum."

"Senden de bir şey saklanılmıyor canım. Kendimi şeffaf hissetmeye başladım." Yoongi'nin kıkırdamasına Joon iç çekerek cevap verirken "Bu akşam yine aynı saatte mi?" Diye ekledi.

"Bu akşam yine aynı saatte."

Agent | YoonminWhere stories live. Discover now