Büyüdük, ve kirlendi dünya.
4 Kasım 2010
(Yazarın ağzından)
Sırtında kendisinden ağır çantasıyla okul yolunu adımlıyordu Gece o minik adımlarıyla. Başı babasını taklit edercesine her zaman dik, adımları sertti. Küçük yaşta katlanmak zorunda kaldığı zorluklara rağmen her zaman güçlü bir kız olmuştu Gece. Okulunun bahçesine adımını attığı an yanından ona çarparak koşup giden çocuk yüzünden olduğu yere düşüvermişti. Kanayan dizlerini giydiği külotlu çorabının altından hissedebiliyordu. Birkaç saniye birinin onu fark etmesini, gelip onu kaldırmasını bekledi fakat bu bekleyişin gereksiz olduğunun o da farkındaydı. Görmemişlerdi bile Gece'nin yere düştüğünü, her zamanki gibi. Sızlayan dizlerini tuta tuta ayağa kalktı Gece. Henüz birkaç adım atmıştı ki, sağ tarafındaki çardağın üzerinde babasıyla vedalaşan kızı gördü. Adımları yavaşladı, yavaşladı ve durdu. Başını hemen dibindeki ağaca yaslayıp, yanlış bir şey yapıyormuşçasına gizlenerek onları izlemeye başladı. Sanki yakalansa çok kötü şeyler olurmuş gibi hissediyordu. Minik bedenini saklıyordu ağacın arkasında. Kız çocuğu, babasına sarılıp öptükten sonra el salladı ve koşarak uzaklaştı babasından. O an içinde bir yerlerde bir şeylerin uyuştuğunu hissetti Gece. Ne acılar sığdırmıştı minik kalbine. Arkasını döndü ve çantasını olduğu yerde bırakıp bahçe kapısına doğru ilerledi. Sızlıyordu içinde bir yerler, fakat bilmiyordu kendisine ne olduğunu. Kan bulaşan dizleri titriyordu. Okuldan dışarıya adımını attığı an üşüdüğünü hissetti. Montunu da çantasıyla beraber bahçede bırakmıştı. Kollarını bedenine dolayarak ısıtmaya çalıştı kendini. Her gün teyzesinin oynaması için onu getirdiği, fakat onun oynayan çocukları izlemekten başka hiçbir şey yapmadığı parka gitti.
Bomboştu park. Bütün çocuklar okuldaydı tabii, Gece dışında. Henüz yedi yaşındaydı belki ama hayat büyütmüştü onu. Gidip boş bir bankta oturdu önce. Etrafına bakındı bir süre. Daha sonra eğilip sızlayan dizlerine bakmak istedi fakat tam o anda nereden geldiğini bilmediği uğur böceği kondu tam da kanayan dizine. Usulca izledi uğur böceğini. Kendini öyle kaptırmıştı ki uğur böceğini izlemeye, sızlayan dizlerini ve üşüdüğünü unuttu bir an. Kocaman gözlerini aça aça izliyordu uğur böceğini. Oysa dikkatle izlenecek hiçbir şey yapmıyordu uğur böceği Gece'nin ufak dizinde dolanmaktan başka. Fakat o an bambaşka bir şey düşünüyordu Gece. Babasının eve gelme vaktine az bir süre kalınca annesiyle beraber uğur böceklerine babasını getirmesini söylerlerdi ve hemen ardından babası gelirdi. Kocaman sarılırdı kızına. Doymazdı kızının kokusuna, koklar dururdu sürekli bal yanaklı kızını. O an bir fikir geldi Gece'nin aklına. Ya tekrar babasını isteseydi uğur böceğinden, getirir miydi bu küçük böcek ona babasını ?
İşaret parmağını uzattı böceği korkutmaktan çekinircesine usulca. Uğur böceği, anlamışçasına hemen parmağına kondu Gece'nin. Üşüyordu Gece, tir tir titriyordu fakat önemli değildi onun için. Babası gelecekti tekrar eski günlerdeki gibi, sarılıp öpecekti doya doya, dahası mı vardı ? Dudaklarını araladı ve başladı annesinin ona öğrettiğini tekrarlamaya.
"Uç, uç böceğim, bana babamı getir" durmadan tekrarlıyordu bu kelimeleri. Soğuktan dudakları morarmaya başlamıştı artık. Ama durmuyor, soğuğu hissetmiyordu. Böcek ise anlar gibi pür dikkat dinliyordu Gece'yi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH MÜREKKEP
Chick-LitÖnündeki uçurumun dibinde, hayal kırıklıklarının can yakan acısıyla duruyordu dostu. Gidip konuşmak istiyordu, bir çözüm bulmak istiyordu ama ne diyeceğini de bilmiyordu Niran Erendiz. Dostunun sonunun kendisi gibi olmasından ölesiye korkuyordu. On...