Jongin'i ve aptal arkadaşlarını öldürmek istiyordum. Derste konuşmuşlar, hoca susmalarını söylemesine rağmen susmamışlardı ve hoca ise çözümü yer değiştirmekte bulmuştu.Benim yerimi değiştirmemişti ama Jungkook tam yanımda, Jongin ise önümde oturuyordu. Sinirden ağlayacaktım. Jungkook her neyse ama Jongin? Buna katlanamazdım.
Zil çaldığında Jongin hızlıca arkasına döndü ve kocaman gülümsedi. "Naber Chaeyoung?"
Cevap vermeden kafamı sıraya gömdüm ve pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Ama o tabii ki durmak ne bilmiyordu. Kafasını önüme eğdiğinde, hızlıca doğruldum ve alnına sertçe vurdum.
İnleyerek geri çekildiğinde, "Benimle uğraşma." dedim.
Jongin tam ağzını açmıştı ki, az önce sıranın üstüne kafasını koymuş olan Jungkook, "Jongin başım ağrıyor." diye mırıldandı. "Sus lütfen."
Jongin gözlerini devirerek ayağa kalktı ve ön sıralara doğru ilerledi.
Dün Jungkook beni eve bıraktığında sadece iyi geceler dilemiştik birbirimize, sabah ise hiçbir şey konuşmamıştık, çünkü onu görmezden gelmiştim.
Jongin elini ön sıradaki bir çocuğun omzuna koyup, "Jungkook ve Chaeyoung," diye bağırdı. Bize bakmıyordu ama bilerek, duymamız için bağırıyordu. Kaşlarımı çattım. "Dün gece dolapta ne yaptılar acaba?"
Jungkook kafasını hızlıca kaldırıp, "Başım ağrıyor amına koyayım." diye bağırdığında irkildim.
Jongin'in gözleri şaşkınlıkla büyüdü ve az önce elini omzuna koyduğu çocuğun kafasına vurup, "Başım ağrıyor demedi mi bu çocuk sana? Ne konuşuyorsun hala?" diye bağırdığında, şaşkınlıkla güldüm. Jungkook anında bana baktı.
Jongin'in vurduğu çocuk, Jongin'e küfürler ediyordu ama Jongin arsız gibi gülüp, kolunu onun omzuna attı ve birlikte sınıftan çıktılar.
"Bakma bana öyle." diye fısıldadım.
Jungkook güldü. Kafasını tekrar masaya yaslayıp, gözlerini kapattığında hala dudaklarında hafif bir gülümseme vardı.
Ona bakacak şekilde kafamı sıraya yasladım. Pembe dudakları hemen karşımdaydı ve bu beni heyecanlandırmıştı. Ondan hoşlanıyordum. Bunu düşünmek ve dudaklarını hemen karşımda görmek beni heyecanlandırıyordu.
Ne ara ondan hoşlanmaya başladığımı da bilmiyordum. Belki havuza düştüğüm gündü, belki köpekten korkup arkasına saklandığım gün ya da beni bisikletiyle eve bıraktığı gün. Hiç bilmiyordum. Zaten bu hiç de önemli değildi. Önemli olan tek şey onu tekrar öpmek istememdi.
Göz kapakları titrediğinde, gözlerini yavaşça açıyordu ki hemen gözlerimi kapattım. Ardından onun kısık gülüşü doldurdu kulaklarımı. İçimden küfrettim. Yakalanmıştım.
Bir süre sonra onun düzenli nefes alış verişleriyle kaşlarımı çattım. Uyumuş muydu?
Gözlerimi açtığımda gözleri kapalıydı ve dudakları hafif aralıktı. Kafamı hafifçe hareket ettirip, yüzünü incelemeye başladım. Küçük burnu vardı. Hafif aralık dudaklarından tavşan dişlerini görebiliyordum. Dudağının altındaki küçük ben ile kaşlarımı daha çok çattım. Ona dokunmak istiyordum ve yaptım da. Elimi kaldırıp, o küçük bene dokundum.
Bunu hissetmişti. Kaşları çatıldığında, elimi çekmek üzereydim ki, hızlıca elimi tuttu. Gözlerini açmamıştı. Baş parmağı avuç içimde yavaşça hareket ederken, "Chaeyoung." diye fısıldadı.
Biz ne ara bu hale gelmiştik hiç anlamamıştım. Daha günler önce iki yabancıydık ama dün gece beni öpmüştü ve şimdi de elimi tutuyordu. Ben ise onu hiç itmiyordum.
"Efendim?"
Gözlerini açtı. "Yarın Seul'a taşınıyoruz."
Yarın Seul'a taşınıyoruz. Gidecekti. Onu bu son görüşümdü. Ondan daha yeni hoşlanmaya başlamıştım, daha bunu ona söyleyememiştim bile ve o gidecekti.
"Neden?" diye mırıldandım. Sesim çok kısık çıkmıştı. Bu yüzden sertçe yutkundum ve tekrar, "Neden?" diye sordum.
"Yüzücü olduğumu biliyorsun." diye fısıldadı. "Seul da daha iyi imkanlar olacak, daha iyi eğitim görecek ve orada daha iyi kazanacağım... Kısaca orada her şey daha iyi olacak."
Jongin ile kütüphanede konuştukları günü hatırladım. Demek ki o gün bu konuyu konuşuyorlardı.
"Bu çok güzel bir şey."
"Öyle değil mi?" Gülümsedi ama bu zoraki bir gülümsemeydi. "Yine de kendimi biraz kötü hissediyorum. Yani burada bir düzenim var..."
"Hayır," diye mırıldanarak sözünü kestim. "Gitmelisin. Bu senin hayalin."
Bir süre hiçbir şey söylemeden suratıma baktı. Daha sonra sertçe yutkundu ve "Ama arkamda bırakmak istemediğim birisi var." diye fısıldadı.
"Belki o senin peşinden gelir."
"Gelir mi cidden?" Kafamı salladım. "Söz verebilir misin?"
"Söz veriyorum Jungkook."