2. Bölüm

15.8K 463 965
                                    

Sahi insanın kalbi kırılmadan gidemiyor muydu dünyadan? Acı çekmeden, özlem duymadan? Ömrünün her gününde alması gereken intikamı düşünmeden...

Bir tabut düşünün. İçinde ben, içinde çocukluğum, içinde hayata karşı beslediğim tüm hevesim, umudum, sevgim. Korkularım yoldaşım, düşlerim ve teker teker toprağa karışan göz yaşlarım. Diken diken olmaya yüz tutmuş tüylerim, bir hayli hızlı atan kalbim...

Okul kapısından "Cehennemim." olarak adlandırdığım yere kadar kısa bir yolculuk sonrasında arabadan indim. Hızlı adımlarla evin kapısına doğru ilerledim. Kapıyı tıklattım ancak açan olmadı. Zile bastım ve yine kimse açmadı. Evde birilerinin olması gerektiğini düşünerek defarlarca aynı şekilde kapıyı yumrukladım. "Normalde bu saatlerde aşçılar ve hizmetçilerin evde olması gerekiyor... " diye söylendikten sonra içimdeki huzursuzluğu bastırmaya çalışarak bahçeye doğru ilerledim ve balkonun camından içeriye baktım.

Süt içip televizyon izlediğim koltuk, legolarımı üzerine yığdığım kocaman masa, asaletiyle göz kamaştıran midilli tabloları, Her seferinde oturup püskülleriyle zaman geçirdiğim gümüş gri halı... Kimse yoktu, hiçbir şey yerinde değildi. Oda bomboştu. Sessizliğin yankısı fısıldıyordu, terk edilişimin hatırası gibi...

Gözümden akan bir damla yaş ile bulunduğum yere oturuverdim.

"Markete gitmişlerdir..." O sırada ağzımdan dökülen sözlere ben bile inanmasamda gerçek olmasını o kadar istemiştim ki...

"Belki gelirler, gelirler demi ya?" Birkaç saat boyunca hareket etmeden orada oturdum. Ara sıra ağzımdan umut bağlayan cümleler çıktı ancak hiçbirisi gerçek olmadı. Sarılacak kimsem yoktu ve ben yine kendime sarıldım. Yanan gözlerimden akan yaşlar üzerimi ıslatırken duyduğum ses ile ayağa kalktım.

"Baha."

Ön tarafa doğru ilerledim ve gözlerime yabancı iki kişiyi boş bakışlarım ile selamladım. Üzerinde siyah takım elbise, beyaz bir gömlek, kolunda ki gümüş saati ve kır saçları ile orta yaşlarda bir adam vardı. Bana bakarak sırıtıyor ve bir taraftanda evi inceliyordu.

Bir süre bakıştıktan sonra kırmızı elbiseli abla konuşmaya başladı. Mavi gözleri ve elbisesi ile uydurduğu kırmızı rujunun yanı sıra dip boyası gelmiş siyah sarı saçları da dikkat çekiyordu. Yüzünü incelediğim için dediklerini çok dinlememiştim ancak yüzünü incelemeye bir son verdikten sonra tüm dikkatimi söylediklerine verdim. Yüzümde herhangi bir mimik yoktu. Her şeyden vazgeçmişcesine yürüdüm ve yanlarına sokuldum.

Acıyan iki çift göz ile karşılaşırken, onların acıyan bakışları yine yalnızlığımın omuzlarıma bıraktığı yük oldu. Beynim hala kim olduklarını çözmeye çalışırken acıyan bakışları düşünmeme sebep oldu. Ev boştu, kimse yoktu ve kapıda bu iki kişi acıyan gözlerle bana bakıyordu. Arabalarının üzerinde ise geldikleri yerin ismi... Kimdim ki ben gözlerinde? Terk edilmiş, yaşamak için herhangi bir sebebe sahip olmayan yüzlerce, belki binlerce çocuktan birisi mi?

Kim olduklarını bile bile yutkunarak "Kimsiniz?" dedim ve aynı surat ifadesi ile gözlerinin içine baktım.

"Çocuk esirgeme kurumundan geliyoruz. Eşyalarınız ve temel ihtiyaçlarınız kurumumuz tarafından karşılanacaktır." kulaklarıma dolan cümleler canımı yakmıştı.

"Para mı ödedi size?" diyerek bir kez daha dolan gözlerimi ovuşturdum.

"Bu tür konular hakkında bilgi vermememiz daha sağlıklı olacaktır." diyerek ekledi ve eliyle kapısı açık olan arabayı gösterdi. Zar zor yutkunarak ilerlemeye başladım. Küçük ve bir o kadar sağlam adımlar atıyorum. Her bir adımda arkama dönerek felaketime bakıyorum ve annemin soğuk ellerini aklıma getiriyorum.

Babamın Gölgesi ¦Düzenleniyor.¦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin