Merhaba🙌🙌
Son kitabım Gelincik ile karşınızdayım, umarım okurken sizi sıkmayacak, çabucak bölüm sonunu getirecek bir hikaye olur. Keyifli okumalar...
##########################
Alınan bazı kararlar vardır ki, yolun sonunu aydınlık gösterip aslında arkasındaki zifiri karanlığı gizler. Alınan öyle kararlar vardır ki, bir hayatı koparmakla kalmaz beraberinde ne hayatlar söndürür, ne umutlar yıkar. Kader denen şey değişir miydi bir anda? Artık bitti dediğimiz yerde, yıllar önce verilen kararın sonuçları bir kaya gibi çöktümü üzerine, değişir miydi kader?
"Kız! Asya!"
Genç kız ona nefes bile aldırmayan yazın bunaltıcı sıcağında, avlunun tam ortasında önüne çektiği leğende çamaşırları yıkarken kaynanasının sesi ile bıraktı nefesini. Bu sıcakta su kaynatıp çamaşır yıkadığı yetmezmiş gibi bir de onun bitmek bilmeyen istekleri ile uğraşıyordu.
Alışıktı bu hayata Asya, alışmak zorunda kalmıştı. Her ne kadar ölmek istese de yaşıyordu işte. Buna ne kadar yaşamak denirse. Alnından süzülüp çenesinden damlayan teri koluyla silip başını çevirdi.
"Söyle ana."
"Acıktım ben, yemek hazırla. Saat kaç oldu hâlâ bitiremedin şu işi. Kaç yıl oldu hâlâ öğrenemedin. Ah Musa ah, şöyle en maharetlisinden bir gelin getiremedi ki bana."
Yaşlı kadın her zaman yaptığı gibi söylene söylene içeri geçerken Asya asla değişmeyen ifadesiyle kalkıp avludaki tulumbadan çektiği su ile yıkadı elini. Ve yüzünü. Yoksa düşüp bayılacaktı şimdi.
Hemen içeri girip eski, iki gözlü ocağa tencereyi koyup bulgur yaptı. Onu pişmeye bırakırken ekmeği hazırladı, turşudan da bir tabak çıkarıp yanına koydu. Zaten öyle çok bir şeyleri de yoktu, evlendiklerinden beri şehirde çalışan kocası ne gönderirse onunla geçiniyorlardı.
Tepsiyi hazırladıktan sonra bulguru pişene kadar mutfağın küçük penceresine yaklaşıp omuzunu yasladı. Pencereden içeri süzülen azıcık rüzgarın verdiği serinliği hissederken her zaman olduğu gibi dalıp gitti yine.
Geçen zamanı düşündü, geçip giden zamanın ondan alıp götürdüklerini düşündü. Bir eli karnına giderken kaybettiği canlar geldi aklına, nefret bürüdü boş bakan gözlerini. İlk evladını, kızını daha 1 aylık bebekken vermişti toprağa, kokusuna bile doyamamıştı. Çok yalvarmıştı Musa' ya doktora gitmek için ama götürmemişti, kaynanası her seferinde engel olmuş en sonunda bir sabah bebeğinin cansız bedenini kucaklamıştı Asya.
İlk kaybı olmuştu bu, ikincisi ise babasıydı. Kaçarak evlenmişti Musa ile, sırf bu yüzden silmişti onu ailesi. Babasının ölüm haberini camiden yükselen sela ile öğrenmiş, mezarına en son o gitmişti. Aralarında sadece 15-20 adım olan iki mezarın arasına gömmüştü tüm gülüşlerini.
Son kaybını ise daha birkaç ay önce yaşamıştı, daha bebeğinin kokusunu duyamadan karnında ölmüştü. Bir canını daha vermişti kara toprağa. Bu genç yaşında bir ömüre yetecek kadar acı sığdırmış, ölene kadar hatta ölse unutamayacağı şeyler yaşamıştı. Pişman mıydı? Sonuna kadar.
"Asya! Kız nerede kaldı yemek, öldüm acımdan."
"Geldim ana."
Pişmiş olan yemeği ocaktan alıp demir bir tabağa koyup içeri taşıdı tepsiyi. Kaynanasının asla memnun olmayan bakışları altında sofrasını serip hazırladı yemeği. Hemen sonra hiç beklemeden çıkıp onu bekleyen çamaşırların yanına döndü. Çamaşır leğeninin başına geçerken bakışları dalgınlaşmaya müsaitti. Bu eve geldiği günleri düşündü, ah, gelmez olaydı. Ölseydi de kanmasaydı birkaç güzel söze, ölseydi de ailesine sırtını dönüp çıkmasaydı o evden, ayakları kırılsaydı da yürüyemeseydi o yolu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNCİK (Tamamlandı)
General FictionBir kadını en çok ne üzebilir, ne yıkar... Yuvası için nelere göğüs gerebilir? Neleri görmezden gelebilir? Hor görülmek, küçümsenmek, sevgisizlik, güvensizlik... birçok şey sayılabilir. Peki kocasını paylaşmak? İşte buna asla sessiz kalmayacaktı. Y...