Aniden gürültüyle açılan kapıyla irkilerek masasından ayağa fırladı Namjoon.
Kapıya baktığında Ares'i görmek en beklemediği şeydi. Nasıl girmişti odasına kadar? Nasıl izin vermişlerdi?"Tak..Tak..Tak. Naber tüm ceddini siktiğim?"
Bu girişi beğenerek kapıya doğru yaslandı ve devam etti.
"Ya benimle gelirsin ya da anında sıkarım kafana!"
Kapıya yaşlanmış, silahı rahat bir ifadeyle ona doğrultmuştu.
Namjoon ne yapacağını bilemeden şaşkınca ona bakıyordu. Silahına uzanmaya vakti bile yoktu.Niyetini anlayan Jin "Sakın düşünme bile! Benimle gelmek için 3 saniyen var. 3.." diye saymaya başladı.
Namjoon odasına kadar girebilen adama korkuyla bakmadan edemiyordu. O kadar adamı nasıl atlatmıştı?
Gözlerindeki keskin kararlılığı da görebiliyordu. Omzunun intikamını alacağından emindi ama böyle olacağını hiç düşünmemişti. Herkese rezil edecekti kendisini ama başka çaresi yoktu. Dediğini yapmazsa öleceğini bilecek kadar tanıyordu bu adamı!
"2...1.."
"Dur! Geliyorum! Ateş etme"
Namjoon ona doğru ilerlerken yaptığı şeyin intikamının böyle olacağına ihtimal vermemişti bile! Öfkeyle elleri yumruk halini almıştı.
Sinirden kendini yerken Jin alayla "Düş önüme!" dedi.
Namjoon bunun herkesin kulağına gideceğini biliyordu ama yapmak zorundaydı. Kendisini öldürdüğü raddede kimse ona neden yaptın diye sormazdı. Ona ateş ederek oyunu o başlatmıştı.
"Seni öldüreceğim" diye tehditini savurdu dişleri arasından öfkeyle.
Jin umursamadan onu ilerletirken titrediğini görerek eğleniyordu. Ona bir ders vermeli ve bir daha kendisine bulaşmasına engel olmalıydı.
Birbirlerine silah çekmiş korumalar arasından geçerek çıkışa ulaştılar. Namjoon arabaya bindirilirken soğuk terler döküyordu resmen.
Gidecekleri yere varana kadar Jin ıslık öttürmüş, keyfinin yerinde olduğunu açıkça belli etmişti. Neden bu kadar rahattı bu adam?
Sonunda araba durduğunda "İn" dedi ve kendisi de arabadan indi.
Namjoon yutkunarak kapıyı açtı. Boğazı kurumuştu. Başına ne geleceğinin bilinmezliği rahat nefes aldırmıyordu.
Depo tarzı bir yere geldiklerinde Jin önden içeriye girdi. Onun bu kadar rahat olması sinirlerini bozuyordu. Nasıl kaçamayacağından bu kadar emin olabilirdi? Bu adam kendine çok fazla güveniyordu!
Içeriye girdiğinde Hoseok yanan ateş başında onları bekliyordu. Birkaç tane de koruma vardı etraflarında.
Kendisini bu kadar hafife almamalıydı! Gururuna yediremiyordu bunu Namjoon! Kendisi de biliyordu kaçamayacağını ama bu açıkça küçümsemekti!
"Ooo! Sonunda saklandığın delikten kafanı çıkarabildin. Hoşgeldin demek isterdim fakat buralarda pek sevilmiyorsun dostum"
Hoseok'un sesi alaylı, gülümsemesi dalga geçer gibiydi. Iki serserinin sözüne karşılık böyle bir işe kalkışmasının bedelini böyle ödüyordu Namjoon.
Jin onu bir anda ensesinden tuttu ve ortada bulunan sandalyeye doğru fırlattı. Son anda ayakta kalabilmeyi başarmıştı. Işe yaramasa da kötü bakışlarını Jin'e yöneltti.
"Otur"
Kesin ve netti emri. Yapmak zorundaydı! Daha kötüsünü onlara yaşatabilmek için hayatta kalmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Leave Me! #Jinkook
Fanfiction#Jinkook #Vmin #Sope Hayatı gece ve gündüz olarak bölünmüş bir adam. Ares! Kim Seokjin! Hangisi gerçekti? Hangisi doğruydu? En yakın dostlarını geceden korumak tek amacıydı Jin'in. Tehlike kendisi ve birbirinden değerli dostları için baş gösterirk...