"Cevap ver bana! Neden?"
Bay Bang çırpınarak nefes almaya çalışırken boğazındaki elleri itmeye çalışıyordu can korkusuyla.
Nasıl öğrenmişti?
Kalbi ilk kez bu kadar korkuyla atıyordu yaşlı adamın. Karşısında ona hissizce bakan oğlu, bir cevap istediğini haykırıyordu adeta.Ofise girer girmez anlamıştı gözlerindeki soğukluktan. Öyle bir bakıyordu ki, yok olmak istemişti koskoca adam. En çok canını yakan kısmı ise kendisini reddedişiydi.
Çok büyük hatalar yapmıştı ama umudunu hiç yitirmemişti. Ta ki oğlunun gözlerindeki yabancı hisleri görene kadar!
"Senin... için!.. Çok düşmanım... vardı!"
Jin, duyduklarıyla ellerini geriye çekti ve yere düşen yaşlı adama iğrenerek baktı. Ne kadar elleri onun boğazını sıkmak için sızlasa da, sakin kalmaya zorladı kendisini. Öksürmeye başlamıştı avukar nefesine dolan oksijenle.
Eldivenlerini düzeltti ve burnunu çekerek odadaki deri koltuğa oturdu az önceki sakin tavrının aksine. Bacak bacak üzerine atarken gözleri yerdeki adamın üzerindeydi.
Koskoca adam dizleri üzerinde yere kapaklanmış ve gözlerinden akan yaşları kontrol edemiyordu. Hatalarının bedeli omuzlarına ağır gelmişti.
"Demek düşmanın vardı. O kadar mı zayıfsın? Bir çocuğu koruyamayacak kadar?"
Ne kadar ifadesiz tutmaya çalışsa da sesindeki alaycı ifade ortaya çıkıyordu. Iğreniyordu ondan.
Bu adamın kanı damarlarında geziyordu öyle mi? Bunu asla kabul edemezdi."Üzgünüm Jin. Başka seçeneğim yoktu. Seni bırakmak zorundaydım. Annen öldükten sonra kendimi toplayamadım uzun bir süre ve..."
Jin'in kahkahası lafını kesti ve şaşkınlıkla ona bakmasını sağladı. Kendi oğlundan ve yapacaklarından korkuyordu.
Kendisi onun yetişmesinde hiçbir rol oynamasa da, oğlu kendisini çok iyi yetiştirmiş ve gurur duyacağı bir adam olmuştu. Şimdi ise ona böyle bakması canını yakıyordu.
"Yani bir de çocukla uğraşmak istemedin ve en kolay yolu seçtin!"
"Hayır! Sadece kötü zamanlardan geçiyordum ve kimsenin seni öğrenmesi riskine giremedim. Sana da bir şey olmasını istemedim oğlum! Lütfen inan bana! Daha 1 yaşında bile yoktun o sıralar"
Jin, sinirle ayağa fırlayıp yerdeki adamın yakasını tutup yüzlerini yaklaştırırken yüzünü buruşturarak konuştu.
"Sakın. Bana. Oğlum. Deme.
Ben de kötü zamanlardan geçtim ama asla ailem gördüğüm kişileri bırakmadım. Sen korkak bir şerefsizden başka bir şey değilsin Avukat! Sakın karşıma çıkmaya kalkma bir daha. Bu gerçek bir tehdit!""Jin! Bekle! Hayır!"
Botundaki ince bıçağı çıkarmış ve her kelimesinde boğazına biraz daha bastırmıştı. Uzun bir çizgi halindeki kesikten akan kan yavaşça aşağıya süzülüyordu.
Acımıyordu Jin.
Daha fazlasını yapmak istiyor ama daha fazla onu görmeye de dayanamıyordu. Geriye çekilip bıçağını ceketine sildi. Gitme zamanı gelmişti.Jin onu bıraktığında avukat dizlerinin üzerine düşmüştü yine. Bunu neden yaptığını ikisi de biliyordu. Jin tehdit ediyorsa kan dökerdi mutlaka. Böylece kimse ondan şüphe etmeye kalkmazdı.
Ondan uzaklaştığında Jin'in elini sıkıca tutmuş ve daha fazla uzaklaşmasına izin vermemişti. Son şansıydı oğlunu görebilmek ve af dilemek için.
"Bırak beni!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Leave Me! #Jinkook
Fanfiction#Jinkook #Vmin #Sope Hayatı gece ve gündüz olarak bölünmüş bir adam. Ares! Kim Seokjin! Hangisi gerçekti? Hangisi doğruydu? En yakın dostlarını geceden korumak tek amacıydı Jin'in. Tehlike kendisi ve birbirinden değerli dostları için baş gösterirk...