"Hayır Jin. Hayır. O... Senin kardeşin"
Adamın yakasını iğrenerek bıraktı ve geriye çekildi birkaç adım. Nefesi titretti. Duydukları midesini bulandırmıştı.
"Sen ne saçmalıyorsun? Yalan söyleme bana artık!"
Avukat ayağa kalktı zorla ve "Üzgünüm Jin. O... senden küçük. Sen yetimhaneye gittiğinde... iyice boşluğa düştüm. O sıra yeniden aşık oldum. Sonra... Hamile olduğunu öğrendiğimde korktum ve aldırmasını istedim. Ama o...
Kaçtı ve çocuğu doğurdu. Ben... Ben cidden böyle olsun istemedim. Daha çok gençtim! Çok geç haberim oldu ondan... O da biliyor her şeyi. Sana bu yüzden kızgın. Seni seçtiğim ve başa seni getirdiğim için.
Seni yenme hırsıyla saçma sapan şeyler yaptı ama başaramadı... Beni kabullenmesi için çok uğraştım inan ama benimle görüşmedi bile!"
Adamın panikle anlattıklarıyla Jin bütün dünyasının kaydığını hissediyordu ayakları altından. Nasıl bir hayatı vardı yalanlar içerisinde? En büyük düşmanlarından birisi onun kardeşi miydi? Bu nasıl kabul edilebilirdi?
"Jin, yalvarıyorum sana bana bunu yaşatma. Iki oğlumun savaşını görmeyi yüreğim kaldırmaz"
"Şimdiye kadar neredeydin peki? Beni vurduğunda onun öfkesini yok edecek ne yaptın? Sana inanmak istemiyorum ama nasıl bir pislik olduğunu bildiğim için bunu yapabilme ihtimalin çok büyük.
Ayrıca bil ki sana en önden yer ayırtacağım avukat. Yaptıklarının bedelini ödemenin zamanı geldi"
Odadan çıkmak için kapıya ilerlediğinde avukat kolundan tuttu ve durdurdu onu. Gözyaşları akarken acımadı ona çünkü o ne kendisine ne de Namjoon'a acımamıştı.
"O senin kardeşin diyorum! Nasıl öldürmeye kalkarsın onu?"
"O benim kim olduğumu bile bile yıllarca yok etmeye çalıştı. Herkes bu gece kendi günahlarının bedelini ödeyecek!" dedi ve sertçe kolunu çekerek odadan çıktı.
Kapıdan çıktığı andan itibaren dudaklarından dökülen küfürleri duyan korumalar garip bakışlar atsa da Jin içindeki volkanı sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Içerideki adamın maça gelip en önden izlediğinden emin olun. Siktir, eğer zorluk çıkarırsa bunu Ares'in istediğini söyleyin"
Derin nefesler alıp veriyor, aklına Jungkook'u getiriyordu. Bu biraz daha sakinleşmesini sağlamıştı.
Korumalar başıyla onayladığında arkasını döndü ve otoparka ilerledi. Arabanın yanına geldiğinde içinden gelen sinirle yumruğunu kaputa indirdi. Öfkesini çıkarmak için tekrar ve tekrar indirdi yumruklarını. Soyulan ellerinin acısını hissetmiyor, geriye dönüp Avukatın yüzüne indirmek istiyordu yumruklarını ancak ona dokunmaya tahammül bile edemezdi.
Biraz daha sakinleştiğinde arabasına bindi ve maçın yapılacağı alana doğru sürdü. Düşünmeyecekti. Böyle bir şeyi kabul edemezdi.
Duymayacaktı, görmeyecekti, bilmeyecekti!Bütün planları aynı şekilde devam ettirecekti. Aynı kanı taşımaları bir şeyi değiştirmezdi. Onunla duygusal hiçbir bağı bulunmuyordu.
Gerçek kardeşlerini korumak için onu harcaması gerekiyorsa, kan bağı çok da anlam ifade etmiyordu Jin için.
Dar yollardaki coşkulu kalabalığın tek bir hedefi vardı. Bu gece olacak maçı en önden izlemek. Camları filmli olduğu için kimse onu fark etmemişti ama bu adamların kimler olduğunu biliyordu.
Büyük şirket sahipleri, önemli insanlar, siyasetçiler ve yer altı mafyaları...
Hepsi böyle bir eğlence için toplanmış ve gizli kimlikleriyle yola dökülmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Leave Me! #Jinkook
Fanfiction#Jinkook #Vmin #Sope Hayatı gece ve gündüz olarak bölünmüş bir adam. Ares! Kim Seokjin! Hangisi gerçekti? Hangisi doğruydu? En yakın dostlarını geceden korumak tek amacıydı Jin'in. Tehlike kendisi ve birbirinden değerli dostları için baş gösterirk...