Çiçek solmuş bir şekilde direnmeye çalışıyordu ama artık direnicek gücü bile kalmamıştı. Ama yinede çabalıyordu. Direnmeye çalışırken birden gözü birn insana takıldı. Karşısında durmuş bir şeyi seviyor sevmiyor yapıyordu. Yutkundu çiçek ve onun kardeşi olmaması için kendine yalanlar söylemeye başladı. Çiçek daha da görünür hâle gelince bir rüzgar esti ve onun dalında bir çıtırtı oldu o da biliyordu kalbimin nasık acıdığıni dışa yansıtmaya çalışıyordu. Fakat şuan rüzgar bile anlamazdı halime çünkü hangi çiçek karşısında kardeşinin ölümünü izlemişti ki çiçek içinden düşündü sonra bir fısıltıyla sadece onun olabileceğini söyledi.
Hani sorarlar ya en acı günün neydi diye. Bazıları der ayrılık, bazılarıysa vücut acısını demeyi tercih eder.
Benimse en acı dolu günüm bugündü. Gözyaşlarımı akıtacağımı onu bırakamayacağımı biliyordum. Ama yinede onu bırakmak zorundaydım. Hayatın bana yaptığı oyun buydu işte. Bugün için bir kart çekmiştim. Ama o kart olumlu çıkmamıştı. Bunun kanıtı da siyahlar içinde olmam ve yakamda onun fotoğrafını koymuş olmalarıydı. Halim tam bir acınasıydı. Gözyaşlarımı sildim ve camdan evimize doğru gelenleri izlemeye başladım.
Hani diyorlar ya kardeş abla arası hep kavga ile doludur diye. Diyorlar biliyorum. Çünkü bunu bana da söylemiştiler. Hatta bir arkadaşım demişti ki " benim bir kardeşim var. Hiç yerinde durmaz gider bütün eşyalarımı karıştırır. Bense onu döverim." Bunu birde gülerek demişti. Bense ona gülenecek bir olayın olmadığını yüz ifademle göstermiştim. Çünkü bu olayları duyduğumda kendimi tutamadığımı biliyordum. Olaya dahil olmuştum da. Ona kızgın bir yüzle bakmıştım. Sonra ona demiştim ki. Hala hatırlıyorum. Çünkü kız bir ders boyunca bu dediğimi düşünmüştü. Kelimelerimse çok basitti aslında, normalde olması gereken şeylerdi.
Okuduğum kitabı bir kenara bırakmıştım. Ciddi ifademi bozmayıp " ben neden öyle baktım bil bakalım. " daha cevaplamasına fırsat vermeden "cevaplayamazsın. Neden öyle bir yüz ifadesi takındığımı bilemezsin. Sadece ben bilirim. Sen sadece tahmin yürütürsün. İşte kardeşinin de neden eşyalarını kırdığını veya yerinde duramadığını bilemezsin. Tahminde bulunursun ve tahminin sana yatkın olanını seçersin."
Ağzım kuruduğu için suyumu içip dikkatlice beni dinleyen arkadaşım buseye kafamı olumsuzca salladım. " Bu şey gibidir. Avcıların bir ceylanı öldürmesi gibidir. Çünkü bir sebepleri vardır. Sende kendince sebep arayıp onu dövdün. Ama burda bir fark var ki aslında senin sebebin belki yanlıştı. Kardeşine daha sormadan onu dövmen çok kötü bir şey. Konuşmak yerine dövmek saçma. Konuşmak acı vermez ama dö-"
Busenin koluna cimcik atıp buruşmuş yüzüne ve neden yaptığımı sorgulayan bakışlarına cevap olarak devam ettim. "Dövmek acı verir. Hem de kardeşinin güvenini sarsar ve sana güvenmez. Mesela bir meselesi olur sana söylemez. Sense abla olarak görevini yapmazsın. Çünkü abla olmak dövmekle değil,arkadaş olmak ve yardımlaşmakla abla olunur." Sınıfta olan kişilerin sesleri kesilmişti.
Omzumu silktim." Ben öyle yapıyorum." Bütün sınıfın sessizliği alkış seslerine döndüğünde gözlerimi devirip kitabıma geri döndüm.
Ama öyle olmamıştı. Kardeşim bana bazı şeyleri söylememişti. Galiba bazı konular yine de insanın içinde bir kutunun içine saklanıyordu. Ama sonu da hep kardeşim gibi oluyordu. Beyaz bir yüz ve mor bir dudak.
Dışarıya bakmaya devam ettiğimde onun yüzünü düşünmeye çalıştım. Gülümsedim. Aslında onun yüzü öyle değildi. Tam bir buğday tenliydi. Yüzünü en sevdiğim anları ağlama anlarıydı. Çünkü o yanakları ağlamaktan kızarırdı ve tatlı bir görüntü oluştururdu. En son gördüğüm ağladığı anı 5 yaşında boyalarımı kırıp ağladığı zamandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gezegenimdeki Parlayan Yıldız
Teen Fiction-Geçmiş- Yıldızları gösteren gece asıl yıldızını gündüze vermişti. (...) -Gelecek- O benim için gündüze giden yıldızımın yerine tutan hiç göz kamaştıracak parıltısını görmediğim birisiydi. O şimdi benim gezegenimdeki parlayan yıldızımdı. Sadece ba...