Mahkeme günü

108 74 3
                                    

Çiçek umutsuzca havaya baktı.
Birde güçsüz kalmış dalına.
Hali artık dile getirilmeyecek kadar
Kötüydü.
Duyguları ise tarif edemileyecek kadar
Hiçlikteydi.
Hiçbir şey hissetmiyordu.
Sadece güneşin onu yakıp kavurmasını bekliyordu.
Gözyaşlarının akamasının hangi nedenden olduğunu bile bilniyordu.
Bu yaşananlar bütün düşüncelerini kapatmıştı.
Ve çiçek açmak için uğraşmıyordu bile.
Akışına bırakıyordu.
Denizdeki bir dalga misali.

Duvara yaslanmış bir şekilde mahkeme saatini bekliyordum. O olaydan sonra 1 hafta geçmişti ve babam o günkü yaşadığımız konuşmadan sonra bir kere gelmişti.

Hayal kırıklığına uğradığını, kardeşimin böyle bir şeyi görseydi üzüleceğini söylemişti. Ve hiç olmadık bir şey olmustu.. Karşımda acıyla ağlamıştı. Kalbime kırbaçlar vuruyordu o anlamadığım his. Galiba karşımda ağlarken benim maskemi çıkaramamam kalbime ağır geliyordu.

Demir kapının açılmasıyla dikkatimi toplayıp oturduğum yerden kalktım. Polis demir kapıyı açıp kolumdan tuttu ve beni mahkeme salonuna doğru götürmek için dışarı çıkartıp onunla beraber birkaç tane askerin bulunduğu arabaya bindirdi. Yol boyunca arabayı sadece sessizlik hakim olmuştu. Ama beynim araba madar sessiz değildi. Acaba mahkemede kaç senelik hapis vericeklerdi? diye dusünüyordum. 1-2 ya da 3 belki de daha fazlası diye kendimi cevapladım. Sonra pişmanlıkla Yıllarım gidicekti bir intikam uğruna dedim kendi kendims. Ama bunu ben kendim istemiştim diye kendime kızdım. Araba durduğunda zamanın hızlı bir şey olduğunu anlamıştım. İki polis beni devralıp mahkeme duruşmasına götürdü.

Mahkemeye adımımı attığım ilk an da çökmüş bir şekilde beni bekleyen babam ve onun arkasından ciddi bir yüzle annem görüş açıma girdi. Kulağıma küfürler dolunca öldürdüğüm kızların ailelerine baktım. Aralarında elif de vardı. Belki de önceden söyleseler kahkahalara boğulacağımız bir manzarının içindeydik ikimiz. O öfke kusan kişi ben ise o öfkenin sahibiydim. Ama aslında biz öfkeyle bile birbirimiz hiç yaklaşmayan iki dosttuk. Şimdiyse mahkemede beni öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Yüz ifademi değiştirmeyip benim tabirimle sorgulama yerine gittim. Konuşmaları susturan hakimin o susturucu çekiciyle sessizlik oluştu. İçimden kullandığım kelimeye sırıttım. *Susturucu çekiç* şuan ciddi bir yerde buna takılmıştım.

Mahkemenin başlaması itibariyle beni ilgilendirmeyecek kısımlar geldiğinde dikkate almadım. Hatta ailemin nedensizce tuttuğu avukatın beni savunmasına göz devirdim. Hakim bana nedenini sorduğunda sorgulamada ki polise söyledeğimin aynısını söyledim. Ardından itirazlar yükseldiğinde hakim yine sessizliği sağladiktan sonra bana bazı şeyler söyledi.

Polisin görüşlerine göre benim birisiyle konuştuğumdan ve ona açık bir dille delirdiğimi söylediğim itiraflar doğrultusunda psikolog seansları dahilinde suçumu çekmem içinse 2 senelik hapis cezası kararlaştırıldı.

Bu elifler için pek güzel bir ceza değildi itirazları bunu gösteriyordu. Bense tüm bu olanların arasında ifadesiz bir şekilde aileme bakıyordum. Babam söylenenleri idrak etmek için oturmuş başını ovalıyordu. Gözümden bir damla yaş düştü yere. Sonra 2.'si geldi arkasından ve devam etti. Maskem bir anda düşmüştü. Galiba dayanamamıştım ve zayıf düşmüştüm.

Elifin o kalbimi tırmalayan sesi içimi daha da burktu. "Bizim ağlayacağımız yerde ağlama seni katil!"dediğinde ona baktım. Ve gözündeki kinin ve öfkenin nasıl ortaya çıktığına şahit oldum.

Polisler tam kolumdan tutmuş götürüyordu ki kırmızı çizgimi aşan laflar döküldü elifin ağzından." Senin kardeşinin canı cehenneme,benim kardeşimi öldürmeye itekleyen oysa eğer onun öbür dünyada acı çekmesini dilerim!"

Askerlerden zorda olsa kurtulup ona doğru bir yumruk savurdum.

Bana laf edebilirdi ama suçsuz kardesime laf edemezdi. "Benim masum kardeşimi kendi sürtük kardeşinle karşılaştırma, kardeşinin hatasını ilk önce bir sindir sonra bana gel!"

Askerler kolumu tutup beni çekiştirirken ordan genç birisi koşarak bana yumruk attı. Asker onu uzaklaştırırken ben de burnumdan akan kanı siliyordum. "Seni deli şeytan" diye bana seslendiğinde kendimi toparlayıp ona piç piç sırıttım ve orta parmağımı gösterdim.

Askerler beni sertçe geri çevirip kolumu sıkıca tutarak götürüyorlardı ki arkadan babamin adımı seslenerek koşmasıyla askerlere onlarla konuşmamın gerektiğini söyledim. Askerler itiraz etti ama babam geldiğinde durmak zorunda kaldılar.

Babam yüzümü avucunun arasına alıp " üzgünüm kızım yılların gittiği için. " Onun gözünde ben suçsuzdum ama gerçekler buydu. Ne kadar sindirilmeyecek kadar büyük olsa da.

Ona içtenlikle tebessüm edip" üzgün olma baba. Benim yaptığım suçun bu cezayla sonuçlanması az bile." Ben bunları derken annemın kızgınca gelip bana tokat atmasını farketmedim bile.

"Suçlu olmana rağmen birde o iki gence yaptıkların neydi?"diye bana çemkirdi. Ama ben sadece sessiz kaldım. Askerler ben sessiz kalinca konunun bittiğini anlayıp ilerlemeye başladılar.

Annem anlamıyordu hala, benim sadece suçlu olduğumu düşünüyordu. Bekledim ki suçlu olsamda babam gibi şefkatle baksın bana. Neden öyle yapmamıştı da bana tokat atmıştı.

Galiba annemin kalbinde benim icin yer yoktu...

Gezegenimdeki Parlayan YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin