Arılar yeni bir yem bulmuştu ve bunun polenleri daha çoktu. Ama bir fark vardı ki bu çiçeğin onun polenini alıp alınmaması umrunda değildi. Rüzgarla birlikte bir sağa bir sola savruluyordu. Bir yaprağı uçup gittiğinde çiçeğin yine umrunda değildi. En büyük parçası gitmişken bir yaprak tanesinin ne önemi olabilirdi ki onun gözünde. Ölse bile daha mutlu olucaktı. Ama kim onu koparırdı ki. Yaprakları dökülen bir çiçeği kim koparirdı? Çiçek yapraklarını salladı intihara kalkışmıcaktı. O gitse başkaları üzülecekti bencillik yapmamasi gerekti. Ama yinede bu düşünce akımı sarmıştı onu. Bu düşünce akımı dışından gözükmesede içinden kendisini canını acıtmaya başlamıştı. Biran bir yorgunluk çöktü çiçeğe ve güneşin batışı gibi dağların arkasına eğilmişti. Solmuştu bu yaşadıklarından dolayı ve geri açamıyordu. Bir duvar vardı önünde ve geçemiyordu arkasına.
Bir parktaydım. Şimdiki yaşımdan daha küçüktüm. Salıncak kısmına baktığımda annem Melek'i sallıyordu. Melek eğleniyordu -o,salıncakta sallanmayı çok severdi-.
Annem salıncağı durdurup uğraştığı telefonuyla bana seslendi. "Gece benim işim çıktı. Kardeşini salla." Kafamı olumlu şekilde salladım.
Annem aceleyle gittiğinde bende kardeşime doğru gittim.Onun mesafesine gelmek için aşağıya çöktüm.O anda kardeşim büyüdü ve şimdiki yaşına büründü. Aynı zamanda bende kendi yaşıma döndüm. Ben hala yerde çökük bir şekilde ona bakıyordum.
Melek ellerini yanağıma koyup hiç fark etmediğim gözyaşımı sildi. Gülümseyip "Neden ağlıyorsun?" dedi.
Elimi onun elinin üstüne koyup onun sorusunun cevabını verdim. "Çünkü sen gittin. Melek olup uçtun başka bir diyar'a."
Ağladığım durumu kavradığında yüzü soldu. Yorgun bir sesle "Ben gitmedim abla. Sadece bu hayattan silindim ama senin kalbinden silindim mi? Bilmiyorum." Bunu söylerken ellerini yanaklarımdan çekip kalp hizama koydu. Sonra konuşmasına devam etti."Üzülmeni istemiyorum son isteyeceğim şey bu olur. Hem bunların hepsi benim rızamlaydı. Ben gitmek istedim bu dünyadan."
Kaşlarım Melek'in yalanı yüzünden çatıldı. Yalan söylüyordu. Mektupta bana öyle dememişti beden yalan söylüyordu. Neden her şey açık bir şekildeyken neden? Sinirlerim çok bozulmuştu. Bağırmam bunun belgesiydi. "Bana yine yalan söylüyorsun. Bu olay senin rızan değildi. Senin hayallerin vardı. Yapmak istediğin şeyler vardı. Bu bir intihar değil cinayetti Melek! Ama intihar gibi gözüktü." Bu sözlerimden sonra meleğin silüeti silinmeye başladı.
Bense arkasından sesim kısılana kadar bağırmaya başladım. Ama olmuyordu geri gelmiyordu.
Son sözlerimse şöyle oldu. "Bir cevap ver melek, yine beni bırakma!"
(.....)
Uyandığımda o hiç sevmediğim kokusunun burnuma dolmasıyla hastane odasında olduğumu anladım. Yaşadıklarım ve rüya aklıma dank edince kalbimin acısı geri devam etmeye başladı. Canım acıyordu dinmesini istiyordum ama olmuyordu. Ani içgüdüyle ağlamaya başladım.
"Kızım!" diye bir ses duyduğumda sulu gözlerimle sesin geldiği yöne baktım. Babam bana endişeli bir yüzle bakıyordu çünkü endişelenecek bir durumun ortasındaydım.
Babam benim uyanmamı beklemişti. Ama neden yüzü bu kadar ifadesizdi , neden ağlamıyordu benim gibi. Sonuçta onun da çocuğu ölmüştü.
Oturur pozisyona geçtiğimde çok ağlamaktan dolayı başıma bir ağrı saplandı. Babam yanıma geldiğinde sadece beni destekleyecek birisini istediğimi babama sarılırken anlamıştım. Gözyaşlarım babamın geniş ve çökmüş omzuna düşüyordu. Bir yandan da Melek'in öldüğünü sayıklıyordum. O ise saçımı okşayıp geçeceğini söylüyordu. Ama ikimiz de biliyorduk ki bu acı geçmeyecekti. Geçse bile illa ki orada bir yerlerde olacaktı. Sarılmayı bıraktığımda babama baktım. Ve aslında hiç de göründüğü gibi olmadığını yakından bakıldığında yüzü solmuş,göz altları çökmüş olduğunu gördüm. O da ağlamıştı. Sadece benden farkı babam bana güçlü gözükmeye çalışıyordu.
Düşüncelerimi kesen babamın yüzümü ellerinin arasına almasıydı. "Gece kızım zor olduğunu biliyorum. Ama güçlü olmalısın. Kardeşin böyle olduğunu görse çok üzülürdü." Buruk bir gülümseme attim babama.
Emin ol baba kardeşim beni gördü. Ama yine de yalan söyledi. Burnumu çekip "Ama baba o gitti. O yok artık!" dedim titreyen sesim ile. Saçımı okşamaya başladı.
Gözlerimdeki yaşlarımı silip" Annem nerede ?" diye sorduğumda saçımı okşamaya devam edip" O da senin gibi bitap düşmüş bir halde, başka bir odada yatıyor." Tabi sonuçta en sevdiği kızı ölmüştü.
Derin bir nefes alıp babamın saçımı okşayan elini aldıktan sonra ellerimle elini sardım. "Meleği görebilir miyim?" dedim.
Babam bana buruk bir gülümseme ile baktı."Görmen daha da yıpratır seni." Onu görmeliydim. Beni yıpratsa bile umrumda değildi.
Kararlı bir ses tonuyla "Emin ol onu görmem beni daha da güçlü yapar. Hem onu son kez görmüş olurum." dedikten sonra babam bana baktı. İnatçı olduğumu biliyordu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra yanağımdan öptü. Ve doktorlar taburcu ettikten sonra gidebileceğimizi söyledi. Ona tek cevabım kafamı olumlu bir şekilde sallamaktı. Babam gittikten 10-20 dakika sonra doktor geldi. Ve bazı şeyler söyleyip beni taburcu etti.
(Burda şarkının 3.33 dakikasinda açın)
Doktor beni taburcu edince hemencicik babamın yardımıyla ayaklanıp morga doğru yol aldım.Babam kolumdan tutup beni morg kısmına doğru götürdüğünde giderken normal olan kalbim hızlanmaya başlamıştı. Morg görevlisine doktordan izin aldığımızı belirten kağıdı gösterip içeri girdik. Görevli bizimle gelip Melek'in cesedinin bulunduğu kısımda durup ardından örtüsünü açtığında buz kesildim. Boğazımdaki acı hissi tatmamak için yutkundum. O apaçık önümdeydi. Ama tek farkı konuşmuyor, hayat belirtisi gözükmüyordu. Teni bembeyaz kesilmiş ,dudakları mosmor olmuştu: O tam bir ölüydü .
Derin bir nefes aldım. Nefes alışlarım bile hıçkırıkla doluydu. Tam bir sonbahardaki ağaçlar gibiydim. Yaz gittiğinde sonbahar gelir ve ardından ağaçların yapraklarını bir bir döktürür ya. O da işte benim sonbaharım olmuştu. Tek tek göz yaşlarımı döktürmüştü.
Tek tek göz yaşlarım akıyordu. Ve sadece her zaman ağladığımda ona yaptığım şeyi yaptım. Onun saçlarına dokundum. Sonra ise belki aklımdan gider diye- öyle bir sey olmayacağı kesin- unutmamak için parmağımı yüzünde gezindirdim. Akan gözyaşlarım ile birlikte ona buruk bir gülümseme yolladım. Son bir umutla belki görmüştür dedim kendi kendime. Belki de o da bana gülümsüyordu. Ama ben göremiyordum. Belki de öyleydi.
Şimdi işte yıldızları gösteren gecenin asıl yıldızını gündüze verdiğini anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gezegenimdeki Parlayan Yıldız
Novela Juvenil-Geçmiş- Yıldızları gösteren gece asıl yıldızını gündüze vermişti. (...) -Gelecek- O benim için gündüze giden yıldızımın yerine tutan hiç göz kamaştıracak parıltısını görmediğim birisiydi. O şimdi benim gezegenimdeki parlayan yıldızımdı. Sadece ba...