Bir yere yetişme kaygımız yoktu. Bu yüzden Harmen'e hızlı gitmesine gerek olmadığını söylediğimden beri birkaç saat geçmişti ve biz hala gökyüzünde süzülmeye devam ediyorduk. Şansımıza bugün ne yağmur ne kar yağıyordu, beyaz bulutlar oradan oraya sanki zaman yavaşlamış gibi yavaş yavaş ilerliyordu. Rüzgar bile sakindi.
Çantalarımız Harmen'in pençelerinin arasında olduğundan Alaz rahatlıkla sırtıma yaslanmıştı, fazla dik durduğundan olsa gerek yarasının acımaya başladığını hissediyordum. Belli etmemeye çalıştıkça daha da çok kasılıyordu.
Çimenlik bir arazinin üzerinden geçerken nerede olduğumuzla ilgilenmedim, sadece arazideki tek tük ağaçlardan birini işaret ettim. ''Harmen kısa süreliğine şurada mola verelim. Yoksa Alaz birazdan aşağı düşebilir.''
''Çok komik!'' Alaz arkamda kendi kendine söylendikten sonra, ''dayanabilirim,'' diye mırıldandı.
''Eminim dayanırsın, büyücü çocuk.''
''Liam'la fazla takılıyorsun, lakap takma alışkanlığı sana da geçmiş.'' Dirseğimi karnına geçiremeden kolumu tuttu, ''sakin ol, bir şey demedim.''
Biz bunu tartışırken Harmen aşağı inmişti bile. Aşağı atlamak yerine hava elementiyle ikimizi de uçurdum ve zemine ayak bastık. Alaz birkaç adımdan sonra kendini çimenlere atmıştı, su elementini kullanarak artık alışkanlık olan şifayı yaptım. Gece yarısı yolculuk yapmak benim için sorun değilse de Alaz soğuktan üşümeye başlamıştı bile. Bedenimin ısısını ateşle arttırırken sırtımı ağaca verip yere oturdum. Başını dizime koydu, bir elimi göğsüne koyup sıcaklığımı onun bedenine aktardım.
Harmen, bu sıralar Alaz'a fazla yardım ettiğimi ima eden bir bakış attı. Öfkelenmedim, haklıydı ve kendimi tanımasam Liam'ın söylediği sevgiyi hissetmeye başlamış olmamın gerçek olduğuna inanabilirdim. Elimi uzattığımda bana doğru yaklaşıp başını yere koydu, tüylerini okşadım.
Rüzgarda dalgalanan çimenler, bulutların arasında parıldayan yıldızlar, tek bir ağaç ve sonu görünmeyen büyük bir arazi. Derin bir nefes çektim içime, kan kokusu burada yoktu. Tertemiz ve sessiz havada; acıyla bağıran insanlar, öfkeli, hedefleri ben olan gözler de yoktu. Yanımda uzun zaman önce kabullendiğim Alaz ve Harmen varken bedenim rahatladı. Tam da istediğim gibi her şeyden ve herkesten uzaktaydım.
Fazla iyi.
Alaz'ın saçlarında dolaştırdığım parmaklarımı geri çektim, elim havada asılı kaldığında dümdüz karşıya donuk bakışlarla bakakaldım. İkisi de bu hareketimde bir terslik olduğunu sezmiş gibi kafalarını kaldırıp bana baktılar, Alaz başını dizimden kaldırıp oturur pozisyona geçti.
Yavaşça ayağa kalktım, ruhumu tırmalarcasına büyüyen içimdeki acı ve öfkeyi yok saymaya çalışarak derin bir nefes alırken onlardan birkaç adım uzaklaştım. Bütün bunlar olurken bakışlarım donmuş gibi karşımdaki kızda takılı kalmıştı. Ben mavi gözlerindeki katil bakışlarına bakarken kız öfkeyle Alaz'a bakıyordu. Savaşın ortasında, hastanede, rüyalarımda, son birkaç gündür neredeyse her yerde gördüğüm kız bu sefer sadece insanlara değil özellikle Alaz'ı hedef almıştı.
Onu sadece ben görüyorum.
''Ada?'' Alaz'ın adımı seslenişi onu daha da öfkelendirdi. Şimdiye kadar hiç öfkeli olmadığım zamanlarda ortaya çıkmamıştı. Hep öfkelendiğimde bir anda belirir beni kriz geçirmem ya da kontrolden çıkmam için kışkırtırdı. Yanlış bir şeyler vardı, son haftalarda en sakin olduğum zaman şu an olmasına rağmen burada dikilmesinin amacı neydi?
Tıpkı kaostan beslenen bir şeytanın güzel bir ortamda öfkelenmesi gibi.
''Liam'ı ara,'' diye fısıldadım. Bir elimi sanki içimdeki gücün artışını durdurabilirmiş gibi karnıma koyup bastırdım. ''Telefonun yanında, değil mi? Liam'ı ara, çabuk. Ona, Şeytan'ın kontrolünü kaybetmek üzere olduğumu söyle. Anlayacaktır.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seyra 2 - Layla'nın Çocukları
FantasySeyra'nın ikinci kitabıdır. .... Tüm duygularının kontrolünü kaybeden ve kişilik çatışması yaşayan Belma Ada, asıl kimliğini ararken tamamen uyanmış güçleriyle ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışır; kendini, geçmişiyle geleceğinin arasında sı...