Ancak tek bir insanın sığabileceği dar kapıdan geçtiğimde karşıma çıkan merdivenlerin her iki tarafına saçılmış insan iskeletleri, göz çukurlarında küçük böceklerin gezindiği kuru kafalar Kral'ın gaddarlığının eseriydi. Buraya tek gelme fikri, attığım her adımda daha da anlam kazanır oldu, benim dışımda burada olanları kim görse kontrolünü kaybeder ve ölen insanların intikamını almaktan söz ederdi. Sakinliğimi son ana kadar korumalıydım. Küçücük adada, üç tane gücünün zirvesine çıkabilecek kişi ve yüzlerce yaratık varken kontrolden çıkıp savaşmayı göze alamazdım. Burada bugün ölmek, yapılacaklar listesinin sonunda bile değildi.
Aşağı inen merdivenler, Kurul'un önderliğinde çıktığım bütün taş alma görevlerinde indiğim merdivenleri anımsatıyordu. Angel Taşı hariç diğer iki taşta da yer altına indikten sonra yaratıkların ve tuzakların olduğu mekanlarla karşılaşmıştık.
Sonu görünmeyen karanlık merdivenlerde attığım her adımda şelalenin uğultusu biraz daha azalsa da kan kokusu kaybolmuyordu. Cama benzeyen siyah duvarlar, duvarlara asılan meşale ateşinde parlıyordu. Rüzgar uğultuya sebep olurken kulaklarım çınlamaya başlamıştı.
Tek bir koridorda bir müddet yürüdüm, koridorun sonuna rüzgar hızında varmayı ise sonradan akıl ettim. Aklım o kadar karışmıştı ki en basit şeyleri düşünmeye fırsat bulamamıştım. Koridorlar labirenti anımsatmaya başlamıştı, enerjiyi takip ediyor olmasaydım kesinlikle yolumu kaybedebilirdim.
Odadan odaya geçiyor, onlarca yaratığın göz hapsine maruz kalıyordum. Bunca şeye rağmen tek biri bile saldırmadı. Nihayet büyük bir kapının önüne gelebildim. Kapının iki yanında dikilen Teralar siyah zırhlarıyla askerleri andırıyorlardı. Burasıydı. Kapı açılacaktı ve Kral karşıma çıkan odada olacaktı. Regina da onun yanında.
Büyük demir kapı iki yana açıldı, dikkatimi içeri verdiğimden kapıya tam bakamamış olsam da üzerindeki mitolojik yaratıkların desenlerini az buçuk görebilmiştim. Odadan gelen şiddetli rüzgar beni geri itebilecek kadar güçlüydü. Dimdik durarak odayı dolduran karanlığın içine daldım.
Önce uzay boşluğunu andıran enerjisi bana ulaştı, gece vakti sisli bir ormanda ilerliyor hissiyatı veren enerjisinin baskısının neredeyse gözle görülen somut bir şey olduğuna yemin edebilirdim.
Ardından kırmızı parlak gözleri hedefini seçti, gözlerime kilitlendi. Enerjim o gözleri görmekle bir anda patladı, odayı doldurup onun enerjisiyle çarpıştı.
Görüş alanım yavaş yavaş genişledi. Gözlerim gözlerinden ayrılmazken insan-yaratık karışımı bedenini, oturduğu büyük tahtı ayırt edebildim. Odanın ortasına ilerliyordum ama ayaklarım kendiliğinden hareket ediyordu. Duvarlarla aynı malzemeden yapılmış siyah tahtının kıvrımlarına dolanan ellerini, dudağının kenarında oluşan mutluluktan uzak gülümsemesi takip etti.
Kral yaratık değildi.
Çıkardığım ilk izlenim tüyler ürpertici görünüşü ya da şeytanı andıran kırmızı gözleri olması gerekirdi belki ama benim fark ettiğim ilk şey yaratık gövdesinin içindeki insan enerjisiydi. Regina gibiydi, Regina insan bedenine ve yaratık enerjisine sahipken o tam zıttıydı.
Enerjisinden sonra ona şöyle bir baktığımda birçok ayrıntı söyleyebilirdim; karnından başlayıp boynuna kadar bedenini kaplayan farklı boyutlardaki kırmızı renkli, şimşeği andıran zikzak şeklinde ilerleyen yaralar (yara olduklarından tam emin değildim), siyah pantolonu ve aynı renk botlarının üzerindeki kurumuş kan izleri, normal bir insandan daha uzun parmaklar, pençeyi andıran siyah tırnaklar; boynundaki kırmızı tasmaya ve pantolonuna bağlı, ince, farklı uzunluktaki zincirlerin arkasına yaslandığında çıkardığı ses; altın renkli, sisten oluştuğuna yemin edebileceğim ama asla kanıtlayamayacağım başının iki yanında ikişer tane bulunan boynuzlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seyra 2 - Layla'nın Çocukları
FantasySeyra'nın ikinci kitabıdır. .... Tüm duygularının kontrolünü kaybeden ve kişilik çatışması yaşayan Belma Ada, asıl kimliğini ararken tamamen uyanmış güçleriyle ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışır; kendini, geçmişiyle geleceğinin arasında sı...